İşçi sınıfının içinde
Yaşamını anlattığı kitabın adı "Ben İşçiyim"... Gerçekten de kitabı baştan sona okuduğunuzda aklınızda kalan en belirgin şey, onun işçiliği oluyor. İlkokulu bitirir bitirmez başladığı işçilik yaşamı, işsizlik, gözaltı, tutukluluk zamanları dışında emekli olana kadar kesintisiz sürüyor.
Onun yaşamı okurken, kapitalizmin ağır gelişimini, savaş yıllarını, ilk sendikacılığı ve Türkiye Komünist Partisi'nin tarihini görüyorsunuz. Zorlu iş koşulları, işsizlik, yoksulluk, işkence, hani edebiyatı yapılabilecek ne varsa, onun yaşamında yer almış. Ama o, son derece yalın bir biçimde anlatmış yaşadıklarını.
8 Mart'ta evlendi
İlk aşkı, sadece karşılıklı kaldırımlarda bakışarak yürüdüğü, arada ancak birkaç kelime edebildiği Niyazi'yi, duyguları kadar mantığını da dinleyerek 8 Mart günü evlendiği kocası Mustafa'yı da öyle anlatmış.
Üç kızı olmuş Zehra Kosova'nın. İlk bebeği Ayten'i henüz altı aylıkken Moskova'da bırakmak zorunda kalmış. İllegal yollarla sosyalizm eğitimi için gittiği Sovyetler Birliği'nde doğurduğu kızı Ayten'i dönüşte yanına alamamış. Ömrü boyunca bir daha da görememiş siyah saçlı, mavi gözlü bebeğini. İkinci bebeği Gülten ise hastalanmış ve iyileşememiş. Onu da kaybetmiş. Üçüncü kızı Gülten, annesinin gözaltılarını, uzun süren cezaevi yaşamını, işsizliğini onunla paylaşmış.
Mübadele ile geldi
1910 yılında doğan Zehra Kosova, mübadele yıllarında küçük bir çocukken ailesiyle birlikte önce Tokat'a yerleşmiş. Sonra Erbaa'ya gitmişler. Daha 18 yaşındayken ailesinden ayrılıp ağabeyinin yanına İstanbul'a gelmiş. Bir süre sonra da ailesini yanına almış. Babasını kaybedince annesinin ve küçük kardeşinin bakımını o üstlenmiş.
Tek göz, dükkandan bozma odalarda, on gram zeytinyağı, bir parça un, bir kilo kömürden oluşan günlük tüketimleriyle, Kasımpaşa'dan Sirkeci'ye yürümek zorunda kalarak, zorlu yoksul günler geçirmişler. Ve 1933'lü yıllara geldiğinde kendi yaşadıklarınını ve bütün tütün işçilerinin yaşadıklarının bir kader olmadığını, sınıfsal bir durum olduğunu anlamış Kosova. Dünyaya başka bir gözle bakmaya başlamış. Bu bakış, onun için hem çok mutlu hem de çok çileli bir bir yaşamın başlangıcı olmuş.
Partisine aşık kadın
Çok sevdiği ve bakımını üstlendiği annesiyle, küçük kardeşini parti kararıyla Sovyetler Birliği'ne gitmek için habersizce terketmiş. Dönüşte de kızını, yine parti kararıyla orada bırakmak zorunda kalmış. Kocasından da bu yüzden ayrılmış. Kocası askerden döndüğünde evinde kalan kaçak bir TKP'li nedeniyle onu eve almayınca, bu, evliliklerinin sonu olmuş. Tek sahip olduğu çocuğu Gülten'e de, onun tutukuluğunda komşuları bakmış. O kendisiyle yapılan bir söyleşide, "Ben TKP'ye aşığım," diyordu.
Sessiz dayanışma geceleri
TKP'ye aşık olduğu için, onu en çok, gençlik yıllarında tütün işçisi arkadaşlarıyla Yıldız Parkı, Gülhane Parkı gezmeleri, Sovyetler Birliği'ndeki eğitim yılları, kadın arkadaşlarıyla paylaştığı tek göz odadaki yaşamı, birlikte geçirilen yılbaşı geceleri mutlu etmiş. Denk basmaktan, Samsunkariden, Rumelikariden, basmadan, pastaldan, iş koşullarından, örgütlenmeden, sendikal mücadeleden söz etmişler.
İşçilik yaşamının son birkaç yılı hariç tamamını tütün işçiliğiyle geçirmiş. Son yıllarını da, işçilik yıllarının çoğunu geçirdiği Kasımpaşa'da tütün işçisi arkadaşlarıyla, onların çocuklarıyla komşuluk ederek geçirdi. Son günlerinde solcu ziyaretçileri kadar, tütün işçiliği yıllarından tanıdıkları da yanındaydı.
O sosyalizme inancını kaybetmeden yaşamını noktaladı. (NA)