Türkiye Yeşilleri ve Heinrich Böll Stiftung Derneği, "Kuraklık Sempozyumu"nun ardından çözüm önerilerini açıkladılar.
Sempozyumda öncelikle ortaya çıkan saptama kuraklığın, yanlış su ve tarım politikalarının olduğu kadar iklim değişikliğinin de en önemli sonucu olduğu.
"Küresel ısınmaya neden olan sera gazlarını azaltmayı hedeflemeyen, sadece iklim değişikliğinin sonuçlarını hedef alan bir adaptasyon politikası kabul edilemez."
"Su bir meta, ihtiyaç değil insan hakkıdır, satılamaz"
27-28 Kasım 2007’de İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Maçka Sosyal Tesisleri’nde gerçekleştirilen sempozyumun katılımcılarına göre kuraklığı iklim değişikliğinin diğer etkileri ile birlikte ele almak gerekiyor. Türkiye bu alanda sorumluluklarını bir an evvel yerine getirmeli, enerji, ulaşım, tarım ve sanayi politikalarını buna göre düzenlemeli.
Sempozyumun ardından diğer önerilerse şöyle:
- Kentsel yerleşim alanları, su havzaları ve ekolojinin kuralları gözetilerek belirlenmeli.
- Fosil yakıtlardan elde edilen enerjiyi, aynı tüketim hızını koruyarak bioyakıttan eldeye etmeye çalışmak, tarım arazilerinin ve ormanların bioyakıt üretmek için amaç dışı kullanımını hızlandıracak, biyoyakıt elde etmeye yönelik tek tip ürün yetiştirmeyi teşvik ederek bir gıda krizine yol açma riski yaratacak, ormanların ve doğal dengenin yok olmasını hızlandıracak. Mevcut yakıt tüketiminin azaltılmasını hedeflemek tek alternatif olarak benimsenmeli.
- Tohum yasasına muhalefet edilmeli, yerel tohumların korunması, kullanılması ve yaşatılması sağlanmalı.
- “Yerel üretim, yerel tüketim” yaklaşımı benimsenmeli, böylece gıdaların dolaşımından kaynaklanan tüm maliyetlerin de, petrol kullanımının küresel ısınmaya katkısı, ekonomik maliyetler ve insan sağlığına etkilerinin ortadan kalkması mümkün.
- Su bir meta ya da bir ihtiyaç değil insanlığın ortak değeri, yaşam kaynağı ve temel bir insan hakkı olarak benimsenmeli. Akarsular da dahil, tüm su kaynaklarının özelleştirilmesine karşı çıkılmalı.
- Deniz suyunun içme suyuna dönüştürülmesi, nehir yataklarının değiştirilerek büyük su kütlelerinin metropollere akıtılması, yeraltı sularının yenilenme hızını aşacak şekilde çekilerek tüketilmesi, dev barajlar yapılması gibi ileri teknoloji gerektiren pahalı ve enerji yoğun çözümler hem doğaya geri dönüşsüz zararlar verdiği, hem de iklim değişikliğini hızlandıracağı için kabul edilemez. Mevcut tatlı su kaynakları ekolojiye uygun, doğal akışı ve yenilenme hızı içinde kullanılmalı ve korunmalı.
Ayrıca sempozyumda toplumsal cinsiyet ve enerji konusunda bir atölye de yapıldı ve bu atölyede her türlü enerji politikasının hayata geçirilmesinde toplumsal cinsiyet bakış açısının gözetilmesi gerektiği savunuldu. (EZÖ/TK)