Hakkari'nin Yüksekova ve Çukurca ilçelerinde PKK'nin gerçekleştirdiği saldırı sonrası 24 askerin hayatını kaybetmesi ve 18 askerin ise yaralanması basında geniş yankı buldu. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün "Şunu kimse unutmamalıdır ki bize bu acıyı çektirenler, misliyle çekeceklerdir" şeklindeki "intikam, misilleme" içeren açıklamasıyla sertleşen hava günlük gazetelerin birinci sayfalarına yansımıştı. Yazılı basın bugün (20 Ekim) manşetleri, seçtiği başlık tercihleri ve acıyı, nefreti ve savaşı körüklüyordu.
Yazılı basının savaş dilinin köşe yazarlarındaki karşılığı ise beklenenden az oldu. Aklı salim kalemlerin yaklaşımları "30 yıllık süreçten ders alınması gerektiği ", "silahın sorunu çözmediği", "çözüm yolunun siyasetten geçtiği" şeklinde özetlenebilir.
İtidal ve müzakere çağrıları yapan köşeyazarları şunları yazdı:
Şahin Alpay (Zaman): Yeter! Öldürme, konuş ve bitir!
"Evet, Türkiye Kürt sorununu, anayasal ve yasal reformlarla çözebilir. Ama PKK sorunu ne yalnızca reformlarla ne de askerî yoldan çözülebilir. 30 yıldır süren mücadeleden çıkan temel ders budur. PKK sorunu da ancak siyasi yoldan, yani öldürerek değil konuşarak çözülebilir, bunun anahtarı da Tuğluk'un önerilerinde bulunabilir. Ne var ki Tuğluk'un mensup olduğu siyasi harekete, öncelikle de Barış ve Demokrasi Partisi'ne de şimdi her zamandan daha büyük bir sorumluluk düşüyor."
Mümtaz'er Türköne (Zaman): Geleceğin hesabı
"Ben terör uzmanı değilim. Bildiğim tek şey, terörü yok etmek için silahtan çok akla ihtiyaç duyduğumuz. Eğer PKK içinde birileri, silahlı patronluğa devam etmek için terörü azdırıyorsa, diğerlerinin ne söylediğine bakmak gerekmez mi? Öcalan, bu akan kanı durduracak bir faktör mü, değil mi? Peki bu faktör terörü durdurmak için bir fırsat ve imkân sağlıyor mu? PKK'nın 'Devrimci Halk Savaşı' tezini savunan şiddet yanlısı kanadı, Öcalan'ın nerede kalmasını ister? İmralı'da mı, yoksa ev hapsinde mi? '30'dan fazla şehidin taze bedeni toprağa verilirken, bunları nasıl söylersin?' diyenler çıkacaktır. Onlara bugün duyduğumuz acının üzerine, benim gibi gelecekteki kayıplarımızın acısını hissetmelerini söyleyebilirim. Gidenler arkasından gözyaşı dökerken geleceğin acısını durdurmak ellerimizde."
Can Dündar (Milliyet): İki lider de hata etti
"Dünün yegâne olumlu gelişmesi, herkesin program iptal ettiği sırada, Meclis Başkanı'nın çıkıp "Acımız ne kadar büyük olursa olsun, bağrımıza taş basacağız, yeni anayasa için adım atacağız" demesiydi.
Bu önemli; çünkü bugüne kadar "Güçlüyüz, ezeceğiz" söylemi 5 cumhurbaşkanı, 10 başbakan eskitti.
Dağda hâlâ 5 bin silahlı adam var ve örgütün eylem kapasitesi giderek artıyor.
Çözümü dağda değil, Ankara'da aramak gerektiği ortada..."
Kadri Gürsel (Milliyet): Devletin intikamını isteyen sadece Gül mü?
"Devletin "büyük intikamı" sonucunda birileri ölecek ama "misliyle acı çekenler" bu ölenler olmayacak. Çünkü ölüler acı çekmez. "Misliyle acı çekecekler" bu ölülerin aileleri, yakınları, mahalleden, okuldan arkadaşları, hemşehrileri olacak ve biz de bu insanlarla aynı ülkede yaşıyor olacağız. Misliyle acı çektirilmesini onaylayanlar, onların acılarına tabii ki ortak olmayacak; onlar da kendilerine bu acıları çektirenlerin acılarına ortak olmayacaklar.
Süre giden manevi kopuş böyle derinleşecek, "ortaklık" böyle bitecek.
Son 30 küsur yıllık tarihimiz başka bir öyküyü anlatmıyor."
Hasan Cemal (Milliyet): PKK saldırılarını şiddetle kınıyorum...
"Yaşanmakta olan tüm acılara rağmen ben yine savaşı değil barışı konuşmak istiyorum.
Savaşın değil barışın diline sığınmak istiyorum.
Diyorum ki:
Barışı konuşmanın zamanıdır.
Savaş tamtamlarının tüyler ürpertici, irkiltici sesleri ortalığı kaplarken, barış diye haykırmak geliyor içimden.
Acılar elbette yüreğimi dağlıyor.
