“Evet Şili’de ciddi bir faşist yapılanma var. Ama ciddi bir demokrasi kültürü, çok sesliliğe duyulan güven de var.
“Önderlik sevdasından ziyade, çok sesli ve çok kimlikli oluşumlara sırtını dayamayı öğrenmiş ve sindirmiş anlayışların yerleşmesi söz konusu…”
Türkiye’de olduğu gibi dünyanın genelinde yükselen kadın hareketleri bir çok tartışmaya ve beraberinde yeni dönüşümlere sahne oluyor. Örneğin, faşist politik zeminden sıyrılıp yeni bir anayasa yapma sürecinde olan Şili…
Faşist diktatörlükten sıyrılıp demokrasi yolunda ilerleyen Şili tarihinin en genç cumhurbaşkanı seçilen Gabriel Boriç, 11 Mart'ta görevi milyarder sağcı cumhurbaşkanı Sebastián Piñera'dan devraldı.
Kabinesinde, tam 14 kadın vardı.
ABD’de yaşayan Pratt Institute Sosyal Bilimler ve Kültürel Çalışmalar Bölümünde Kültürel Çalışmalar Koordinatörü Doçent Kumru Toktamış, Şili’deki kadın hareketini Türkiye ile benzer ve farklı yönlerini detaylıca anlatıyor.
Toktamış, “ciddi faşist yapılanmayı, demokrasi kültürü ile aştılar” diyor.
Kumru Tokramış anlatıyor.
Bu yıl Şili’de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü daha çoşkulu kutlandı. Siz de hemen ertesi gün oradaydınız, bize biraz Şili 8 Mart’ını anlatır mısınız?
Evet 8 Mart yürüyüşünün bütün etkilerini ertesi sabah gördük hemen.
Şilili eylemcilerin 2019 dan beri yeniden isimlendirdikleri Onur Meydanı ve onun civarından hükümet merkezine ve başkanlık sarayına kadar giden yollar boyunca gördüğüm afişler beni çok sarstı duygusal olarak, hem bugünü anlamak hem benim için çok önemli olan geçmiş ile kurulan ilişkiyi, sürekliliği görebilmek açısından.
Kadın Bakanlar Boric'in kabinesindeki 14 kadın bakan Antonia Urrejola (Dışişleri), Maya Fernandez (Savunma), Jeanette Vega (Toplumsal Kalkınma), Marcela Rios (Adalet), Jeanette Jara (Çalışma), Maria Yarza (Sağlık), Marcela Hernando (Madencilik), Javiera Toro (Ulusal Servet), Maria Rojas (Çevre), Alexandra Benado (Spor), Antonia Orellana (Kadın), Julieta Brodsky (Kültür), Camila Vallejo (Hükümet Sözcüsü), ve Izkia Siches (İçişleri). |
O afişlerde sizi etkileyen neydi?
Çok önemli bir yürüyüş gerçekleştirmişlerdi. Boriç’i işbaşına getiren kadın hareketi, hükümetin göreve başlamasından dört gün önce "biz hala buradayız" gövde gösterisi yapmıştı adeta.
Beni ilk aşamada etkileyen o yürüyüş ve ardından afişler oldu. Kadınların talepleri vardı o afişlerde. Kürtaj hakkından işsizliğe kadar giden konularda afişler. Bir de 2019’dan beri cezaevinde olan kadınların afişleri beni çok etkiledi. Onların serbest bırakılmasını talep eden afişlerle doluydu sokaklar.
Ama benim için önemli olan 1973’te askeri diktatörlük tarafından öldürülmüş olan kadın militanların afişleri ile karşılaşmaktı. Bu beni çok etkiledi açıkçası. Çünkü o zamanki devrimci militan kadınlarının nerede, nasıl, ne şekilde kaybedildikleri ya da öldürüldükleri ve hangi örgüte ait olduklarına dair afişler vardı her yanda. 50 yıllık bir hafıza dipdiri karşımda duruyordu. Hamasi bir unutmadık, unutmayacağız hali değildi bu, bir siyasi süreklilik ifadesi idi bu durum.
Bütün bu karmaşık çok sesli taleplerin arasında yarım yüzyıl önceki işkencelerde yok edilen kadınlara da ses verilmişti. Bu beni hem duygusal hem siyasi olarak çok derinden etkiledi.
Bu tabloya bakıp Şili’deki kadın hareketini nasıl yorumlarsınız?
