Orgeneral Büyükanıt'ın konuşması dikkatlice ele alındığında bu tarz eleştiri getirenlerin sorunu genellikle Avrupa Birliği (AB) cephesinden ele aldıklarını söyleyebiliriz. Siyasal alanda daha çok AB merkezli bir tartışma üzerinden ayrışma görüntüsünün ortaya çıktığı dönemde bu türden değerlendirmelerin yapılması siyasal mücadele gereği ne kadar anlamlıysa, gerçeklerin altı çizilirken ortaya çıkan tablonun eksikliği de bir o kadar sakıncalıdır.
Orgeneral Büyükanıt'ın yaptığı konuşmanın ardından başlatılan eleştirilerin temel iddiası; ordunun üçüncü dünyacı yaklaşımlarını küreselleşme karşıtlığı zeminine oturttuğuydu. İlk bakışta bu iddia doğru gibi görünse de gerçekte tam tersi bir durum bulunmaktadır. Aslında iddianın doğruluğu ya da yanlışlığından önce üzerinde uzlaşma sağlanmış bir küreselleşme kavramının bulunup bulunmadığı sorusunun yanıtlanması gerekir.
Küreselleşme konusuyla ilgilenmemiş bir okuyucu, eleştirilere baktığında üzerinde uzlaşma sağlanmış bir tanımın varolduğunu düşünebilir. Bırakın böyle bir uzlaşmayı küreselleşmenin gerçekten var olup olmadığı konusunda bile tartışmalar devam etmektedir. P.Hırst-G.Thompson "bazı iddialı küreselleşme taraftarlarının da kabul ettiği gibi, dünya ekonomisi gerçekten "küresel" olmaktan uzaktır.
Küreselleşmeden ne anlıyoruz?
Ticaret, yatırım ve finansal hareketler daha çok Avrupa, Japonya ve Kuzey Amerika üçgeninde yoğunlaşmış durumda ve bu egemenlik süreceğe benziyor" (1) şeklindeki ifadeleriyle küreselleşme kavramını kullanırken bizi daha ihtiyatlı olmaya davet etmektedirler. Aynı yazarlar bu tespitlerini devamında şu önemli noktalara dikkat çekmektedirler; "küreselleşme kavramı konusunda şüpheci olmak ile kavramın 1970'lerden beri gördüğü yaygın kabulü ve geçirdiği gelişimi açıklamak ayrı şeylerdir.
Bu açıklama "ideoloji" kavramını dışarıda bırakmaz; çünkü bu görüş o kadar yaygın ki, en farklı bakışları, en farklı sosyal çıkarları bile içeriyor." (2) Elbette aksi yöndeki değerlendirmeleri ve bunları destekleyecek belgeleri bulmak olanaklıdır. Önemli olan öncelikle iddia sahiplerinin küreselleşmeden ne anladıklarını ortaya koymalarıdır. Bu yazıda konu edilen tartışmaların entelektüel zeminde gerçekleşmediği ve son zamanlarda AB ve ABD merkezli tartışmaların ülkedeki siyasal saflaşmayı netleştiren asli dinamiklerden biri durumuna geldiği anımsandığında, küreselleşmenin daha fazla siyasal-ideolojik bir anlam yüklenerek kullanılmaya başlandığı ve kavramın içeriğine dair tartışmanın ikincil konuma itildiği görülecektir.
Yukarıdaki açıklamanın ardından sempozyuma dönecek olursak, eleştiricilerinin önemli bir bölümü net bir küreselleşme tanımı vermemesine rağmen Orgeneral Büyükanıt bu kavramdan ne anladığını ortaya koyarak konuşmasına başlıyor; "bu sempozyumun konusu ve kapsamı dikkate alınarak, küreselleşme kavramını, "Özellikle 1990'lı yıllarla birlikte bilgi ve iletişim teknolojisinin hızla yaygınlaşması, dünyada mal, hizmet, sermaye ve fikir hareketlerinin serbest ve hızlı dolaşımı çerçevesinde bütün ülkelerin başta ekonomi, güvenlik ve kültür olmak üzere çeşitli alanlarda birbirlerine daha bağımlı hâle gelmeleri sonucunda küresel sorunlar karşısında ortak değer, yaklaşım ve tavırlar benimsemeye zorlanmaları" şeklinde tanımlamak yerinde olacaktır. Küreselleşme kavramını, sizler daha farklı bakış açılarıyla tanımlayabilirsiniz." (3)
Terör tanımlamaları ve SAREM'in çalışmaları
Sempozyumun düzenleyicisi olan Stratejik Araştırma ve Etüt Merkezi (SAREM) Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde faaliyet göstermek üzere 2002 başlarında kurulmuş olup iç meseleler ilgi alanı dahilinde sayılmamakta "savunma stratejisi geliştirmek" asli amacı olarak konulmaktadır. (4)
SAREM'in kurulduğu döneme baktığımızda ABD dünya ölçeğindeki müdahalelerini "terörist saldırıların sınır tanımayan nitelik kazandığı" (5) tespitinden hareketle yapmaya başlamıştı. Irak savaşı ile hız verilen Orta-doğuyu düzenleme çalışmalarının meşruiyeti de "terör karşıtlığından" alınmaktaydı. Kuzey Kore, İran, Suriye, Küba, ... gibi ülkelerin teröre yardım etmekle suçlandığı ve bunu karşısındaki bloğun da terör karşıtlığı üzerinden kurulmaya çalışıldığı dikkate alındığında ABD'nin kendini merkeze koyan bir küreselleşme sürecinin kapısını aralamış olduğu daha rahat görülebilmektedir.
