Halbuki iklim değişikliği, çağın en önemli sorunlarından birisi olarak, özellikle 1990'lı yıllardan itibaren hemen hemen bütün çevre koruma ve sürdürülebilir kalkınma girişimlerinin odağında yer alıyor.
Geçen yüzyılda dünyanın sıcaklığı 0.6 derece arttı. Deniz seviyelerinde yükselmeler olurken, buzulların bir kısmı eridi, hâlâ da erimeye devam ediyor. Dünyanın çeşitli yerlerinde yağış miktarları değişti, kimi bölgelerde fırtına ve sel olayları arttı.
1860 yılından beri görülen en sıcak 20 yılın 19'u, 1980'den sonra yaşandı. 1998, aletsel kayıtlara, ağaç halkası ve buz örneklerine göre son bin yılın en sıcak yılı; 2002 ise ikinci en sıcak yıl oldu. Son 50 yıl, buzul kayıtlarına göre son 6 bin yılda gözlenen en sıcak yarım yüzyıl. Okyanus sıcaklık kayıtlarına göre 1950'li yılların ortalarından 1990'ların ortalarına kadar önemli bir ısınma yaşandı.
Ancak "iklim değişikliği, küresel ısınma tam anlamıyla biliniyor mu?" ya da "sokaktaki insanın ne kadar gündeminde?". bianet bu soruların cevaplarını Karaköy iskelesinde insanlara sordu.
Verilen cevapların çoğu kış mevsiminde olmamıza rağmen hava sıcaklığının düşmemesiyle ilgili kafa karışıklığına dayanıyor ve bu durum da küresel ısınmaya bağlanıyor. Hemen hemen herkesin küresel ısınmadan haberi var ancak, küresel ısınmaya neden olan etkenler bilinmiyor.
Ayrıca bundan böyle küresel ısınmanın olası etkilerini gözeterek yaşamayı mümkün kılacak bir model konusunda da şaşkınlık hakim. Örneğin başta ABD olmak üzere Türkiye'nin de henüz onaylamadığı Kyoto Protokolü'nden haberi olana rastlayamadık.
Küresel ısınma Allahın hikmeti değil insanın müdahalesi
Ethem Akın, 24 yaşında ve seyyar arabasıyla Karaköy iskelesinde gazete satıcılığı yapıyor. Akın "Küresel ısınma demek sıcaklığın artması demek" diyor.
Akın sadece sıcaklık artışı olarak nitelediği ve doğal bir gelişme olarak gördüğü küresel ısınmanın insanların gündelik hayatını olumsuz etkilemediğini düşünüyor.
Çok fazla bilgisi olmadığını söyleyen Akın medyada konuyla ilgili kullanılan dilin anlaşılır olmadığını düşünüyor.
Elif Evsever 17 yaşında lise öğrencisi. Evsever küresel ısınmayı duyduğunu söylüyor. "Kıyamet günü yaklaştıkça küresel ısınmanın olacağını Kuran'da bir ayet de anlatıyor. Küresel ısınmanın önüne geçemeyiz"
Emekli öğretmen Tahsin Çayır'a göre iklim değişikliği ekolojik dengenin bozulması anlamına geliyor. Çayır "Ormanların azalması, sanayi kuruluşlarının doğaya saldığı gazlar, ozon tabakasının delinmesi, dünyanın ısınması, buzulların erimesi ve deniz seviyesinin yükselmesi sonucu ciddi tehlikelerle karşılaşacağımızı biliyorum" diyor. Çayır'ın verdiği cevap diğer cevaplar içerisinde doğruya en yakın olanı.
İklim değişikliği nedir?
Dünyanın atmosferi bir sera gibi çalışır. Güneşin yaydığı kısa dalga ışınlar atmosferden geçerek yeryüzüne ulaşır. Yeryüzü güneşten aldığı bu ışınların bir kısmını, uzun dalga kızılötesi ışınlar olarak tekrar atmosfere geri yansıtır.
Atmosfer neredeyse bütünüyle nitrojen ve oksijenden oluşur ve bu gazlar sıcak dalgasını tutmaz. Ancak atmosferdeki karbondioksit, metan, ozon ve nitrojen oksit gibi gazlar bu kızılötesi ışınların bir kısmını yakalar ve tutulan ışınlar atmosferin alt tabakalarını ısıtır.
