Bu değerlendirme: Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özer Ertuna'nın.
Yalnız Prof. Ertuna değil, Türkiye'de bankacılık sistemi sorunlarının tartışıldığı İktisatçılar Haftası'nın ikinci gününde, tüm konuşmacılar , son derece çarpıcı ve hatta çıplak ötesi bir netlikle dile getirdiler gerçekleri.
İstanbul Sanayi Odası'nın eski başkanlarından, sanayici Memduh Hacıoğlu , hesap soruyordu adeta:
"Bu sistemi ters yüz etmeden çıkış yolu yok. Ankara'yı ters yüz etmek gerek."
Kim derdi ki, gün gelecek ve değerli bir sanayici, daha çok yirmi yıl öncesinin gençlerine yakıştıracağımız bir öfkeyle derdini dile getirecek.
Memduh Hacıoğlu, Türkiye'nin, tıpkı bir "esrar bağımlısı" gibi, yüksek reel faize alıştırıldığını anlatırken, tuzağın nerede çalışmaya başladığını da söylemekten geri durmadı:
"1989 yılıydı. Merkez Bankası Başkanı Saracoğlu, ilk kez Türkiye'yi 'şok bir çıkış'la Türk Lirası'nda yüksek rel faizle tanıştırdı. Sonra da o yüksek reel faizler bizi sardı.
"İşin kötüsü, yüksek faizle toplanan bu kaynaklar, popülist harcamalara gitti."
Prof. Ertuna da Türkiye'nin kartopu gibi büyüyen iç borç yükü ve gerisindeki aşırı yüksek feel faizleri anlamanın kolay olmadığını vurguluyordu:
"Dünyanın hiçbir yerinde, devlet kağıdı, piyasanın en yüksek faizli kağıdı olmaz. Türkiye'de durum bunun tam tersi."
Bu tersliğin içinde saklı duran bir başka terslik daha vardı. Diyordu ki Ertuna:
"Bankalar, özünde (sistem gereği) devletin güvencesine muhtaçtır.
"İşte o bankalar ki, devlete borç verirken ,( aşırı yüksek rel faizler istemekle) devlete 'sen çok risklisin' demiş oluyorlardı. İşte, bu olacak iş değildir."
"Özel bankalar" diyordu Ertuna, " Özel değil ki. Özel banka yok ki Türkiye'de. Çünkü pasifleri, kamuya verdikleri borçlardan oluşuyor ."
Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ercan Uygur; 2000 yılının Eylül ayından itibaren ekonomik verilerin bir krizi haber verdiğini ama bunun görmezden gelindiğini anlattı.
Prof. Ertuna ise, patlamakta olan krizin görmezden gelindiği meselesine iyice çarpıcı bir saptama getirdi:
"IMF, krizin müsebbibidir (sorumlusudur)."
Tezini güçlendirmek için Polonya örneğini verdi Ertuna:
"Polonya'lı uzmanlar bana diyorlar ki; 'Polonya yeniden yapılanmada başarılı olduysa bunun bir tek sebebi var. Biz IMF programını reddettik."
Bütün bunları dinledikçe, düşünmemek elde değildi:
Türkiye'yi köşeye sıkıştıran gerçeklerin çıplak ötesi bir netlikle dile getirilmesi için, demek ki, derin bir kriz çıkması gerekiyormuş.