Orgeneral Büyükanıt'ın yaptığı konuşmada da küreselleşme sürecinin benzer bir bağlamda tanımlandığı ilk bakışta dikkat çekecek kadar nettir. Konuşmanın ilerleyen bölümlerinde Genelkurmay 2.Başkanı şu sözleri sarf etmektedir; "Buraya kadar yaptığım saptamaları, lütfen küreselleşme karşıtı, ön yargılı ve ideolojik bir yaklaşım olarak algılamayın. Bu tür bir düşüncem ve sabit fikirli bir yaklaşımım yoktur. Bu hususu özellikle ifade etmek istiyorum. ...
28 Şubat'da başlayan süreç
Bu noktadan hareketle, küreselleşme olgusunu, ön yargılı yaklaşımları bir kenara koyarak artıları ve eksileri ile değerlendirmemiz gerekmektedir. ... Küreselleşme yaşadığımız yüzyılın kaçınılmaz bir olgusudur ve bu olgunun yansımaları altında yaşamak zorundayız. Basit bir örnek vermek istiyorum. Yağan yağmur tarlalarımıza bereket verirken, şemsiyeniz yoksa sizi ıslatır. Ve biz askerler, bu yansımaların güvenlik boyutlarını, ön yargılardan uzak, iyi bir şekilde algılamak ve değerlendirmelerimize yansıtmak zorundayız." (6)
Büyükanıt açıkça küreselleşme olgusunun kaçınılmaz olduğunu belirterek dünya düzeyindeki bir eğilimden bahsetmektedir. Üstelik ordunun bu tespiti yeni değildir. 28 Şubat Kararları'nın ardından Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (MGSB)'nde yer verilen maddelerden biri hem bu eğilime işaret etmekte hem de ordunun bu sürece dahil olma yönünde bir kararı bulunduğunu göstermektedir.
Sözü edilen madde şu şekilde kaleme alınmıştır; "Türkiye'nin dünya ile bütünleşmesine yönelik, özelleştirme de dahil ekonomik çabalar artırılmalıdır." (7) Üstelik bu kararların ardından kurulan şimdiki dahil tüm hükümetler "küreselleşme" sürecine eklemlenme yönünde görüş bildirmiş ve çaba göstermişlerdir.
Küreselleşme sürecinin kaçınılmazlığından söz eden Büyükanıt küreselleşmeyi tanımlama çalışmalarında ortak noktanın "değişim" olduğunu söyler ve devam eder; "Bu değişimi, bir paradigma değişimi olarak algılamak da mümkündür. Temel felsefelerdeki değişimlerin çok hızlı olmadığı bilinen bir gerçektir." (8)
Sözü edilen paradigma değişikliği ile son günlerde yaşanan tartışmanın boyutlarına da işaret edilmektedir. Temel felsefelerdeki değişimin çok hızlı olmadığı tespiti tartışmanın taraflarının pozisyonuna dair düşünürken daha dikkatli olmayı gerektirir. Belki bireyler keskin değişimleri kısa sürede yaşayabilirler, fakat, kurumların aynı hızı yakalaması olanaksızdır. Değişim tercihine rağmen temel felsefelerindeki değişimin hızının düşüklüğünü göz önünde bulunduran ordu adımlarını da bu çerçevede atmaktadır. Konu üzerine söz edenlerin de bu durumu dikkate alması gerekir.
