Halkların Demokratik Partisi (HDP) Onursal Başkanı ve HDP Mersin milletvekili Ertuğrul Kürkçü barış sürecinin geldiği yeri, kamuoyunda Yol Haritası olarak da bilinen mutabakatı, Kobane protestolarını, iç güvenlik paketinin sürece etkisini, ve çözümün taraflarının sürecin geleceğine yönelik farklı açıklamalarını bianet’e değerlendirdi.
Çözüm yasası
Kürkçü Temmuz'da TBMM'den geçen "çözüm yasası" diye de bilinen “Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun”un çok taraflı bir müzakare sürecini yok saydığını ifade ediyor, buna rağmen, hükümetin yasanın öngördüğü adımları dahi atmadığını ekliyor.
Yol haritası
PKK lideri Abdullah Öcalan ile devlet yetkililerinin üzerinde mutabakata vardığı bir “protokol” olmasına karşın hükümetin bu protokol uyarınca yapması gerekenlerden de kaçındığını ifade eden Kürkçü hükümetin özellikle Kobane protestoları ardından süreci tıkadığını söylüyor.
Kobane protestoları
Kobane protestolarında çok sayıda insanın asker ve polisin ateşiyle öldürüldüğünün altını çizen Kürkçü iç güvenlik paketiyle hükümetin kamu düzenini sağlamayı değil, kendi elini güçlendirmek istediğini söylüyor.
Erdoğan ve Davutoğlu hükümetinin sonunda Çiller-Erbakan hükümetine benzediğini vurgulayan Kürkçü kamu düzeninin baskıcı politikalarla değil, çatışma ortamını sona erdirecek çözüm süreciyle mümkün olacağını söylüyor.
“Öcalan bitti demeden, çözüm süreci bitmez” diyen Kürkçü, sürecin şu an tıkanmış olmasına karşın sürmesi için çabalayacaklarını ekliyor.
Kürkçü bianet'in sorularını yanıtladı.
"Çözüm yasası tek taraflı"
Çözüm yasasından bugüne ne değişti?
Çözüm yasası, sürecin parlamento zemininde bir yasal çerçevede yürümesine yönelik ısrarımız sonucunda ve başından beri ilk kez Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) de destek vermesiyle ortaya çıktı. Bu anlamda Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP), HDP’nin ve bir ölçüde CHP’nin desteklediği bir yasa var ortada.
Fakat bu yasanın “var olmak” dışında bir anlamı yok. Çünkü yasa tüm yetki ve sorumluluğu hükümete veriyor. Çok taraflı müzakere sürecine imkan vermiyor. Yasa, bir anlamda, hükümetin “dilerse yapacağı” işler listesini ortaya koyuyor. Görüşmeleri yürütecek devlet memurlarına yasal koruma sağlarken sürecin diğer olası bileşenlerine aynı korumayı sağlamıyor. Yine de, hükümet değişse de sürecin devamlılığını sağlaması açısından bu yasayı biz önemli saydık. Ancak hükümet yasanın kendi içinde öngördüğü adımları dahi yerine getirmedi.
"Hükümet protokole uymadı, adım atmadı"
Hangi adımlar atılmadı?
Öcalan ile devlet yetkililerinin mutabakatıyla ortaya çıkan bir protokol var. Buna teknik anlamda “yol haritası” demek zor. Ama bu protokole göre sürecin ilerlediğinin bir göstergesi olarak İmralı’da daimi bir sekreterya oluşturulacak; bu sekreteryanın Öcalan’ı ziyaretleri şarta bağlı olmaktan çıkacak; Öcalan Kürt halkının "başmüzakerecisi" olarak bu sekreterya ile birlikte çalışacaktı. Bunun yanısıra 5 kişiden oluşan bir de "müzakere heyeti" kurulacaktı. Böylece KCK, HDP ve Deokratik Bölgeler Partisi'nden (DBP) gelenlerle 10 kişilik bir heyet oluşacaktı. Ama hükümet adım atmadı. Daha sonra da Kobane’deki IŞİD kuşatmasına karşı Türkiye’de protestolar başladı. Hükümet de bu bahaneyle çalışmayı durdurdu.
Yalçın Akdoğan Kobane protestolarında hükümetin giriştiği ölümcül şiddettin sorumluluğunu da "gösterileri teşvik ediyor” diye Öcalan'a yükledi. Hükümet bu çerçevede protokolde öngörülen adımlarının hiçbirini atmadı. Şimdiye kadar süreçten Kürtlerin ve özgürlük hareketinin elde ettiği tek şey yasadışı KCK tutuklamalarından içeride olanların salıverilmesi ve bazı hasta tutsakların binbir rica ile serbest bırakılması oldu.
