Senfonik tarihçe
Ben de kendimi bildim bileli, başta Fransız chanson'u olmak üzere beş-altı tür müziği (Folk, rock, caz, klasik, etnik, Ruhi Su, Neşet Ertaş ...) dinlerim, bu alanlardaki gelişmeleri, yenilikleri izlemeye çalışırım.
Chanson'la maceram Yves Montand hatta Charles Trenet ile başlar. O zamanlar (1950 sonu, 60 başı) ne radyoda çalardı ne de piyasada 33 turluk plakları vardı bu Fransız chanson'cuların. Fransa'dan tanıdıklarımıza ısmarlardık plakları.
Galatasaray'da okuduğumuz için, şarkı sözlerini Türkçe'ye tercüme eder anlamaya çalışırdık. Beatles, Rolling Stones tabi ki yaş itibariyle sevip dinlediğimiz ağabeylerimizdi 60'lı yıllarda. Ama müziğe siyasetin de müdahale ettiğini öğrenince tercihlerimizi de durumu göre ayarladık tabi.
Ecnebilerden, yani Fransız olmayanlardan, Nazım Hikmet aracılığıyla Paul Robeson'u tanıdık, sonra Woody Guthrie'yi dinledik mesela, çünkü onun gitarının üzerinde "Bu alet faşistleri öldürür" yazıyordu. Bob Dylan'ın babasıydı. Sonra Guthrie'nin mirasçısı Pete Seeger. Bir de Bruce Springsteen'in tüm CD'lerini bilirim.
Tüm bu şarkıcıların salt müziği değil sözleri de - hatta galiba sözleri daha çok- önemlidir benim için. Nispeten daha yenilerdenLeonard Cohen, Marianne Faithfull, Tori Amos, Nick Cave da yoklamalarda hazır ve nazırdır. Pink Floyd'dan çok Roger Waters dinleyicisi sayarım kendimi.
Fransız chanson'unda solcu, muhalif hatta anarşist bir damar var: Ferre, Brassens idi kurucu babaları. Ama yüzyıllar öncesinden François Villon vardı hamurlarında. Boris Vian da köprü. Sonra Séchan Renaud teslim aldı bayrağı. Tam ümidi kesmiştim, Benabar çıktı ortaya. Ama o da, evlendi, ve bozuldu çocuk.
Biraz eş-dost tavsiyesiyle, biraz "Inrockuptibles" okuyarak, zaman zaman TV5 televizyonundaki programlara takılarak, daha çok da Fransa'da plakçı dükkanlarında "Rock Français", "Chanson Française" ya da "Indy" bölümlerinde dolaşarak bu fırlama damarın yeni grup ve şarkıcılarını keşfetmeye çalışıyorum.
Bazen de İnternet de dolaşırken kulağıma çarpıyor aykırı sesler. Bulup sevdiklerimi dinleyip inceledikten sonra kah bizim iktidarsiz.com'a nadiren de Roll'a yazıyorum, ki meraklısı da haberdar olsun. Dr. Selim Badur'un NTV ve Açık Radyo'da yayınlanan 'Francophone' programlarından da yakaladığım şeker şarkılar oldu.
Chanson dediğin...
Chanson'un bence en kısa tarifi, şarkı sözlerinin şiir tadında olması. İkinci özellik, şarkının bir öykü anlatması. Benim anarşist/aykırı damarda ise mizahın sırıtması tayin edici.
Anladığım kadarıyla yaşları 20-30 arasında değişen bu yeni kuşak şarkıcılar, chanson'un temel özelliklerini korumakla birlikte, müzikal açıdan olağanüstü zenginleştiriyorlar. Bunun bir nedeni de chanson'da giderek Arap ya da "Beur"' tabir edilen Kuzey Afrika kültürünün ağır basması. Dümbelekler, tefler, udlar filan duyuyorum ara ara. Hatta doğrudan sözlere Arapça karıştıranlar bile var.
Bir başka etkilenme mecrası Latin Amerika müziği. Özellikle Manu Chao' da bu çok açık. Fransız yeni kuşak chansonu yapan şarkıcı ya da grupların künyelerine baktığımızda bu farklı etkilenmeler zaten isimlerden belli oluyor: Bir sürü Medjid (Mecit), Hassan (Hasan), Ali ya da Jose isimlerine rastlamak mümkün.
Sevindirici bir başka gelişme, Coca Cola/Mc Do kuşağı yaştaki gençlerin bu kesiminde hala bir isyan, hala bir başkaldırı, hala bir solculuk var. Zebda grubu mesela Troçkist LCR'e yakınlığıyla biliniyor.
İlginçtir, bu zıpçıktı grupların çoğu Güney Fransa'dan çıkıyor. Güney Fransa dedimse, Nice, Cote d'Azur filan değil tabi. İki büyük merkez var: Marsilya ve Toulouse! Biri Fransa'nın en Arap kenti, öteki de yarı Fransız yarı Oksitan hatta biraz Katalan ve tabi ki çokça da Arap bir sanayi kenti. Toulouse'un benim sözlüğümdeki diğer adı "Sosyalist Tramvaylı Pembe Şehir".