Kadın hareketinin çok dinamik ve çok kucaklayıcı bir yanı var. Şimdi orada geçmişten geleceği olan şu dönüşümü mutlaka söylemem lazım. Bu çok etkileyici bir andı. 11 Eylül 1973’te Allende “Ben halkıma güveniyorum. Bir gün gelecek bu yollar yeniden özgür adamlara yeniden açılacaktır” dedi ve intihar etti.
11 Mart 2022 günü Boriç aynı yerde, aynı başkanlık sarayının kapısının önünde aynı yerde yaptığı konuşmada insanları bir deprem gibi sarsan bir cümle sarf etti.
“Biz şimdi bu yolları açıyoruz ki özgür kadın ve özgür erkekler özgürce yürüyebilsinler” dedi. Bu sözlerin şiirini yakalayabilen bir çeviri yapamadım şu anda.
Boric Allende’nin son sözlerine yarım yüzyıl sonra "özgür kadınlar" ifadesini de ekleyerek kadın hareketinin kazanımlarını kucaklamış oldu. Bu çok acayip duygusal bir an. Yer yerinden oynadı. Çünkü bu dönemeçte kadın hareketinin çok önemli katkıları var.
Bu ne anlama geliyor sizce?
Şimdi şunu reddetmiyoruz. 1970’lerin başındaki mücadelelerde de kadınlar vardılar hareketin içindeydiler. Çok önemli parçasıydılar. Bunu asla reddeden kimse yok.
Bugün aksine tam tersine buna sahip çıkılıyor. Ancak son dönemde yani son dönem dediğim 21. yüzyılda başlayan hareketlerde kadınların katkıları çok daha farklı ve çok daha bariz bir şekilde belirleyici. Türkiye'deki siyasi gelişmelere de çok paralel bir durum olduğu için bunun üstünde durmak istiyorum.
Biraz daha açar mısınız?
Birincisi biliyorsunuz bütün bu hareketlilikler 2006’la lise öğrencileriyle, lise öğrencilerinin
metro bilet ücretlerindeki artışlara direnişleriyle başlıyor.
Şunu her zaman söylüyorlar: Metroya ücret vermeden, metro turnikesinin üstünden atlayan ilk kişi bir kız öğrenciydi.
Ondan sonra diğer öğrenciler o kız öğrenciyi izlediler. Ortaokul ve lise öğrencilerine penguen deniyor. Şili'de. Üniformaları yüzünden. Dolayısıyla 2006 ve 2008’deki hareketlerin ismi penguen hareketleri. Bu penguen hareketinde kız öğrenciler çok belirleyici, simgesel olarak çok belirleyici. Bunun yanı sıra Tabii ki bir feminist hareket var. Bu da çok belirleyici.
Ama bunun gerisinde biliyorsunuz askeri diktatörlüğün kaybettiği insanların peşine düşen ailelerin hareketi varki, bu hareketi ayakta tutanlar anneler ve eşleri kaybedilen kadınlar. Şili de diktatörlük yıllarında çok önemli bir dans vardı: Cueca aslında geleneksel bir dans, bir kadın ve bir erkeğin karşılıklı cilveleştikleri.
Ancak Pinochet döneminde kadınlar sahneye koydukları boş bir sandalye ile dans ederlerdi. Hatta bu dans, askeri diktatörlüğe karşı ilk direniş hareketi idi diyebiliriz. İzlerken gözlerimiz yaşarırdı, Avrupa’daki Şilili sürgün kadınların tek başlarına yaptıkları Cueca danslarını. Hatta meşhur müzisyen Sting bunun şarkısını bestelemişti: "they dance alone" yani "tek başlarına dans ediyorlar". Şili’de kadın hareketi yeni başlamadı, kadınların muhalif siyasette varlık göstermeleri, bunun feminist taleplere evrilmesi ve sonunda feminist hareketin tüm muhalif siyasete şekil verebilmesi önemli bir tarihi süreç.
Şili’deki feminist hareketin genel hatları neler?
Feminist hareket de kadın hareketinde çok parçalı bir yapı var. Bu çok parçalı yapı sadece 8 Martlar’da değil bir sürü siyasi oluşumda kendisini ortaya koyuyor. Öğrenci hareketlerinde de kendisini koruyor. Ve dolayısıyla Şili'deki dönüşümün çok önemli ayağı oluyor. Bu hareketlerden biri de kayıplarını arayan aileler. Boric hükümetindeki 14 kadın bakan arasında kayıplarını arayan ailelerin çocukları da var.