Bu ısınan havanın bir kısmı alçalarak yeryüzünü etkiler. Buna sera gazı etkisi deniyor. Şayet sera gazları olmasaydı, yeryüzünün sıcaklığı yaklaşık 33 °C daha soğuk olur ve tüm dünya buzullarla kaplanırdı.
Geçtiğimiz bin yıl boyunca ormanlar sayesinde, dünyadaki bitkilerin saldığı gazlarla karbondioksit arasında bir denge söz konusuydu. Ormanlar havaya salınan karbondioksiti tutarak, selüloza dönüştürüp, fotosentez yoluyla oksijen saldı. Ancak günümüzde, bin yıl önceki ormanların yandan fazlası yok oldu.
İnsan faaliyetleriyle değişen atmosferin gaz dengeleri içinde önemli bir rol oynayan karbondioksit, küresel ısınmada yüzde 64 paya sahip ve bu gazların emisyonunun yüzde 77'si, petrol, kömür, doğal gaz gibi fosil yakıtların yanmasıyla oluşuyor.
Günümüzde karbondioksitin atmosferdeki seviyesi, doğanın kabul edebileceğinin bin katı daha hızlı artıyor. Yeryüzünün ortalama sıcaklığı geçtiğimiz yüz yıl içinde 0.6 °C arttı ve bu artışın önümüzdeki yüzyıl boyunca 1.4 ile 5.8 °C daha olması bekleniyor.
İklimle ilgili araştırmalar, son iki milyon yıl boyunca küresel ısının bugünkünden 2 ile 4 dereceden fazla değişmediğini gösteriyor. Yani yüzyılın sonunda ısı, insan türünün gelişimi boyunca olduğundan çok daha fazla değişmiş olacak.
Deniz suyu yükseliyor
45 yaşındaki işçi Ömer İnce'ye iskelede balık tutarken rastlıyor ve aynı soruyu yineliyoruz: "İklim değişikliği, küresel ısınma nasıl etkiliyor?"
"Medyadan takip ettiğim kadarıyla Kış mevsişmini kış, yaz mevsimini de yaz gibi yaşayamamak dengesizliğe neden olacak. Özellikle enfeksiyona dayalı hastalıklar artacak. Deniz seviyesinde yaklaşık 30 metrelik bir alçalma yaşanacakmış. Kuraklık baş gösterecekmiş. Örneğin Konya'da bundan böyle buğdayın yetişmeme olasılığının olduğunu öğrendiğini aktarıyor.
İnce'nin deniz seviyesinin alçalacağına dair bilgisi doğru değil. İnsan faaliyetleri sonucunda ortaya çıkan karbondioksitin sadece yarısı atmosferde kalıyor.
Geriye kalan yarının yüzde 30'u ise okyanuslar tarafından soğuruluyor ve bu da denizlerin hızla asitlerle kirlenmesine yol açıyor. Okyanuslarda asit oranlarının artması ve resiflerdeki karbonatların çözülmesi, denizlerin biyolojik sistemlerinde çok önemli olumsuz etkilere neden oluyor.
2050 yılı itibariyle deniz suyunun yaklaşık 85 cm yükselmesi bekleniyor. Bu, toprakları alçak olan birçok ülke ve küçük adalarda yaşayan toplumlar için bir felaket anlamına geliyor. Dünya nüfusunun yaklaşık üçte birinin deniz kıyılarında yerleşik olduğu tahmin ediliyor. Suların yükselmesi nedeniyle 150 milyon kadar insanın çevre mültecisi durumuna düşmesi söz konusu olabilecek.
