AKP’nin 221. Maddeyi bir kardeşlik projesi olarak sunması için neler söylersiniz? AKP, 221 ile ne elde etmeyi umuyor?
Bu yöntemle, yani “eve dönüş”, “pişmanlık” yasaları çıkartarak, hiçbiri çocuk olmayan, özgür iradesiyle bir politik mücadele yolu seçmiş insanlara sunulabilecek kolektif pazarlık zemini “Politik iddialarınızı terk edeceksiniz, alelade suçlular olmayı kabul edeceksiniz, arkadaşlarınızı ihbar edeceksiniz, örgütlerinizi ele vereceksiniz ve biz de sizi annenizin kucaklarına göndereceğiz” gibi vaatler olamaz. Bu her bir bireyi çocuk kabul edip, onlara bir çocuğun hatadan dönmesi karşısında eskimiş bir pedagoji üzerinden vaat edilecek şeyleri vaat ederek bir anlaşma sağlamaktır. Bir miktar akıl varsa, bunun da bir işe yaramayacağının bilinmesi lazım.
Fakat benim görebildiğim kadarıyla şöyle varsayılıyor: Kapsamlı askeri operasyonlarla -50 uçak kullanılarak PKK kamplarına yapılan operasyonla olduğu gibi- ABD’nin örgüte geçmişteki göreli hoşgörüsü ve KDP ile göreli dayanışması ortadan kaldırıldığında, PKK ümitsizliğe kapılacak. Bir kere çözülme başlayınca insanlar kendilerine çocuk muamelesi yapılmasına aldırış etmeden can korkusuyla teslim olacaklar, bunu yapmayan geride kalan sert çekirdek de imha edilecek, dağlarda tecrit edip kurda kuşa yem edilecekler. Bu varsayılıyor. Bu ahmakça gibi görünen hikâyenin gerisindeki akıl benim anladığıma göre budur.
Peki bu plan hangi dinamiklere dayanılarak hazırlanıyor?
Geçmişte PKK’nin etrafında toplanmış olan, ifadesini kısmen DTP’de, kısmen başka dinamiklerde bulan Kürdistan’ın bütün sosyal sınıflarının PKK’ye sunduğu desteğin dağılmaya başladığı güvenine... Kürt burjuvazisinin PKK’yi şu ya da bu sebeple terk ettiği, bu güçlerin AKP’ye doğru kaydığı, bununla bağlı olarak en yoksul tabakalar dışında kalanların giderek ittifaktan çözüleceği, en yoksul tabakların gerek dini temalarla, gerekse sosyal yardım mekanizmalarıyla çekilebileceği... Bunların içinde çok yüksek bilinç sahibi insanlarınsa direnmeye devam etseler bile bu direnişin bastırılabileceği düşünülüyor.
Laisizm konusunda anlaşamayan AKP ve ordunun,özellikle tezkerenin kabulunün ardından Kürt sorununun “çözümü” konusunda uzlaşmaya vardıkları görülüyor.Sizce AKP ve ordu Kürt sorunu için nasıl bir çözüm öngörüyor?
Ben AKP’nin de, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin de (TSK) Kürt sorununu çözmeye çalıştığını düşünmüyorum. Çünkü yeterince bilgi ve akıl sahibi iseler -ki egemenliği sürdürmek bir miktar akıl ve bilgi sahibi olmayı gerektirir- bilirler ki, Kürt sorunu bugün bir tek ülkenin sınırları içinde çözülebilir değildir. Bir hakiki çözümden söz edeceksek bu, Kürtlerin kendi kaderlerini tayin hakkını egemenlik altında yaşadıkları her bir ülkede elde etmeleri ve sonra bunun ortak bir çözüme ulaşması ile mümkündür. Bu ideal durum olmadığına göre şu an çözüm imkânı da ortada yok.