Hani o konuşmasında söylediği gibi kadınlar artık siyasal ve toplumsal dönüşümün çok önemli parçası. Ama bu arada şöyle tartışmalara da tanık oldum. Bunlar da çok enteresan tartışmalar.
Örnek verir misiniz?
Örneğin bu biliyorsunuz seçim sistemi birkaç aşamalı başkanlık seçim sistemi. Önce bir sürü aday var. Bir sürü aday olduğunda işte
Boriç oy alabilsin diye yapılan kampanyalar sırasında bir kısım feminist kadın örgüt. “Biz oy vermeyiz. Biz, sokakta örgütleniriz” diyen kadınlar.
Bu Türkiye'de karşılığı olan bir siyasi duruş: "Ben oy vermekten yana değilim. Ben örgütlenmekten yanayım" duruşu.
Fakat bu tip grupların bu türden merkezi siyasetten ya da ana akım siyasetten her daim bu şekilde uzak durmalarının zaman zaman çok tehlikeli yanları da var. Çünkü ikinci ikinci seçimlerde Boric'in karşısına çıkan aday sağcı aday Cast, diktatör Pinochet’yi methetmekten çekinmeyen, babası Nazi sempatizanı olan biri.
Görüştüğüm genç kadınlar, "ben sandığa gitmem diyebilecek bir lüksümüz olmadığına bu kadın gruplarını ikna etmek zorundaydık ve bunda da büyük oranda başarılı olabildik" diyorlardı.
İkincisi bir biliyorsunuz Anayasa’nın yeniden yazılma süreci var, Şili'de yaşanmakta olan. Şimdi bu anayasanın yeniden yazılması sürecinde anayasa komisyonu kimlerden oluşursa oluşsun, sağcı aday “Cast” başkanlığa seçilseydi durum oldukça değişecek, yeni Anayasa yazılımının hangi yöne doğru gideceği çok farklı olacaktı.
O zaman şöyle açıklıyorlar gençler, bu feminist örgütleri -bütün feminist örgütler demiyorum- bu türden hani sokaklarda örgütlenmeyi tercih eden feminist örgütleri “sorumluluğa davet ediyoruz” dediler: karşımızda bir faşist var, Pinochet'yi çekinmeden metheden bir aday var. Anayasa yazılma süreci var.
Bu süreçte siz nasıl biz oy vermeyiz, sadece örgütleniriz dersiniz. Bu bir sorumsuzluktur diyorlar. Ve bu tartışmalar bayağı enteresan tartışmalar sonunda da sanırım başarılı oluyorlar.
Orada da sol çok fraksiyonlu Türkiye gibi?
Evet. Şimdi enteresan olan şu. Benim gözlemlediğim tabii ki herkesle konuştuğumu söyleyemem ama benim gözlemlediğim, konuştuğum insanlar fraksiyonlara bir dezavantaj değil, avantaj olarak bakıyorlar.
Yani ne kadar çok fraksiyon varsa o kadar çok ses çıkacak, o kadar çok sesin varlığı olacak. “E tamam da bunlarla nasıl baş edeceğiz?” Gibi bir sorum olduğunda siyasi olgunluk var, Türkiye'de olmayan. Stratejik örgütlenme, stratejik ittifakları anlıyorlar. İttifakları, ittifaklar oluşturmanın mantığını, gerekliliğini ve sorumluluğunu yakalamış bir toplum. Analiz etmek lazım çünkü orada öğrenilecek çok büyük dersler var.
Yani gerek Allende’yi iş başına getiren “united popular” deneyimi, gerek zamanında bütün fraksiyonların her kim olurlarsa olsunlar aynı eziyet aynı mezalimden, aynı işkenceden geçmiş olmaları, bunun üstüne yaşananların gerek kadınlar açısından gerek teşkilatlar açısından büyük bir önemi var.
Bu bir şekilde ortak bir düşman anlamında demek istemiyorum. Evet Şili’de ciddi bir faşist yapılanma var ama ciddi bir demokrasi kültürü, çok sesliliğe duyulan güven ve önderlik sevdasından ziyade, çok sesli ve çok kimlikli oluşumlara sırtını dayamayı öğrenmiş ve sindirmiş anlayışların yerleşmesi söz konusu.
Ağır faşist diktatörlük yıllarında, -ve hatta 1973 darbesinin hemen öncesinde bile-, ittifak oluşturma kültürünü çok iyi kavramış bir toplum var orada.
