Uzun süredir Miami'de yaşayan ve asıl görevleri Amerika Birleşik Devletleri'nden (ABD) Küba'ya yönelik karşı devrimci teröristleri, örgütleri ve onların faaliyetlerini gözlemek olan beş Kübalı, ABD mahkemelerinde "casusluk", "konspirasyon", "insan öldürmeye yardımcı olmak" gibi suçlamalarla yargılanıyorlardı.
Yargılandıkları mahkemelerde görevlerinin ülkelerine yönelik terör hazırlıklarıyla ilgili bilgi toplamak olduğunu açıkça kabul eden Gerardo Hernandez, Romon Labanino, Fernando Gonzales, Rene Gonzalez ve Antonio Guerrero 11 Eylül saldırılardan üç ay sonra, Aralık 2001'de kimisi ikişer kez müebbet olmak üzere uzun süreli hapis cezalarına çarptırıldılar.
Henüz tarih değiller
Tarafsız gözlemcilerin adil olmadığı ve bir yığın hukuk ihlallerinin yaşandığına işaret ettikleri bu davaların sonunda verilen bu kararlar da, Küba'nın 40 yıldır karşı karşıya olduğu ABD kaynaklı "terör faaliyetleri" gibi dünya kamuoyunun dikkatini çekmedi.
Ancak kendilerini, Fidel Castro'nun gerçekleştirilen devrimin ülkede sosyalizmi kurmayı hedeflediğini açıklamasından sonra başlayan ve 40 yılı aşkın sürede 3 bin 500 Küba vatandaşının ölümüne, binlercesinin yaralanmasına neden olan, ülkenin başta turizm olmak üzere önemli gelir kaynaklarını kurutmayı hedefleyen çok sayıda terör saldırılarına karşı mücadelenin bir parçası olarak gören bu beş Kübalı henüz tarih olmadılar.
Küçük çapta da olsa dünyanın çeşitli köşelerinde oluşan dayanışma hareketleri, "Kübalı 5 Kahraman", "Kübalı 5 Yurtsever" ya da kısaca "Miami 5" olarak isimlendirdikleri bu insanları Amerikan adaletsizliğine terk etmeme konusunda kararlılıklarını sürdürüyorlar.
Bir yandan bilgilendirme kampanyalarıyla kamuoylarını bu konudan haberdar etmeyi, diğer yandan da davanın yeniden ele alınmasını ve Küba kaçkını aşırı sağcıların, mafyanın egemen olduğu, dolayısıyla hakimiyle, jürisiyle adalet mekanizmasını etkileri altında bulundurdukları Florida'nın dışında bir yerde görülmesini sağlamayı hedefleyen hukuk mücadelesi devam ediyor.
Belgesel de mücadelenin parçası
Küba televizyonunun eğitim kanalı "Canal Educativo"nun Program Müdürü Roberto Ruiz Rebo'yla, İrlandalı sinemacı ve gazeteci, Havana Radyosu muhabiri Bernie Dwyer'in geçtiğimiz yıl tamamladıkları belgesel film "Mission Against Terror"de bu mücadelenin bir parçası.
Çeşitli Avrupa ülkelerinde ve ABD'de gösterilen film, Küba'nın 40 yılı aşkın karşı karşıya olduğu, ABD kaynaklı "terör"ü, "teröristler"in ve eski CIA ajanlarıyla yapılan söyleşilerle belgelerken, ülkelerine yönelen bu tehdidi önlemekle görevli beş "kahraman"ın maceralarını, aileleri ve risk alıp onlarla dayanışma içindeki insanların tanıklığıyla aktarıyor.
Ağır tecrit koşullarında, hapishanelerde ve mahkemelerde direnirken, kendilerini satın almaya yönelik tüm komploları püskürtürken kahramanlaşan beş Kübalıyı, hiçbir abartma girişimine başvurmadan birer insan olarak gösteren film bir belgesel, ancak bu arada sadece bu çalışmada değil, tüm yaşamlarında birlikte olan, yani aynı zamanda evli bir çift olan Rebo ve Dwyer Küba insanın yaşam sevincini aktaran şiirsel ve sanatsal boyutu da ihmal etmemişler.