"AKP baldıran zehrini HDP'ye içirmeye çalışıyor"
Kobane protestoları bu süreci nasıl etkiledi?
Hükümet, Mart’tan beri şöyle bir saplantı içinde: “Bu süreç bizim değil, PKK’nin elini güçlendiriyor. PKK geri çekilmeyi durdurdu, kırsalda daha güçlü denetim sağladı ve kentlere de el uzattı. Bizse Kürt halkından umduğumuz desteği alamadık.”
Yerel seçimlerde ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ortaya çıktı ki, Kürt halkı "müzakere süreci var" diye desteğini hükümete değil HDP’ye veriyor. Çözüm sürecini de Kürt oylarına endeksleyen AKP hükümeti 2015 milletvekili genel seçimlerinde Kürdistan'dan umuduu kestiği için başta “Gerekirse içeriz” dedikleri baldıran zehrini şimdi bize içirmeye çalışıyor. Ama teşekkür ederiz, almayalım.
"Öcalan da Erdoğan'da 'Süreç bitti' demedi"
Özellikle bu süreçte taraflardan farklı açıklamalar geldi. Karayılan “Kobane ile çözüm süreci bitmiştir” dedi, benzer bir açıklama keza hükümet kanadından geldi. Selahattin Demirtaş ise “Öcalan ya da hükümet bitti demeden süreç bitmez” diyor. Bundan ne anlamalıyız?
Öcalan bitti demeden, süreç bitmez. Ne Öcalan ne de Erdoğan bu yönde bir açıklama yaptı. Fiiliyatta uzun zamandır elle tutulur bir değişiklik yok. Duraksama var. Karayılan da gidişatı olumsuz değerlendirmekle birlikte “sürecin akıbetine karar verecek Öcalan’dır” diyor. Sürece ameliyat masasında bir hasta olarak baksak, kötümserler bu hareketsizliğe "çözüm süreci 'eks' oldu" diyebilirler. Ama biz hala "kalp masajıyla kurtarılabilir" diyoruz.
"AKP hükümeti Çiller-Erbakan hükümetine dönüştü"
Tüm bu süreç içinde bir de iç güvenlik paketi açıklandı. Paket süreci nasıl etkiler? Keza paket Kobane protestolarının hemen ardından hazırlandı. Ve Başbakan Davutoğlu’nun da “HDP kanunlar çerçevesinde davranmaya devam ederse muhatap oluruz, ama kamu düzenini bozmaya yönelik eylemler içerisinde olmamaları gerekiyor.” açıklaması var.
HDP yasalara uyuyor. Biz, zaten sokakta olan seçmenlerimizi siyasi bir istikamete, Kobane'ye yaşam koridoru açılması için eylemliliğe davet ettik. Bunda yasaya aykırı bir şey yok.
Dağda savaşan bir değiliz, gerillayı biz yönetmiyoruz. Ama hükümet HDP’den sokaktaki halkı eve sokmasını istiyor. PKK’ye karşı bizi kullanmak istiyor. PKK’yi kötülememizi istiyor. Ne böyle bir sözümüz ne de siyasi tutumumuz var.
6-7 Ekim günlerinde hükümetin güvenlik uygulamalarına baktığımızda, elini bağlayan hiçbir yasa yokken 30’dan fazla insan kurşuna dizildi. Gaz tabancaları öldürücü silah olarak kullanılabildi. Şimdi bu yasayla hükümet "Molotof taşıyanı da vurabilirim" diyor.
Davutoğlu-Erdoğan hükümeti tıpkı Çiller-Erbakan hükümeti gibi halktan, Kürtlerden duyduğu korkuyla askeri vesayete sığınıyor. Kırmızı Kitap’tan medet umarak, generallerin yol göstericiliğinde Kürt halkını kurşuna diziyor. Bu anlamda AKP hükümetinin çözüm vaadiyle çıktığı yolun Çiller-Erbakan hükümetinin vardığı yere gelmesi ibret verici.
Biz buna rağmen kamu düzeninin bu iç güvenlik paketi ve baskıcı politikalarla değil, çatışmayı sona erdirecek çözüm süreciyle sağlanacağına inanıyoruz. Bu nedenle kalp masajına devam edeceğiz. (EA)