Çok daha enteresan bir şey söyleyeceğim:
Kadınlar o zamanda aktif ve militandılar. Kadınlar şimdi de aktif ve militanlar. Tamam bunu görüyoruz. Ama gerek ulusal gerek yerel düzeyde yani bölgesel düzeyde oy dağılımları aynı. Yani ülkede yüzde 44 gerici diktatörlük yanlısı bir kalıp kemik bir yapı var. Bunu ne olur unutmayalım.
Bu yapı, o zaman da vardı, bugün de var. Dolayısıyla bu demin söylemek istediğim şuydu. Bu yapı ile yegâne başa çıkma yolu karşı ittifak politikaları oluşturmak ve bu siyasi kültürü yerleşmiş artık diyebiliriz.
Bunu bayağı bir anlayıp analiz etmek nasıl bu noktaya gelindiği ve nasıl bunun mekanizmaların işlediğini anlamak lazım. Bu bence
önemli bir siyasi kültür dersi. Hani benim de şu anda yapmaya çalıştığım bunu anlamaya çalışmak açıkçası. Yani kadınların buradaki artan rolü her ne olursa olsun oy oranı değişmemiş elli yıldır. Ancak demokrasiye geçiş sürecinde kadın hareketinin katkısı ve katılımı çok önemli.
Bugün kadın hareketini siz nasıl gördünüz? Kadınların talepleri nelerdi?
Gayet çoğulcu bir yapı. Çok farklı kesimlerden genç kadınlarla konuşma imkânım oldu. Görüştüğüm tüm kadınlar aslında paralelleri dünyanın her yerinde görülebilecek yapılardan gelen kadınlar: çevre hareketi, lgbt+ hareketi, öğrenci hareketi.. ancak kiminle görüşürsem görüşeyim ilk sözünü ettikleri konu işsizlik.
Şimdi ülkede özellikle pandemi sonrası büyük bir işsizlik var. Ve bu işsizlikten dolayı kayıt dışı ekonomi gözle görülür bir biçimde yaygınlaşmış durumda. Sokaklarda işportacılık çok yaygın. Hani Güney Amerika'da işportacılık her zaman çok yaygındı ama her zaman olduğundan daha yaygın bir işportacılık faaliyeti var.
İşportacılık işini üstlenen insanların neredeyse hemen hepsi kadın. Bu kayıt dışı ekonomi. Ve bu kayıt dışı ekonomideki kadınların güvencesi, güvenliği ve yoksulluğu Boric in seçim programında da ön planda idi. Dolayısıyla gerek düzen partileri gerek sokak hareketi, gerek kadın hareketi kayıt dışı ekonomide yer alan kadınların ayakta durabilmelerinin öneminin farkındalar.
Kadına karşı şiddet hala çok önemli. Yani kadına karşı şiddetin hiç konuşulmadığını hala doğru düzgün konuşulmadığını söyleyenler oldu. Sadece geleneksel katolik ailelerde yaşanan bir sorun değil kız evladın itilip kakılıyor olması, istismarı.
Kürtaj hakkı hala ciddi bir sorun; zaten sosyal sağlık sisteminin zamanında tırpanlanmış olduğu ülkede ancak anne veya fetusun yaşamı tehlike altındaysa veya gebelik tecavüz sonucu oluşmuş ise kadın kürtaj olabiliyor.
Bunlar kadın hareketinin temel talepleri. Tabii 2009'dan beri, özellikle 2019 ayaklanmasında tutuklanan kadınların biran evvel serbest bırakılması için hukuki sürecin hızlanmasını talep eden kadın grupları var.
Kadın Hakları, Hayvan Hakları, Doğa ve İklim değişikliği gibi konularda kadınların daha ön panda söz sahibi olmalarını isteyen platformlar var. Güzel olan bütün bu yapıların sıklıkla bir araya gelebiliyor olmaları.
Diyelim ki iklim krizine karşı alınacak önlemlerde kadınların bu işi başını çekeceklerine dair sloganları sık sık rastlanıyor tarım ekonomisinin yeniden örgütlenmesi konusunda da benzer taleplerı görebiliyoruz.
Kadınlar küçük küçük işletmeci olduğu için, kadınların tarım ekonomisinin yeniden şekillenmesinin önünü çekmesini, önünde olmasını savunan gruplar var.