"Terör saldırısı" altındaki Küba
Rebo ve Dwyer çifti, hem Küba'nın ağırlıkla ABD kaynaklı "terör" eylemleriyle karşı karşıya geçirdiği 40 yılın acılarının hem de buna karşı mücadelenin bedelini ikişer kez müebbet hapis cezalarıyla ödemek zorunda kalan beş Kübalının başına gelenlerin yeterince bilinmediğini, bilenlerin bilgilerinin de yüzeysel olduğunu düşüyorlar. Bunda haklılar da.
Örneğin bu küçük ülkenin bu sürede büyük kısmı CIA'in desteği ve gözetiminde eğitim gören Kübalı aşırı sağcı teröristlerin, Küba'da gerçekleştirdiği sabotaj ve saldırılarında ölen insanların sayısı 3 bin 500'ü buluyor.
Amaçları sosyalizmde direnen bu ülkenin istikrarını bozmak, gelişimini önlemek ya da sadece zarar vermek olan bu eylemler sadece, püskürtülen ünlü Domuzlar Körfezi çıkartması ya da fabrika, yolcu uçaklarına, turistik tesis ve çeşitli kurumlara yönelik bombalı saldırılar gibi doğrudan insan öldürmeye yönelmiyor.
En önemli gelir kaynağını oluşturan şeker kamışı tarlalarını ve ürünleri yakmak, turistik tesislere kimyasal, biyolojik saldırılar düzenlemek gibi eylemlere de başvuruluyor. Kübalı yetkililer, 1981'deki virüs saldırısının ardından adada 344 bin 203 kişinin yüksek ateşle yatağa düştüğünü, bunların 101 çocuk olmak üzere 158'inin yaşamını yitirdiğini açıklıyorlar.
Devrim lideri Castro'ya yönelik suikast girişimlerinin sayısının 600'ü aştığı da pek bilinmiyor. Ama, binlerce yabancının katıldığı uluslararası spor ya da kültür etkinliklerine ya da yüzlerce turistin bulunduğu turistik kuruluşlara, örneğin Küba'nın simgeleri arasında yer alan ünlü Tropikana dans gösterisine yönelik bombalı saldırı hazırlıklarının, Küba güvenlik güçlerince, belki de şimdi Miami'de hapis yatan beş Kübalının katkılarıyla, önceden ortaya çıkarılması sonucu, terör kurbanlarının sayısının şu andakinin çok daha üstünde olmasının önlendiği de pek bilinmiyor.
Ve bu saldırıların Doğu Avrupa ve SSCB'deki sosyalizmin yıkılmasının ardından daha da hızlandığı, son 10 yılda karargahları Miami'de olan teröristlerin Küba'ya, özellikle de turizme yönelik terör eylemlerinin sayısının 200'ü aştığını bilenlerin sayısı da çok az.
Clinton'a güvenmenin bedeli
ABD kaynaklı terör eylemlerini kendi diplomatik kanalları aracılığıyla uluslararası platformlarda gündeme getirmesi, "demokrat" Başkan Clinton döneminde, Küba'da ABD'yle ilişkilerde kısmen de olsa olumlu bir gelişme beklentisine neden olmuştu.
Haziran 1998'de üst düzey FBI yöneticilerinden oluşan bir Amerikan heyeti, "Şu sürekli gündeme getirdiğiniz Miami kaynaklı törer eylemleriyle ilgili bize bilgi verin. Söz veriyoruz. Bunları takip edeceğiz, gerekenleri yapacağız" yolunda bir mesajla Küba'ya gelmiş.
Kimbilir, Kübalılar belki de ağzında ABD'de satışı yasak olan Küba markalı Cohiba ya da Monte Cristo markalı purolarla pozlar veren Clinton'un başında olduğu ABD'nin samimiyetine gerçekten inanmışlardı. Amerikalı misafirlerine yardımcı oldular.