Ancak egemenlerin kendi açılarından gözettikleri iki şey var: Güvenlik sorunu ve kendi aralarındaki egemenlik meselesi... TSK ve AKP Hükümeti’nin aslında farklı yaklaşımlarının bu son dönemde örtüştüğünü söyleyebiliriz. Genel olarak her ikisinin de, bir güvenlik sorunu olarak gördüğü Kürt sorunundan kurtulmak için ABD’nin aracılığına ve onun kurtarıcılığına ihtiyaç duymalarıyla doğrudan doğruya bağlantılı görünüyor bu örtüşme. Kürt meselesi özellikle ABD’nin Irak’ı işgalinden sonra bir bölge meselesi olarak yeniden parladı ve bir bölge yaklaşımı içinde ele alınmaya başlanmadıkça tekil olarak çözmek neredeyse imkânsızlaştı. Özellikle Türkiye açısından PKK’nin Kuzey Irak’ta yani Güney Kürdistan’da bulduğu toplumsal, kültürel, ulusal, lojistik, askeri dayanaklar da bir bölge yaklaşımını kaçınılmaz olarak zorunlu kıldı. Şimdi biz bu bölge yaklaşımı içerisindeyiz.
Operasyon, işgalin ardından bölgede güçlenen Kürt dinamiğine de bir mesaj mıydı?
Tayyip Erdoğan’ın bu harekattan sonra bir kez daha teyit ettiği gibi bu, bölgedeki denklemlere bir büyük devlet olarak dahil olma teşebbüsüdür. Bu operasyonla, 50 uçakla bir gecede yapılan hava saldırısı, havada akar yakıt ikmali yapma, lazerli işaretçilerle hedef belirleme onları vurma vb. manevraların TSK’nin eylem kapasitesi hakkında bölgeye bir mesaj ve bilgi vermeyi gözettiğini düşünüyorum. Bu eylemin, Kürt meselesi ve diğer meselelerle doğrudan doğruya bir ilgisinin olmadığı kanısındayım. Çünkü Kürt meselesi açısından bu harekâtın ne PKK’ye ne de başkasına bir zayiat verdiği aşikar bence.
Operasyonun PKK’ye önemli bir kayıp vermemesi, “bu operasyon PKK ile ilintili değil” anlamına gelir mi?
Hiç ilinti yok değil ama bu ilinti şöyle: Deniliyor ki “madem ki tekil çözümler yok, madem ki PKK’nin talepleri Türk kurumları tarafından karşılanamaz, ama ortada da bir problem var, ABD’nin çıkarları var, Türkiye’nin egemen sınıflarının çıkarları var. Bölgede istikrar meselesi var. Irak’ın bölünmesi ihtimali karşısında alınması gereken tutumlar söz konusu. Kerkük meselesi söz konusu... O zaman bir bölgesel proje geliştirelim.” Harekât bu bölgesel projenin bir parçası olarak Barzani’ye bir mesaj vermeyi amaçlıyor.
Bunun Türkiye tarafı da benim gördüğüm kadarıyla Türkiye Kürdistanı’nın İslamlaştırılması ve genel olarak bir İslam kardeşliği çerçevesinde bu sorunun “çözülmesi”dir. Hemen bunlara eşlik eden çok önemli bir şey de, özellikle DTP’nin yerel yönetimleri elde bulundurduğu ya da geçmiş seçimlerde eski tabirle “kahir ekseriyetle” belediyeleri aldığı, milletvekili seçimlerinde yüzde 50’yi geçtiği her yerde DTP’nin bu toplumsal onayının kırılması ve onlardan doğan boşluğun, bölgenin biricik seküler yani laik gücü DTP’nin yarattığı boşluğun Fettullahçılık, Nakşibendilik hatta Hizbullah gibi sistemin gerici güçleri tarafından doldurulmasına izin verilmesi, buna imkan yaratılmasıdır. Böylece, her türden gericiliğin özellikle AKP iktidarı altında kültürel olarak yeniden üretilmesiyle, Türkiye’deki Kürt meselesi “Kuran-ı Kerim’i Kürtçe okuma özgürlüğü”ne indirgenip bu iş bağlanacaktır. AKP’nin çözüm dediği bu.
Bu noktada,AKP ile ordunun çıkarlarının birbirine uyduğu söylenebilir mi?
Denilebilir. Ordunun üst kademesi ile AKP’nin çıkarları birbirine uymuştur. Diyeceğim, ordunun üst kademesi kendi laisizm iddialarıyla çelişen bir yeni adımla bölgesel egemenlik bağlamında, AKP ile olan çatışmasını minimize etme yönünde bir adım attı. O nedenle ordu üst kademesi ile AKP arasındaki ilişkiler beklenen sertlikte gitmiyor. Egemenlik paylaşımı söz konusu çünkü. Söylediğimiz gibi Türkiye’nin bölgesel hâkimiyet iddiası açısından içinde askeriyenin rolünün arttığı bir plan ABD ile birlikte kabullenildi. Bu, Kürt meselesinin ordunun istediği gibi çözüleceğine dair güvence gibi gözüktü.
