Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nden Yrd. Doç. Dr. Nazan Üstündağ, bianet'in hükümetin "Kürt açılımı", özellikle MHP'nin duruşu ve ihtilafların çözümüne toplumun hazırlanmasına dair sorularını yanıtladı.
Türkiye Barış Meclisi'nin kuruluşundaki çağrıcılardan da biri olan Üstündağ'ın değerlendirmeleri şöyle.
"MHP 'nin pozitif katkı sunması çok zor"
Devlet Bahçeli'nin Kürt açılımı konusundaki tepkisinin yadırgatıcı bir yanını göremiyorum. Nihayetinde MHP kendini milliyetçilik üzerinden tanımlayan, Türk olmanın, Türklüğe dayalı bir cemaatin ayrıcalık olduğunu savunan, kültürel farklılığı kapsamaya kalktığında dahi bunu ancak lütuf yapıyormuşçasına ifade edebilen bir parti.
Tüm ideolojisi homojen bir Türk kültürünün varlığına inanmak, bu varlığı canı pahasına ve saldırganlıkla korumak ilkelerine dayalı bir partinin Kürt açılımına pozitif bir katkı sunması haliyle çok zor.
Toplumsal ihtilafların çözümünde kanımca MHP'nin katılımı ancak bir engel teşkil edebilir. Ancak MHP'nin belli bir kesimi temsil ettiği ve etkilediği de kaçınılmaz bir gerçek. Kapsamlı bir açılım söz konusuysa, MHP ve temsil ettiği kitleye rağmen gerçekleşecektir bu. Yani mutabakat tüm toplumu kapsamayacaktır.
Erdoğan doğrudan halka konuşuyor
AKP'nin stratejisi de Erdoğan'ın yaptığı konuşmadan belli olduğu kadarıyla, doğrudan kitlelere konuşmak ve kitleleri kendi tabanında birleştirmek olacak gibi gözüküyor bu süreçte. Yani her ne kadar görünürde makro siyasette süren bir pazarlık da olsa Kürt açılımı, AKP'nin ve sürece katılacak partilerin mikro düzlemde ve tabandaki örgütlenmeler yoluyla genişleyerek çözümü oluşturmaları gerekiyor.
Doğrudan halka konuşmak, halkın dilini mutabakata doğru evriltmek, halkta zaten var olan kimi empati kanallarını makro düzlemde seslendirerek güçlendirmek gerekiyor. Erdoğan'ın konuşmalarının bu yolu izlediğini, MHP ve CHP'ninse aynı şekilde düşmanlık dillerini mobilize ederek prim kazanmaya çalıştığını gözlemliyoruz.
Ortak mağduriyetleri sağ soldan daha iyi kullanıyor
Türkiye'de ne yazık ki 2000'ler çok yanlış idare edildi ve halklar arasında yapısal olarak ve göçle doğan rekabet, düşmanlık, ayırımcılık gibi hissiyatlar derinleştirildi. Şimdi son derece dikkatli bir şekilde bu hissiyatların ötesinde bir birliktelik, bir mutabakat arayışı gerekiyor. Bu mutabakat dilinin oluşmasını sağlamasını beklediğimiz kanat bugüne kadar hep sol oldu.
Solun aslında Kürtler ve Türklerin ortak mağduriyetlerinden bahsetmesini, Türkler ve Kürtleri ortaklaştıran bir muhalefet oluşturmalarını, kapitalizm ve milliyetçilik, militarizm,kadına yönelik ayrımcılık ve emekçiyi yoksullaştıran ideolojilerin ortak kaynak ve etkilerini ortaya çıkartacak siyasetler benimsemesini bekledik.
Ancak ilginçtir ki bir kez daha Türkiye tarihinde sağ, soldan daha etkin bir şekilde bu kanalı kullanıyor şu anda. Örneğin ilk defa ailelerin çocuklarını hiç de hevesle askere göndermedikleri telaffuz ediliyor.
Her ne kadar MHP'nin bu sürece katılmasını arzulamak fazla bir iyimserlik olsa da, CHP'nin bu sürece katılması hatta daha da ileriye götürmesini beklemek gerekirdi. MHP'nin izlediği tam muhalefet yolu halihazırda AKP'den kopabilecek kitleleri örgütleyebilme potansiyeli taşırken, CHP'nin bu süreçten ne kazanacağını sandığını bilemiyorum.
Barış güçleri bire bir halk örgütlenmesine yönelmeli
Her ne kadar fazlasıyla bir iyimserlik riski taşıyor olsa da şöyle bir durumun söz konusu olduğunu düşünüyorum.
AKP bugün Türkiye'de cumhuriyet elitlerinin dışlamış olduğu kesimlerin çok çeşitli araçlarla güçlenerek askeri ve sivil bürokrasinin siyasi egemenlik üzerindeki tekelini yıktılar. Bu sürece dair bir hafızaları var ve bu anlamda da Kürtlerin mücadelesini tehdit olarak algılamaktansa, kendi güçlerini de artıracak yeni bir evre olarak görmeleri mümkün.
MHP'yse sürekli olarak bir küskünlük, haksızlığa uğramışlık, "vatanı satanlara karşı bir türlü anlaşılmayan genç delikanlı" hassasiyetine oynuyor ve bu kesimi sürece karşı mobilize etmeyi başaracaktır.
Bunun yıkıcı ve engelleyici olmamasıysa ancak daha önceden de belirttiğim gibi tabanda yapılacak faaliyetlerle mümkün olacaktır. Türkiye'deki barış güçlerinin halkı hazırlamak konusunda atıl davranmayı bırakmaları bu süreçte çok önemli.
Makro siyaset değil mikro siyasetleri hedef almaları, birebir halk örgütlenmesi yapmaları gerekiyor. AKP'nin açtığı yol ancak bu şekilde radikalleşecek ve sol için de bir toparlanma umudu taşıyacaktır.
CHP'nin tabanıysa, ne yazık ki bir kez daha partileri tarafından izleyici konumuna düşürülüyor.
Muhalif mücadele barışta da sürecek
Nihayetinde sürecin, tavizsiz bir açılımı, Kürtleri kapsayan bir anayasa, anadilde eğitim hakkı ve yerel düzeyde otonominin artırıldığı bir paketi getirmesini arzuluyorum. Ancak unutulmamalı ki, barış tarihin son noktası olmayacak ve hem Kürt bölgelerinde hem de umarım Türkiye'nin geri kalan yerlerinde muhalif mücadele sürecektir. (TK)
* Ara başlıklar bianet tarafından eklendi.