Onlara Miami mafyasının faaliyetleri, terör eylemi hazırlıkları, teröristler ve bağlantılarıyla ilgili oldukça ayrıntılı bilgi ve delilleri teslim etmişler. Küba istihbaratının bu konudaki bilgisinin derinliğinin bu sırada Amerikalıları çok şaşırttığı ileri sürülüyor.
Ancak Kübalılar, söz konusu belge ve delillerle Amerika'ya dönen FBI'ın terör saldırılarına karşı önlem alınacağı yolundaki sözlerine inanarak, yanıldılar.
Yanıldıklarını, bu ziyaretten 3 ay sonra, 12 Eylül 1998'de Amerikan polisinin operasyonlarıyla görüldü. Miami'de birer Kübalı göçmen olarak yaşayan, buradaki Küba kökenli mafya ve karşı devrimci terör örgütleri içine sızmayı başarmış, böylece bunların Küba'ya yönelik terör ve sabotaj planları hakkında bilgi toplayan beş Kübalı evlerine yapılan baskınlarla gözaltına alındı. Aylar süren sorgulama ve tecrit sürecinin ardından, casusluk suçlamasıyla yargıç önüne çıkarıldılar.
Kendi ülkelerine yönelik "terör"e karşı bilgi toplamak
Suçlanan Kübalılar, kendi ülkelerine yönelik teröre karşı bilgi toplamak üzere bu ülkede bulunduklarını kabul ediyorlar, savunmalarını eylemlerinin resmen ABD'nin güvenliğine karşı olmadığı, üçüncü bir ülkeye karşı, ABD'de de aslında yasadışı olan faaliyetleri gözlemekten ibaret olduğu için casusluk olarak görülemeyeceği tezine dayandırıyorlardı.
İçlerinden biri (Gerardo H. Nordelo) casusluğun yanı sıra, cinayete yardımcı olmakla suçlanıyordu. Savcı onun 1996'da rejime karşı propaganda bildirileri dağıtmak üzere Küba hava sahasına giren ve tüm uyarılara rağmen terk etmeyen uçağın Küba Hava Kuvvetleri'ne bağlı avcı uçakları tarafından düşürülen uçakta ölen dört kişinin öldürülmesinden sorumlu olduğunu savunuyordu.
"Elian olayı"
Dava devam ederken, ABD'yi tüm dünya kamuoyu önünde zor duruma düşüren, daha önemlisi Miami'den Küba'yı "özgürleştirmek" için mücadele ettiklerini savunan Küba karşı devrimcilerin hezimetiyle sonuçlanan "Elian olayı" yaşandı.
Elian, sonunda Küba'ya babasının ve "Fidel"in yanına dönebildi, ancak bu olayın "Miami 5'lisi"nin şansını sıfıra indirdiği ileri sürülüyor.
Çok zor koşullarda çalışan, engelleme ve tehditlerle karşı karşıya kalan savunma avukatlarının gösterdiği tanıklar dinlenmedi, sundukları deliller dikkate alınmadı. Ve bu arada 11 Eylül saldırıları gerçekleştirildi. Ardından da cezalar geldi.
New York Times'ta tam sayfa ilan
Ancak, ne beş Kübalı, ne onlarla dayanışma içinde olanlar ne de Küba işin peşini bırakmadı. Küba, diplomatik kanallarını devreye sokarak kahraman ve yurtsever olarak gördüğü beş vatandaşını kurtarmaya çalışırken, bu haksızlığa karşı çıkanlar mücadelelerini ABD ve dünya kamuoyuna duyurmak için ilginç bir yola başvurdular.
Ağırlıkla dünyanın çeşitli bölgelerinde kurulan dayanışma komitelerinin topladığı bağışlarla bir araya getirilen 50 bin dolar, ABD'nin en etkin gazetelerinden New York Times'a, bu konuyla ilgili gelişmeleri kamuoyuna duyurmayı amaçlayan tam sayfalık ilan için teslim edildi.