Ne yapmalı? Hazırlıksızız
Emekli öğretmen Çayır, evlerinin yakında 150 ağaç diktiğini aktarıyor. Diğer önerilerini ise şöyle sıralıyor:
"Suyu idareli kullanmalı, çevreyi kirletmemeli, doğayı kirletecek her oluşumdan uzak durmalı ve karşı çıkmalı. Ancak devletlerin de yapması gerekenler var. Doğa hiç tükenmez sanılmamalı. Iısnmadan sanayiye alternatif modeller sunulmalı. Yetişen nesiller küresel ısınmayı öğrenmeli ki onların arasından gelecek siyasetçiler doğru politikalar uygulasın. Popülist politikalarla Türkiye bu hale geldi. Bir takım zümrelere çıkar sağlanarak telafisi imkansız tahribatlar yaşandı. Doğa geri gelmez. "
İsimlerini vermek istemeyen anneanne, anne ve torundan oluşan üçlü kadın grubu da yaşlarına göre küresel ısınmanın onların hayatını nasıl etkilediğini ve alınabilecek tedbirleri anlatıyor:
Anneanne: "1950'lili senelerde İstanbul'da denizin dibini görebiliyorduk. O zamanlar dört mevsimi de hakkıyla yaşıyorduk. Yeşile hasret değildik. Fakat eskiden "biz" kültürü vardı. Sokakta biri kazayla olsa bile yere tükürse ya da izmaritini atsa bütün kalabalık bakışlarıyla ona yaptığının doğru olmadığını hissettirirdi. Şimdi "ben" kültürü var ve birbirimizi doğaya yaptığımız saygısızlıklar nedeniyle uyaramıyoruz."
Anne: "Barajların etrafına evler, fabrikalar yapılmamalı. Suyu ihtiyacımızdan fazla kullanmamalıyız. Ağaçları kesmemeliyiz. Ancak Acarkent ile yapılan orman kıyımlarını gördükçe insanın içi acıyor. Hepimiz 'çevreci' olmak zorundayız.Yağmurun yağmamasından korkuyoruz. Yağmur yağsa da nereye yağacak, her yer beton değil mi?"
Torun: "Kesinlikle toplu taşımayı tercih etmeliyiz. Araçların tükettiği yakıtlar ve doğaya bıraktığı gazlar çok tehlikeli. Medyaya büyük görev düşüyor. Ancak medya öğretmekten çok kışkırtmaya çalışıyor.Bilinç olarak küresel ısınmaya hazırlıklı değiliz."
Sadece insan değil tüm canlı yaşam ve dünya tehlikede
Gizem Altınordu Sosyal Bilimler Lisesi öğrencisi. "Küresel ısınmaya doğaya yayılan zehirli gazlar neden oluyor. Canlı hayatını birebir etkiliyor. İnsana insanca yaşanacak ortam kalmıyor, hayvan ve bitki türlerininse soyları tükeniyor."
Altınordu görüştüğümüz insanlar içinde insan dışında canlı yaşama dikkat çeken tek kişi. "Ne yazık ki ne ağaç ne de hayvan türü eksikliği kimseyi rahatsız etmiyor. Özellikle hayvan konusunda bu durum daha açık Örneğin anadolu kaplanı diye bir tür yok olmuş. Onun yok oluşu doğal yoksunluk olarak değil ülkelerarası prestij kaybı olarak görülüyor" diyor.
Altınordu kişisel olarak elinden geleni yapmaya çalıştığını "Sigara içmiyorum. Defterlerimi geri dönüşümlü kullanıyorum" diyerek aktarıyor.
Küresel ısınmanın sorumlularına dair genel olarak endüstri çevreleri ve onlarla yandaşlık kuran devletler gösteriliyor. Ancak emekli basın yayın operatörü Alkan Abidin Toktürk ve eşi terzi Yıldız Toktürk küresel ısınmanın savaşla bağlantılı olduğunu savunup "Küresel ısınmaya neden olan etkenler atılan bombalar, yakılan tankerler, kimyasal savaşlardır. En çok da ABD'dir diyor. Önlem içinse barış tek önerileri.
Çokuluslu şirketlerin sorumluluğu
Dünyadaki 122 çokuluslu şirket, karbondioksit emisyonlarının yüzde 80'inden sorumlu. Petrol üreten dört büyük şirket, Shell, Exxon-Mobil, BP-Amoco-Arco ve Chevron-Texaco tüm karbon emisyonlarının yüzde 10'undan sorumlu.
Petrol şirketi Shell, aralarında Kanada, Brezilya ve Meksika gibi büyük ülkelerin de olduğu birçok devletten daha fazla karbon üretiyor. BP-Amoco'nun karbon üretimi, anayurdu olan Britanya'dan daha fazla. Exxon-Mobil'in üretimi, tüm Afrika ve Güney Amerika'daki ülkelerin toplamının yüzde 80'i düzeyinde.