İlk anda küreselleşme kavramı etimolojik anlamı üzerinden çağrışım yaptırarak, dünya ölçeğinde bütünsel tek merkezli bir sürecin yaşandığı yönünde ortaya çıkabilecek önkabulleri beslemekteyse de gerçekte böyle birşeyin olmadığı ortadadır. Elbette süreci farklı tanımlayan yaklaşımlar olacaktır.
Avrasya'da küresel satranç tahtasının parçası
Bilişim ve dünya ticaretinin gelişmişlik düzeyinden hareketle şekillendirilecek küreselleşme kavrayışı üzerinden ortaya bütünsel bir gelişim süreci tespiti koyanlar varsa da özellikle son dönemde ortaya çıkan gelişmeler daha çok bir tür bölgesel yoğunlaşmalarla sürecin ilerlediğini göstermektedir.
Zbignew.Brezezinski'nin "Avrasya, küresel üstünlük mücadelesinin sürdürüldüğü bir satranç tahtasıdır" (9) derken bölgesel politikaların ABD'nin küresel üstünlük mücadelesi ile ilişkisine dikkat çekmektedir. ABD doğrudan ilgilendiği Avrasya stratejisinin hedefi olan coğrafyayı bölge olarak tanımlamakla kalmaz, sözü edilen bölgenin etrafında da Batı (Avrupa), Orta Alan (özellikle Rusya) ve Doğu (Çin, Güney-doğu Asya, Japonya) olmak üzere üç bölgenin varlığından söz eder. Bu bölgelerin varlığının kabulüne ve desteklemesine rağmen ABD adına önemli olan, bu bölgeler arasında kendine karşı bir birliğin oluşmamasıdır.
Özetle ABD, küresel üstünlük mücadelesini bölgeler üzerinden tanımlamaktadır. Bölge politikalarını jeo-politik ve jeo-stratejik güçler arasındaki dengenin kurulmasının gerekliliği üzerinden şekillendiren ABD küresel sisteme kendi kontrolünde eklemlenecek bölge ülkeleri arasında yaratılacak hiyerarşinin kurulmasında ulus-devletlere hala önemli bir rol biçmektedir.
Henüz küresel ölçekli aygıtların yeterince gelişmediği evrede ulus-devletlerin dünya sistemi adına değişerek varlığını sürdürmesi kadar anlaşılır bir durum olamaz. Bu bağlamda Brezezinski'nin şu sözleri son derece anlamlıdır; "ulus-devletler, dünya sisteminin temel birimleri olmaya devam etmektedirler." (10) Bölge içi düzenlemelerde hala ulus-devletlere ihtiyaç duyan bir yerden politikalarını şekillendiren ABD bölgede müttefik ülkelerden bazılarını öne çıkartmakta -Brezezinski bu devletleri vassal olarak adlandırmaktadır- ve böylece bu türden ulus-devletleri farklı bir içerikle yeniden yapılandırmaya çalışmaktadır. Dünyadaki eşitsiz gelişim de ulus-devletlere hangi içerikle olursa olsun daha kısa sayılmayacak bir süre ihtiyaç duyulacağını göstermektedir.
TSK konumunun altını çiziyor
Türk Silahlı Kuvvetleri e(TSK) uzun zamandır bölgesel düzeydeki gelişmelerin merkezinde rol üstlenen bir Türkiye kabulünden hareketle faaliyetlerini sürdürmektedir. 28 Şubat sürecinin önemli belgelerinden MGSB'nde yer alan "Türk cumhuriyetleriyle ilişkiler daha da güçlendirilmeli ve bu ülkelerin yönetimlerinin gücünün korunmasına destek olunmalıdır" şeklindeki ifadeyle ordu bölgesel ilişkilere verdiği önemi ilan ederken, 28 Mayıs 2002'de Genel Kurmay 2.Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt da Avrasya Bölgesi Türkiye ilişkilerini şu sözlerle açıklar; "Türkiye'nin; Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu üçgenine coğrafi yakınlığı ve ekonomik potansiyelinin yanında, bu bölgedeki toplumlarla tarih, dil, din ve etnik köken gibi kültürel temeldeki ilişkileri; bölgeye yönelik politikalarda Türkiye'yi vazgeçilmez kılmaktadır." (11)
TSK bölgesel gelişmeler üzerine değerlendirme yapmakla kalmaz, aynı zamanda askeri, ekonomik, siyasal, kültürel, ideolojik boyutları bulunan stratejinin gereklerini yerine getirir; Avrasya bölgesinde bulunan ve masrafları Türkiye tarafından karşılanan 13 ülkenin askerini eğitmeye başlar (12), MGK Genel Sekreterliği tarafından, dinden gündelik yaşama kültürüne kadar birçok konuda 1300 imam ile 143 müftü ve müftü yardımcısına eğitim ve ardından sertifika verilir (13). Bunlarla birlikte 28 Şubat sonrası süreçte kurulan hükümetler de buraya konuyu dağıtmamak için aktaramadığımız diğer alanlarda bölgesel stratejinin gerekleri doğrultusunda adımlar atar.