Yani dolayısıyla çok geniş bir yelpaze ve bu yelpaze bir didişme yelpazesi değil. Bir çatışma yelpazesi değil. Bu yelpaze kadınların farklı taleplerinin üstünde örgütlenebilmiş olmalarının mücadelesinin ortak platformlarının bileşimi.
Ve bu çeşitlilik daha önce dediğimiz gibi bir araya gelebiliyor. Orada bir arkadaş şunu dedi “Biz toplumsal cinsiyeti yeniden tanımlıyoruz ve tabii ki toplumsal cinsiyet çok parçalı olmak zorunda. Bunu anlıyoruz. Ama bunun nasıl olacağı konusunda kafamız hala net değil hiçbirimizin.” Dolayısıyla kimsenin kafası çok net olmadığı için bu tartışma epeyce bir zaman süreceğe benziyor.
Bugün Boriç yönetimindeki kadın varlığı çok daha farklı çünkü sokak mücadelesinden gelen kadınlar bunlar, 2009 yılından beri sürekliliği olan, bir geçmişi olan mücadele bu.
Geçmişi göz ardı etmiyorlar ama bir geçmişten gelen bir aidiyetin ağırlığını taşımaktan çok 2 binli yılların başından beri sokaktan gelen kadın hareketinin temsilcileri olarak bu Boriç hükümeti içinde bir kadın bakan çoğunluğu var. Şimdi bakan olan kadınlar, belki de kabinedeki yaşlı erkeklerden farklı olarak, ortaokuldan beri mücadelenin içinde olan kadınlar.
Bu fark çok çok önemli bir fark. Bu yeni bir durum çünkü temsili kadın anlayışının dışında bir durum. Malum Margaret Thatcher ile başlamıştı -hala Thatcher dan "aman kadın başbakan" diye söz edebilen bir feminizm türü var-, kadınların taleplerine kulakları sağır temsili kadınlara örnek bizde Tansu Çiller idi. İşte bir Hilary Clinton, temsili kadındı.
Yanlış anlama olmasın, bu da bir gelenek, katkıları olmuştur kadınların siyasi katılımını görünür kılmak açısından. Yani en azından bizler açısından önemli bir geleneği temsil eder bu temsili kadın.
Şimdi Şili'de bugün bakan olan kadınlar bugünkü kadınlar temsili kadınlar değiller artık. Bizzat mücadelenin içinden gelen, sokaktan gelen, hareketten gelen kadınlar bunlar ve şu anda ana akım siyaset içinde siyasi pozisyonlarına da sahip çıkarak aktif olarak rol alıyorlar.
Bunun anlamı ne?
Bunun anlamı şu: Bugün Şili hükümetindeki 24 bakandan 14 'ü kadın ve bunların hemen hepsi 2009 yılından beri sokaklarda, farklı siyasi gruplarla siyaset yapan kadınlar.
Mesela Hükümet Genel Sekreteri (biraz başbakanlık gibi bir makam) 2011 ayaklanmasının öğrenci liderlerinden Camilla Vallejo bir kadın. Ama öbür taraftan Hazine Bakanı bayağı eski neoliberal geleneklerden gelen bir erkek. Şimdi burada ne var? Şimdi burada çok önemli iktisadi program pazarlıkları olacak.
Bu pazarlıklar sırasında Vallejo "ben kadınım" diye tartışmayacak, "Sokaklar kadın dolu" diye tartışacak. Allende'den sonra ilk sosyalist devlet başkanı da bir kadın idi. Michelle Bachelet iki dönem başkanlık yaptı.
"Ben bir sosyalist bir kadın olarak bunları istiyorum ve yapıyorum" diyebilen seçkin bir kadın idi. Şili'de demokrasiye geçiş sürecinde kadın hareketinin katkı ve katılımlarını sakın azımsamayalım.
Ama şimdi Vallejo "sokaklar kadın dolu, sokaklarda kadın işportacıların talepleri var..." diyebiliyor siyasete merkezden yön verirken ve ben bunun çok önemli siyasi pazarlıklara çok önemli değişiklikler getireceğini düşünüyorum. Bu temsili kadın döneminin kapanmasını müjdeliyor bence umarım bu konuda doğru düşünüyorumdur.
Ayrıca hükümette, Allende'nin torunu Maya Fernandez yer alıyor, Savunma Bakanı olarak ki, o bile temsili bir rolde değil, gerçekten ordu-sivil ilişkilerinde söz sahibi olabilecek nitelikleri olan bir insan...
(EMK)