1992-2000 yılları arasında Dünya Bankası, 37.5 milyar ton karbondioksit üretecek olan fosil yakıt projelerine, toplam 13.6 milyar dolar destek verdi. İklim değişiminin önüne geçilebilmesi için, fosil yakıtların kullanımından radikal bir şekilde vazgeçilmesi gerekiyor. Çözüm, fosil yakıtların kullanılmadığı 'temiz enerji'de.
Yoksullukla ilişkisi
36 yaşında serbest meslek sahibi Cafer Solgun: "Küresel ısınmayı duydum. Adı üzerinde küresel ısınma. Bir tür ısı artışı. Aklıma artık donarak değil de yanarak ölecek insanlar geliyor. Kuraklık da olursa açlıktan ölecek, susuzluktan ölecek insanlar. Ölüm de insan için ama çocukken dinlediğimiz kıyamet hikayeleri sanki böyle gerçekleşiyor. Bence ne olursa olsun olan yine yoksul insana olacak."
Solgun'un verdiği görüşte doğruluk payı yüksek. İklim değişimi ile yoksulluk arasında sıkı bir bağ var. Konunun uzmanları, Afrika'da her iki derecelik artışın milli gelirde birkaç puanlık düşüşe yol açacağını belirtiyor. Afrika'nın Sahraaltı bölgesi, günümüzde kuraklığın ve bu nedenle yoksulluğun en yoğun yaşandığı bölgelerden biri. Nijeryalı bilimci Anthony Nyong, şayet günümüzdeki eğilim sürerse, 2050 yılı itibariyle bu bölgede sıcaklığın iki derece daha artacağını ve yağışların yüzde 10 azalacağını belirtiyor.
Günümüzde 14 Afrika ülkesinde su sorunu var. Önümüzdeki 25 yılda, sadece Afrika'da su sorunu yaşayan ülkelere 11 yeni ülke daha katılacak. Yapılan araştırmalar, 2080'li yıllarda iklim değişiminin dünyada 80-120 milyon insanın açlıkla karşı karşıya kalmasına yol açabileceğini ve bunların yüzde 80'inin Afrika'da olacağını gösteriyor.
Dünyanın ekonomik olarak en gelişmiş ülkeleri iklim değişiminin başlıca sorumlularını oluşturuyor. ABD, dünya nüfusunun ancak yüzde 5'ini barındırmasına karşın, yeryüzündeki tüm sera gazları emisyonunun yüzde 22'sinden fazlasından tek başına sorumlu. G8 ülkeleri birlikte, atmosfere salınan tüm emisyonun yarısından fazlasını gerçekleştiriyor.
Buna karşın, tüm Afrika kıtasının saldığı emisyon, toplamın ancak yüzde 5'i oranında. Hava kirliliğine ve dolayısıyla küresel ısınmaya en fazla katkıda bulunan fosil yakıtlarını üreten sanayiler, sanayileşmiş ülkelerin yönetimleri tarafından yılda 70 milyar dolardan fazla sübvanse ediliyor. Sanayileşmiş ülkeler bir yandan küresel ısınmaya karşı mücadele etmek için adımlar atarken, öte yandan ateşe benzinle gidiyor.
Uluslararası Gıda ve Tarım Örgütü'nün (FAO) açıklamasına göre, küresel ısınma nedeniyle yağış miktarlarında yüzde 11'lik bir düşüş yaşanacak ve bunun sonucu olarak tahıl ürünlerinde önemli bir azalma olacak. Dünyanın gelişmekte olan ülkeler nüfusunun yarısından fazlasını temsil eden 65 gelişmekte olan ülke, küresel ısınma nedeniyle muhtemelen yaklaşık 280 milyon ton tahıl ürünü kaybına uğrayacak.
Küresel ısınmanın tarım üzerindeki etkileri, açlık riski altında olan insanların sayısını önemli ölçüde artırabilir. Küresel ısınma nedeniyle daha fazla açlık riskiyle yüz yüze olan ülkelerin sayısı 40 civarında ve bu ülkeler 2 milyardan fazla nüfusa sahip. (EZÖ)