İpek Yolu Semineri
Bölgesel politikaların kürselleşme ile ilişkilerine ve TSK'nin bu çerçevede attığı adımlara dikkat çekmekle birlikte, o günden bugüne çok şeyin değiştiği ve özellikle Irak savaşı ile Türkiye'nin ABD'nin Avrasya stratejisi dışında kalmaya başladığı, bu nedenle de Orgeneral Büyükanıt'ın sözlerinin küreselleşme karşıtı olarak değerlendirilebileceği ileri sürülebilirse de sözü edilen konuşmanın birkaç gün sonrasında Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün "İpek Yolu-2003 General/Amiral Semineri" nde yaptığı açış konuşmasında söylediklerine bakıldığında, TSK adına bölgesel politikalardan uzaklaşmanın sözkonusu olmadığı görülecektir.
Genelkurmay Başkanı'nın konuşmasında dikkat çeken noktalar şunlardır; "Jeostratejik konumu itibariyle Türkiye; bir tarafta dünyanın en istikrarsız bölgelerinden Kafkasya, Ortadoğu ve Balkanlarda diğer taraftan Avrupa ve Asya arasında ulaşım, telekomünikasyon ve enerji koridorları üzerinde merkezi bir yerde bulunmaktadır. Türkiye'nin bu konumu, kendisine belirtilen koridorların güvenliği için bazı sorumluluklar üstlenmeyi zorunlu kılmakta, doğu-batı ve kuzey-güney arasında bir dostluk ve işbirliği köprüsü olarak imkan sağlamaktadır." (14)
Görüldüğü gibi Genelkurmay Başkanı bölgesel politikalar konusunda herhangi bir değişikliğin olmadığını ilan etmektedir. Üstelik bölge politikaları ABD tarafından küresel mücadelenin meşruiyet kaynağı haline getirilen "terörle mücadele" üzerinden anlamlandırılmaktadır. Orgeneral Büyükanıt'ın üzerinde hassasiyetle durduğu "terör, güvenlik, barış" konuları sözü edilen seminerin açış konuşmasında da bölgesel-küresel faaliyetlerin meşruiyet zemini olarak konulmaktadır. Aynı konuşmada Türkiye'nin "barış" sorunu üzerinde hassasiyetle durduğu ve bu konuda çeşitli projelerin ve faaliyetlerin içinde bulunduğu da belirtilmektedir. Bölgesel stratejinin sadece askeri boyutu kapsamadığını da şu sözlerden açıkça çıkartabiliriz; " diğer taraftan Türkiye, bölgesinde politik, sosyal, ekonomik ve askeri alanlarda strateji üreten eksen bir ülke konumundadır." (15)
Olumsuz küreselleşmeyi kontrol etmek
Son günlerde ordunu küreselleşme karşıtı bir zemine kaydığı, üçüncü dünyacı bir tavır takındığı yolundaki iddialar karşısında, Genelkurmay Başkanı'nın yaptığı konuşmanın ne anlama geldiği sorusu çok daha fazla önem kazanmaktadır.