Ordu ne istemiyor? Bir, Ankara’da Kürt istemiyor, DTP dışlanıyor. İki, orduya karşı silah kuşanmış kişilere eşit muamele yapılmasını yani vatandaş olarak görülmelerini istemiyor. PKK’nin sert çekirdeğinin dışlanması, geri kalanlara da kader kurbanı muamelesi yapılması ve eve dönüş, pişmanlık yasaları aracılığıyla dağdan indirilmesi... Ordu üst kademesi, AKP’yi türban meselesi, dini söylemler falan yüzünden ne kadar sevmese de kendi alanlarına ilişmediği sürece AKP ile birlikte bu işi götürme eğilimindeler. Bu anlaşılıyor.
Başa dönecek olursak burada bir çözümden değil yumuşak bir bastırma faaliyetinden bahsedebiliriz. Bunun serti Türkiye’de denendi 1984-1999 yılları arasında. Bu olmadı. Fakat şimdi yeni olanaklar belirdi. Bu açıdan diplomasiyi başarılı biçimde kullandıklarını söyleyebiliriz.
Türkiye’nin bölünme ihtimali sadece bir paranoid bir saplantı değildir. Bu bölünme olasılığını safdışı edecek her şeyde anlaşmaya varabiliyor egemen güçler. Genel olarak küreselleşmenin bölgesel sonuçları dolayısıyla güç kaymaları oluyor. Irak da bu kaymaların merkezindedir. Irak ulusal bütünleşmesini tamamlamamış bir ülke olduğu için şimdi üzerine binen işgal geriliminden parçalanarak çıkabilir. Bu parçalanma Türkiye egemen sınıfları için hem bir risk hem bir fırsattır. Fırsat Güney Kürdistan’la bütünleşerek çıkmak. Barzani’nin şimdi kıymete binmesi bundandır. Öte yandan risktir, eğer bölgede mücadele yükselir ve bu Irak’taki öbür yarısı ile de bir araya gelirse esaslı bir bölünme dinamiği yaratır. Dolayısıyla da bütün bunları gözeten projeler kapsamında bence AKP ile Silahlı Kuvvetlerin çıkarları aynıdır. Burada bir problem yok. Bu onları bölgesel güç olma iddiaları bakımından birleştiriyor. AKP de bunun tadını çıkarmaya çalışıyor. Yani demek istiyor ki “ben öyle bir ekonomik kapasite ifade ediyorum ve bunun silahla öyle destekleyebilirim ki, eğer bölgede ekonomiler yeniden biçimlenecekse o zaman benim başrolü oynamam lazım.” Bu açıkça söylendi: “Bizi iki kere dışladınız denklemden, artık dışlayamazsınız” diye. O nedenle bu çerçeve onları bir araya getiriyor.
Sonuçta Güney Kürdistan yönetimin uluslararası çıkarları, AKP’nin uluslararası çıkarları, TSK’nin bölgesel üstünlük iddiaları ve bir bütün olarak Türkiye’nin bölgedeki egemenlik denklemine dahil olmasının bir nevi katalizörü olarak PKK’nin yarattığı şiddet süreci kullanıldı. Tabi burada PKK’nin bütün bu gelişimi öngöremeyen, bütün bu süreci geçmişte olmadığı kadar hafife alan yaklaşımlarının bir negatif rol oynadığı söylenebilir. Böylelikle sonuçta aslında çözüm olmayan bir çözüm etrafına Türk müesses nizamı (kurulu düzen) toplumu dizmiş görünüyor. Bunun bana bir çözüm olarak görünmemesi başka bir şey. Bunun toplumun geniş kesimlerine bir hal yoluna girildiği duygusu vermesi ve bu planlar etrafında insanların dizilmesi başka şey. Bu çok önemli ve bunu başarmış görünüyorlar.
Bunun tersi ne olabilirdi? Bunun tersi aslında bir demokratik çözüm için Türkiye’deki Kürt emekçiler, Türk emekçiler, aydınlar bütün demokrasi güçlerinin başka bir ortak proje etrafında güçlerini seferber etmeleri mümkündü. Bu pekâla hâlâ yapılabilir... (TK)
* Bu söyleşi Evrensel gazetesinin pazar eki Evrensel Hayat'ta 23 Aralık 2007'de yayınlandı.