Taşlanmış kot yapmak için kot kumlama atölyelerinde çalışan yüzlerce işçiyi bekleyen en büyük risk "silikozis" hastalığına yakalanmak.
2000'lerin başından beri Türkiye'de başta İstanbul'un çevre semtleri (Alibeyköy, Küçüksu, Sultançifliği, Halkalı) olmak üzere Anadolu'nun farklı yerlerinde kot taşlamak amacıyla kumlama ve zımpara atölyeleri hızla çoğaldı.
Atölyelerde ağırlıkla Doğu Anadolu, Karadeniz, İç Anadolu bölgelerinden gelen ve Azeriler gibi yabancı uyruklu işçiler çalışıyor.
Bu konu hakkında kot kumlama ve zımpara atölyesinde çalışmış işçiler İsmail Hakkı Durgun (36) ve Hüseyin Özkaya (31) ve Canfer Erman (24) ile konuştuk. İşçilerden Durgun'un 30, 34 yaşlarında iki kardeşi var ve onlar da aynı hastalıktan muzdarip.
"Bir süre sigortasız çalıştım"
Bu işi nereden buldunuz, memleketiniz neresi?
İsmail Hakkı Durgun (İ.H): Trabzonluyum. Öncesinde markette çalışıyordum. Bu işte kardeşlerim çalışıyordu, sonraları ben de İstanbul'a geldim ve atölyelerde çalışmaya başladım.
İşe ne zaman, hangi atölyede başladınız? Sigortanız var mıydı?
İ.H: 2003-2004'te kum püskürtmede, 2004-2007'de kot zımparalamada çalıştım. Çoğu zaman atölye sahipleri atölyeyi bir işçi üzerine veya farklı birinin üzerine yapıyorlar. İlk atölyede sigortam yoktu. Mart 2004'te zımparaya girdim. Bu atölyede sigortam vardı.
Ne kadar maaş alıyordunuz?
İ.H: Kum rodringte 250-300 alıyordum. Zımparada ise asgari ücret 150 iken 600-800 alıyordum.
"Dokuz ay boşuna verem tedavisi gördüm"
Hastalığınız ne zaman ortaya çıktı?
İ.H: Hastalığım zımpara yapmayı bıraktıktan sonra ortaya çıktı. Ramazan tatiline girmiştik. Başım sık sık ağrıyordu. Sonra Eyüp Devlet Hastanesine gittim. Kilo kaybetmeye başlıyordum 50'lerden 44 kiloya düştüm. Önce hastalığım verem sanıldı. Dokuz ay boşuna verem ilacı içtim. Sonra Süreyya Paşa Meslek Hastalıkları'na gittim. Beni tüm testlere soktuktan sonra hastalığımın silikozis olduğu anlaşıldı. Tedavisi yok dediler. İki kardeşim de şimdi oraya yatacaklar.
Şu an durumunuz nasıl?
İ.H: 100-200 metre yürüyünce nefes darlığı çekiyorum. Kardeşlerim içinde hastalığı en ağır olan benim. Evi kapattık, durumumuz kötüleşti şimdi teyzemlerde kalıyorum.
Hangi şartlar altında nasıl çalıştınız? Çalışan işçiler kaç yaşındaydı? Hangi bölgelerdendiler?
İ.H: Sabah saat 08:00'den akşam 18:00'e kadar çalışıyorduk. Çalışırken tozdan göz gözü görmüyordu. Yarım saatte bir dinleniyorduk. Haftada iki maske veriyorlardı, kaybedince yenisini vermiyorlardı.
Çalıştığımız yerin yanında kalan yabancı uyruklu Azeri işçiler de vardı. 14-15 yaşlarında çalışanlar da vardı. Genelde Doğu Anadolu, Karadeniz, ve İç Anadolu bölgesinden işçiler geliyordu. Arkadaşımızın 20 yaşındaki kardeşi vefat etti.
"Denetim olacağı zaman işçileri dışarı çıkarıyorlar"
Yaptığınız kotlar hangi markalardı?
İ.H: Aklınıza gelebilecek bir sürü büyük marka için kumluyorduk. 400-500 dolarlık ihraç mallarını yapıyorduk.
Peki denetime gelmiyorlar mıydı?
İ.H: Geliyorlardı. Fakat tam o sırada bir atölye sahibi diğer atölye sahibine haber veriyordu. Denetime gelenler imalathaneyi boş buluyordu. İşçileri hemen çıkarıyorlardı. Bazen de işçileri çıkarıp "Kiralık veya Satılık" yazısı asıyorlardı. İşin içinden sıyrılıyorlardı. Bazen de rüşvet veriyorlardı.
Bir yerlerden yardım istediniz mi? Bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsunuz?
İ.H: Eyüp Belediyesi'nden yardım istedik. Evden çıkarılıyorduk ve çok zor durumdaydık. Sadece bir ay için yardım istemiştik. Bir ay sonra başka yerlerde işe gireceğimizden belimizi doğrultabilecektik. İkametgahımız olmadığı için yardım etmediler. Artık devletten maulen emekli olmak dışında hiçbir beklentim yok. Allah razı olsun çok yardımcı oldular.
Aynı hastalıktan ölen Beytullah Özkaya'nın amcasının oğlu Hüseyin Özkaya ile yaptığımız söyleşiyi aktarıyoruz.
"Uzun yolculukları sigortadan karşılamıyorlar"
Bu hastalığın sizde çıkması ve beraberinde başınıza gelenleri anlatır mısınız?
Hüseyin Özkaya (H.Ö): Ben Sinopluyum. İstanbul'da Gaziosmanpaşa'da İdeal rodringte çalışıyordum. İşi bıraktım memleketime döndüm. Memleket havası iyi gelir dediler. Ama nefes almam gittikçe zorlaşıyordu. Sonraları durumum ağırlaştı. Ambulansla Kastamonu'daki hastaneden Ankara'ya geldim. Fakat Ankara'dan İstanbul'a kendi cebimden ödemek zorunda kaldım. Uzun yolculukları sigortadan karşılamıyorlar. Daha sonra İstanbul'da Yedikule Göğüs Hastalıkları hastanesine yattım.
Bu konu hakkında hukuksal bir mücadeleniz var mı, dava açtınız mı?
H.Ö: Avukatlarım var ama atölye sahibi davayı uzattıkça uzatıyor. Elimden geleni yapıyorum. İşverenin Amerika Birleşik Devletleri'ne (ABD) kaçtığı söyleniyor.
"Oksijen desteği olmadan iki adım atamam"
Sağlık durumunuz nasıl?
H.Ö: Artık Oksijen desteğine bağlı yaşıyorum. Bu olmadan iki adım atamam. Artık seneye bilemem…
Bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsunuz?
H.Ö: Bugün taburcu olacağım. Ambulansı devlet karşılayamıyor. Sinop'a kendi imkanlarımla gideceğim. Amcamın oğlu Beytullah belli bir noktadan sonra artık mücadeleyi bıraktı, çıkardı serumları, oksijen tüplerini… yokluk içinde öldü, ona hiç yardım edilmedi.
Özkaya'yı ziyarete gittiğimizde hastanede aynı hastalıktan yatan 24 yaşında bir genç daha vardı. İsmi Canfer Yaman, o da Sinop'tan gelmiş. Bu mesleğe 17 yaşında başlamış. 20 yaşında askere gitmiş. Geldiğinde şikayetleri başlamış. Şimdi hastanede yatıyor. (SA/GG)