Miami 5'lisi için dayanışma faaliyetlerini yürütenler, 3 Mart 2004'te New York Times'ta yayınlanan ilanın ardından o döneme kadar bu konuya yer vermeyen ABD basınının davayla ilgili gelişmelere ilgisinin artmasına neden olduğunu belirtiyorlar ve davanın yeniden ele alınabilmesi için çalışmalarını sürdürüyorlar.
Ancak bunun için öyle fazla iyimser olmamak gerektiğini biliyorlar. Özellikle Kübalıların bunun için fazla uzağa gitmesine hiç gerek yok. Burunlarının dibinde, Küba'nın bir ucundaki ABD askeri üssü Guantanamo'daki esir kampıyla ilgili işkence, eziyet ve hukuksuzluk iddialarına karşı bu ülke yöneticilerinin tavrından gerekli ipuçlarını alıyorlar.
Tüm işaretler beş Kübalının kendisini dünyada terörizme karşı mücadelenin ya da tüm dünyaya özgürlükler getirme misyonunun lideri olarak gören George W. Bush'un başkanlık döneminin sonunu da kapatıldıkları hapishane göreceklerini gösteriyor.
Amerikalıların Kübalıların da "teröre karşı misyon" üstlenebileceklerini kabul edebilmesi için bu ülkede ve dünyada bir çok değişimin yaşanması gerekiyor.
Miami 5'lisi
Ramon Labanino: 1963, Havana doğumlu. Havana Üniversitesi'nde ekonomi öğrenimini tamamladı, 1990'lı yılların başında Miami'deki karşı devrimci grupların içine sızmak üzere ABD'ye gitti.
Yakalanana kadar ilaç firması satış temsilcisi ve ayakkabı satıcısı olarak çalıştı. Üç çocuk babası olan Salazar, casuslukla suçlandı, müebbet ve 18 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Fernando Gonzales: 1963, Havana doğumlu. Küba Dışişleri Bakanlığı'na bağlı Uluslararası İlişkileri Enstitüsü'nden mezun oldu. Angola'da savaştı. 1990'lı yıllarda ABD'ye gitti. Onun da görevi Küba'ya yönelik terörist grupları takip etmek ve planladıkları eylemler hakkında bilgi toplamaktı. Casuslukla suçlandı, 19 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Gerardo Hernandez: 1965, Havana doğumlu. Uluslararası İlişkiler Enstitüsü'nü bitirdi. Angola'da savaştı, çok sayıda kahramanlık madalyasıyla ülkesine döndü. 90'lı yıllarda diğerleri gibi görevli olarak ABD'ye gönderildi. Yakalanana kadar grafiker olarak çalıştı. Casusluğun yanı sıra, cinayete yardımdan da yargılandı, iki kez müebbet artı 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Antonio Guerrero: 1958, Miami doğumlu. Ailesi devrimden sonra Küba'ya döndü. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği'nde (SSCB) uçak mühendisliği eğitimi gördü. Küba Hava Yolları'nda çalıştı, 1990'lı yıllarda ABD'ye gitti, çeşitli işlerde çalıştı. Casuslukla suçlandı, müebbet ve 10 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Hapiste yazdığı şiirleri, Amerikalı eşi tarafından İngilizce'ye çevrildi ve kitap olarak yayınlandı.
Rene Gonzales: 1956, Chicago doğumlu. Onun ailesi de devrimden sonra Küba'ya döndü. Önce öğretmenlik, sonra askerlik yaptı. Angola'da savaştı. Daha sonra yüksek öğrenime devam etti. Pilot ve uçuş öğretmeni oldu.
1990'ların sonunda ABD'ye gitti ve orada da uçuş öğretmeni olarak çalıştı. Bu arada bu ülkedeki karşı devrimci örgütlere sızmayı başardı. Casuslukla suçlandı, 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı. (GK/BA)