Büyükanıt'ın kürselleşmenin eşitsiz gelişimi üzerinden yaptığı eleştiri ve değerlendirmeler, R.Falk'ın "Yırtıcı Küreselleşme" kitabında küreselleşme sürecinde bölgesel aktörlerin üstlenmesi beklenen rollere ilişkin söylediklerini anımsatmaktadır. Yazara göre bölgesel aktörlere muhtemel dört rol biçilmiştir; "olumsuz küreselleşmeyi kontrol altına almak, ... hastalıklı anarşizmi zayıflatmak, ... olumlu kürselleşmeyi teşvik, ... ve olumlu bölgeselciliği teşvik." (16)
R.Falk'ın bölgesel aktörlere küreselleşme sürecinde biçilen rol konusunda söyledikleri beraberinde düşünüldüğünde Genelkurmay Başkanı ve Genelkurmay 2.Başkanı'nın çizdiği tablo, küreselleşme karşıtı olmaktan çok bölgeselcilik üzerinden olumsuzlukları ve sonuçları nispeten kontrol altına alınmaya çalışılan bir küreselleşme stratejisi kimliğine bürünmektedir. "Yağan yağmur tarlaya bereket getirirken" bölgeselcilik şemsiyesi ile korunmaya çalışan bir projedir öne çıkartılan. Küreselleşme sürecinin başarıyla ve en az hasarla ilerleyebilmesi için Büyükanıt'ın çağrısı da son derece ilginçtir; "Halen tüm dünyayı kucaklayacak bir küresel toplumun oldukça uzağındayız. Bu itibarla, her zamankinden daha büyük bir sorumluluk duygusu taşımamız gerektiğine inanıyorum. Küresel çıkarların gerçekleştirilmesi, gerekli kaynakların ve siyasi iradenin tesisi için tüm ulusların fedakarlık yapmaktan çekinmemesi gerekmektedir. Fedakarlık sadece devletlerden beklenmemelidir. Aynı zamanda, bilim camiasının, sivil toplum örgütlerinin, düşünce kulüplerinin, basın ve yayın organlarının da önemli sorumlulukları vardır." (17)
Yukarıda Orgeneral Büyükanıt'ın ve ardından Genelkurmay Başkanı'nın konuşmasının nasıl okunması gerektiğine dair görüşlerimi aktardım. Bunun üzerine sormak gerekiyor; "neden bu kadar gürültü koptu?"
Bu sorunun yanıtı, her ikisi de Bianet'te yayınlanan "Wolfowitz'in Söylemek İstediği ..." ve "ABD Müttefikini, Türkiye Yönünü Arıyor" adlı makalelerimde yer aldığından, yer tasarrufu nedeniyle kısaca birkaç noktanın altını çizmekle yetineceğim; Türkiye siyasal yaşamındaki çalkalanmanın Wolfowitz'in açıklamalarının ardından ve AB sürecine ilişkin yoğun tartışmaların-mesainin başlamasından kısa bir süre önce başgöstermesi anlamlıdır. ABD Türkiye'deki siyasal sürece ve iktidarın yeniden düzenlenme girişimlerine müdahale etmektedir.
İktidarın diğer bölümlerinin tercihleri bir yana, konumuz gereği kısıtlayarak ifade edersek, ordu kürselleşme sürecini bölgeselcilik üzerinden kavrayan yorumlara yakın durmaktadır. Fakat, bu bölge, AB coğrafyası olmaktan çok Avrasya stratejisinin alanına denk düşmektedir. Genelkurmay Başkanı'nın yukarıda anılan seminerde yaptığı konuşmada AB'yi terör konusunda hassas davranmamakla eleştirmesi bu bağlamda çok daha farklı bir anlam kazanmaktadır.(NK)
Dipnotlar:
1) Hırst, Paul - Thompson, Grahame "Küreselleşme Sorgulanıyor", Dost Kitabevi, sf.28
2) Age.sf.28
3) Genelkurmay II nci Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın "Küreselleşme ve Uluslararası Güvenlik" sempozyumu açış konuşması, 29 Mayıs 2003,
http://www.tsk.mil.tr/genelkurmay/bashalk/konusma/saremacıskonusmasi_290503.htm
4) Milliyet, 9 Ocak 2002
5) Radikal, 7 Mart 2001, Murat Yetkin, "İkinci Marshall Planı"
6)http://www.tsk.mil.tr/genelkurmay/bashalk/konusma/saremacıskonusmasi_290503.htm
7) Hürriyet, 4 Kasım 1997, sf.38
8)http://www.tsk.mil.tr/genelkurmay/bashalk/konusma/saremacıskonusmasi_290503.htm
9) Brezezinski, Zbıgnıew "Büyük Satranç Tahtası", Sabah Kitapları, 2.Baskı,sf.VI
10) age.sf.37
11)http://www.tsk.mil.tr/genelkurmay/bashalk/duyuru/Sempozyum.htm
12)http://www.tsk.mil.tr/genelkurmay/genel%20konular/egitim/askeriegisbirfaa/misafiraskeriper.htm
13) http://www.yenisafak.com/arsiv/2002/mart/12/g2.html
14)http://www.tsk.mil.tr/genelkurmay/bashalk/konusma/ipekyolu2003/ipekyolu2003aciskonusmasi_020603.htm
15)http://www.tsk.mil.tr/genelkurmay/bashalk/konusma/ipekyolu2003/ipekyolu2003aciskonusmasi_020603.htm
16) Falk, Richard "Yırtıcı Küreselleşme" Küre Yayınları, 2001, sf.83
17)http://www.tsk.mil.tr/genelkurmay/bashalk/konusma/saremacıskonusmasi_290503.htm