Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in sağlıksız koşullarda işçi çalıştıran 60 kot taşlama atölyesinin kapatılacağını açıklaması, belki bundan böyle silikozise yakalanacak emeçlilerin sayısını geçici olarak azaltabilir. Ama bunun hayatlarını kaybeden 39 işçiyi geri getiremeyeceği ve Kot Taşlama İşçileri Derneği’nin (KTİD) varlığını açıkladığı silikozis hastası yaklaşık 4 bin kot işçisine de bir şifa sunmayacağı açık.
Keşke 60 kot taşlama atölyesinin kapatılması ile işçi sağlığını korumaya yönelik önlemler yerine getiriliyor olabilseydi.
Gene de Çalışma Bakanı’nın açıklaması, Türkiye’de meslek hastalıklarının önlenmesine yönelik işyeri denetimlerinin acilen mercek altına alınması için kayda değer bir uyarı olarak da kabul edilebilir.
Başk riskli sektörler de var: Örneğin kaplamacılar...
Ancak, kot taşlama işçi sağlığı açısından riskli tek sektör değil. Çoğunluğu kayıt dışı işçi çalıştıran, üstelik üretim türleri itibarıyla çalışanların en az kot taşlama işçilerininki kadar ölümle sonuçlanma riski taşıyan sağlık sorunlarıyla karşılaşabilecekleri o kadar çok iş ve işyeri var ki.
Bunlardan biri kaplama atölyeleri. Hani şu her gün kullandığımız metal çay tabağı, kevgir, çatal-kaşık-bıçak vb. metal mutfak eşyalarının parlatıldığı atölyeler. İstanbul örneğine bakılacak olursa, bunlar isim yapmış, bilinen markaların imal edildiği devasa fabrikalara benzemiyor; çoğunlukla varoş tabir edilen kentim merkeze uzak semtlerinde yerleşik bodrum katları, merdiven alt boşlukları, metruk binaların bahçelerindeki kömürlükten bozma atölyeler. Bu atölyelerde üretilen ürünler, düşük kalitelerinden ötürü ucuzlayan maliyetleriyle yine çoğunlukla dar gelirli ve yoksul insanların yaşadığı semtlerdeki seyyar pazarlarda satılıyor.
Metal kaplama banyolarında kullanılan kimyasallardan, özellikle siyanürün, soluma, yutma/yutkunma ve dokunma yoluyla öldürücü zehirlenmelere yol açtığı biliniyor. Ancak küçük atölye sahipleri işçilerin korunması için işyerlerinde hiçbir önlem almıyorlar.
İşçiler bir yandan siyanürlü su buharını solumakla yüz yüze bırakılırken, öte yandan banyo teknelerindeki zehirli sulara çıplak elle temas etmelerinde de bir beis görülmüyor. Banyolardan çıkarılan metal ürünler yine çıplak elle paketlenip sevkiyata hazırlanıyor.
Bu tür atölye işçilerinin neredeyse tamamını işin gerektirdiği eğitim ve deneyimden yoksun, en alt gelir grubunda, hatta açlık sınırında yaşayan emekçiler oluşturuyor. İmalat sonrası paketleme işleri de çoğunlukla küçük yaşta yoksul kız çocuklarına, çok düşük ücretle yaptırılıyor.
Bu türden atölyeler Avrupa Yakası'nda en çok Bayrampaşa, Edirnekapı ve Beyoğlu'nda var. Bayrampaşa'dakiler üretime yönelik iş merkezlerinin bodrum ve merdiven altlarında faaliyet gösteriyorlar.
Asya Yakası'nda ise Ümraniye, Dudullu, Sultanbeyli dolaylarında rastlanıyor. İşçilerin büyük bölümü son yirmi yılda doğdukları yerlerden göçe zorlanmış yoksul Kürtler.
Bakanlık ve müfettişleri ne iş yapar?
Firma adları ve tabelaları bulunmayan, ticari sicil kayıtlarının olup olmadığı belirsiz, çok hızlı ve kolayca yer değiştiren bu göçebe atölyelerin yerlerini ve sayılarını tam olarak saptamanın güçlüğü ortada. Kaç insanın bu koşullarda hastalandığını, kaç insanın öldüğünü bilmiyoruz, ama şundan emin olabiliriz: Bu işyerlerindeki işçilerin tümü ölümle sonuçlanma riski taşıyan zehirlenmelere açık ve hiçbir koruyucu sağlık önlemi olmaksızın, sigortasız ve sendikasız çalışıyorlar.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın bu türden işyerleri için de harekete geçmesi için, sorumluluk sahibi ve duyarlı gazetecilerin kötü çalışma koşullarından ötürü hastalanan, ölen emekçilerin işyerlerini tespit edip haberleştirmesi mi gerekiyor? Bakanlığın bir görevi de yerel ve merkezi birimleriyle daha en baştan işçi sağlığı ve işyeri güvenliği normlarına uygun olmayan işyerlerine çalışma izni vermeyerek, bu tür işyerlerinin denetimini sağlam esaslara bağlayarak, emekçilerin çalışma ve sağlıklı bir çevrede yaşama haklarını teminat altına almak değil mi? Haberciler, bu tür gelişmeleri genellikle sorunlar büyüyüp gözle görünür hale gelince haberleştirebilir. Oysa çoğu kez bu durumda olan olmuştur. O nedenle bu noktadan sonra yapılan müdahaleler için gecikilmiş olunur.
İşyeri güvenliği ve işçi sağlığı, yalnızca 60 kot taşlama atölyesini ya da birkaç tersaneyi 3-5 günlüğüne kapatmakla sağlanamıyor. Bunun için, her şeyden önce Bakanlığın çalışma süreçlerine ve koşullarına işçilerin olduğu yerden bakabilecek bir yaklaşım edinmesi ve işçiye her koşulda "hamdolsun" dayatmaktan vazgeçmesi gerekiyor. (NT/EK)