Grupların ve şarkıların isimleri bile aslında genel bir kanaat uyandırıyor bu yeni kuşak chanson hakkında. Kısa bir grup isimleri listesi:
Les Malpolis (Küstahlar), Beautes Vulgaires (Adi Güzellikler), Les Joyeux Urbains (Neşeli Kentliler), Hyperclean (Aşırıtemiz), Beurier Noir (Siyah Tereyağlık), Les Orgues de Barbarie (Mekanik Org), Debout sur le zinc (Kahve tezgahında ayakta), Mouss et Hakim (Mustafa ve Hakim), Red Legs (Kırmızı Bacaklar ya da Baldırı Kızıllar), Grand Corps Malade (Büyük hasta vücut), La framboise Frivole (Hassas Frambuaz), Presque Oui (Neredeyse Evet).
Şarkı sözlerine gelince günlük yaşamdan, sıkıntılardan, aşklardan, hayal kırıklıklarından kısaca her şeyden ama çok doğal, çok sade bir şekilde söz ediyorlar.
Dingolarla, faşistlerle, ırkçılarla, küçük burjuvalarla, medya ile iktidar ile dalga geçiyorlar. Gülerek, güldürerek. Şimdi de kısa bir şarkı başlıkları listesi:
Gitmemek gerekirdi, Kayınbirader, Hıyar komşumuz, Küçük zevkler, Cinai tango, Tüket bakalım daha, ne olacak?, Şu Fransa'nın haline bak, Elektrik faturası, Schengen, Kızmadan ayrılalım...(Son 2 şarkı, Christophe ile Michel Polnareff karışımı android Raphael'den)
Son olarak somut bir örnekle bu sessiz müzik yazısını şimdilik kapatalım. Joyeux Urbains grubunun "Her yaştakilere mesaj" şarkısını dinleyelim, hem Fransızca orijinal güfte hem de Türkçe çeviri metin aşağıda:
Un Message Pour Tous Les Ages
Dans un square petit Benito
S'moque des manières de Marcello
Marcello dit à Benito:
"Tu n'es vilain, tu es pas beau"
Benito dit : "quand ch'rai Duce
J'accul'rai les efféminés
Tu vivras toi et tes manières
Une journée particulière"
C'était mignon c'était taquin
C'est évident déjà gamin
Mussolini était chafouin
Dans un petit square de quartier
Petit Adolf, petit Moïshe
Jouent aux billes sans ariennes pensées
Petit Adolf se fait plumer
Il dit : "je serai chancelier
Et je te ferai voyager
Tu prendras le train en famille
Tu t'souviendras du sac de billes"
C'était mignon c'était coquin
C'est évident déjà gamin
Hitler était un boute-en-train
Il faut les gamins, les gamines
Ronger le mal par la racine
Ne pas contrarier dans les squares
Moustachus, borgnes ou chemises noires
Comme les grands n'ont pas de mémoire
Qu'ils font rien qu'à répéter l'histoire
Les petits sont le seul espoir
(Faut pas taquiner les connards)
Yaşlı genç herkese bir mesaj (Les Joyeux Urbains) Neşeli Kentliler
Küçük Benito bir meydanda
Alay ediyordu Marcello'nun tavrıyla
Marcello dedi ki Benito'ya:
"Kötüsün sen, üstelik de çirkin"
Cevap verdi Benito da:
"Ben başkan olunca
Kıstıracağım kız gibi oğlanları
Sen de 'Özel Bir Gün'(1) yaşayacaksın"
Sevimliydi, haşarıydı
Daha çocukken belliydi
Mussolini tilkinin tekiydi
Mahallenin küçük bir sokağında
Küçük Adolf'la küçük Moşe
Misket oynuyorlardı aryen niyetsiz (2)
Küçük Adolf, yutuldu, kaybetti bütün misketlerini
Dedi ki o zaman: Başbakan olunca ben
Seni seyahatlere göndereceğim
Ailenle beraber trenlere bineceksin
Hatırlarsın o zaman misket torbasını (3)
Cingözdü, sevimliydi
Daha çocukken belliydi
Hitler şaklabanın tekiydi
Bakın çocuklar, kızlar, oğlanlar
Kötülüğü kökünden kazımak gerek
Oyun filan oynarken sokakta
Terslememek lazım bıyıklıları,
Tek gözü körleri ya da siyah gömleklileri
Büyüklerin pek hafızası yoktur
Onlar sadece bildikleri tarihi tekrarlar
Çocuklar tek umuttur
Hıyarlarla oynaşmamak lazım
(Yok canım tam aksine
Hıyarları pataklamak lazım)
(1) Özel Bir Gün, Benito Mussolini'nin Roma'ya geldiği gün bir kadınla (Sophia Loren) bir erkeğin (Marcello Mastroianni) karşılaşmasını anlatan Ettore Scola'nın filmi (1977).
(2) Aryen niyetsiz, Fransızca da bir kelime oyunu. "Sans arriere pense" art niyeti olmadan, anlamında kullanılır. Güfteci "arriere" sözcüğü yerine ses uyumundan da yararlanarak 'Aryen' demiş.
(3) Misket Torbası/ Un sac de bille, Fransız yönetmen Jacques Douillon'un 1975 yapımı bir filmi. 1941'de Paris'te 10 ve 12 yaşındaki iki Musevi çocuğun öyküsünü anlatıyor. (RD/AD)