Hakkâri'deki, Bitlis'teki PKK saldırılarını şiddetle kınıyorum, protesto ediyorum.
Şehitlere Allah'tan rahmet dilerken, ailelerine başsağlığı diliyorum, onların derin acılarını paylaşıyorum.
Ve ekliyorum:
PKK'nın seçtiği bu şiddet ve terör yolu barışa darbedir.
Bu yol, Kürt sorununu barışçı bir raya götürmez, tersine savaşın yollarına yeni taşlar döşer."
Erol Katırcıoğlu (Taraf): Çözüm istiyoruz, intikam değil!
"...nedenleri ne olursa olsun kim neyi, nasıl istediği için olmuş olursa olsun bu kıyımın bir daha tekrarlanmaması için kolları sıvamak gerek.
Kolları, bu sıcak günlerde intikam ateşlerini yakmak için sıvamaktan söz etmiyorum tabii ki. Ateşin düştüğü yeri yaktığını bilenlerdeniz. Ama intikam duygusunun, kendi kendini arttırarak tetikleyen bir duygu olduğunu da biliyoruz. O nedenle de derin bir nefes alıp, daha soğukkanlıca "Bu sorunu nasıl çözeriz" sorusu üzerine gitmemiz gerek.
Kürt sorunu üzerine demokrat bir zaviyeden çok yazdık ve yazıyoruz. Kürtlerin bu ülkede haksızlığa uğramış bir toplum kesimi olduğuna ve onların lehine adaletin sağlanması gerektiğine inanlardanız."
Mehmet Y. Yılmaz (Hürriyet): Sözün bittiği yerdeyiz
"Bu saldırılar karşısında üzüntümüz ne kadar büyük, ruh dünyamızın üzerine çöken infial duygusu ne kadar sarsıcı olursa olsun, aklın ve sağduyunun çizgisinden sapmamalı, çözümsüzlüğün bizi rehin almasına izin vermemeliyiz. Ayrıca tepkilerimiz, bizi bugüne dek izlenen mücadele yöntemlerinin çözüm açısından sonuç getirmediği gerçeğiyle yüzleşmekten alıkoymamalıdır. Türkiye, PKK ile askeri alanda yaklaşık 30 yıl süreyle mücadele ettikten, bu çerçevede toplumun refahı yönünde kullanabileceği muazzam kaynakları güvenliğe tahsis ettikten sonra, ne yazık ki yine başa dönmüş bulunuyor."
Kanat Atkaya (Hürriyet): Klişe
"Barış güvercininin silah sesinden ürküp hep daha uzağa kaçtığı bir yerde...
Dün 24 genç beden yatıyordu.
Önceki gün 5...
Önceki gün...
Önceki ay...
Önceki yıl...
Rakamlar ölmüyor, ölmez; gençler ölüyor.
Rakamlardan kan sızmıyor, sızmaz; bu topraklar yıllardır kanıyor"
Ruhat Mengi (Vatan): Onlara 'şehit' deyince acımız azalıyor mu?
"Evet şehitler ama onlara 'şehit' deyince bizim kaybımız, acımız azalıyor mu? Sanki böyle oluyor gibi, her "onlarca can kaybımızdan sonra" yolumuza "aman sükuneti bozmayalım, fevri hareket etmeyelim" benzeri, kendimize yaptığımız kalıplaşmış uyarılarla devam ediyoruz, üç beş gün içinde de herkesin yaşantısı eski haline dönüyor, giden gittiğiyle kalıyor.
Kaybedilenler için de sözümüz hazır; "Şehitler ölmez, vatan bölünmez". Ama artık itiraf etmenin ve tabii öncelikle Türkiye'yi yönetenlerin itiraf etmesinin zamanı geldi ki 'ölüyorlar'! İsterseniz ailelerine sorun ne hissettiklerini. Hatta sadece evladını Güneydoğu'ya askere gönderenlere sorun."
Ruşen Çakır (Vatan): Susmak değil, yeni şeyler söylemek zamanı
"Ancak dış parmak olsa dahi PKK'nın eylemlerindeki ana motivasyonun kendi gündemleri olduğu da açıktır.
Hükümeti zor duruma düşürme: Dün Başbakan Erdoğan'ın basın toplantısını izlerken, "Artık AKP hükümetini istikrarsızlaştırabilecek yegane güç Kürt siyasi hareketidir" tespitinin ne derece isabetli olduğunu bir kez daha gördüm, gördük. Buradan hareketle, PKK'nın Çukurca saldırısını, AKP hükümetinin ve Başbakan'ın canını acıtmak için düzenlemiş olduğunu söylemek mümkündür. ...Daha söylenecek çok şey var ama "Kürt hareketini anlama"nın neden son derece hayati olduğunun son Çukurca baskınıyla bir kez daha anlaşıldığını vurgulayarak noktayı koyalım ve yarın devam edelim."
Umur Talu (Habertürk): Gözlerini diker, sorarlar
"Elbet teröre, cinayete, katliama, saldırıya adıyla hitap edelim; lanetleyelim.
Ama onca hükümetin açtığı çukurlardan sonra; bir devletin, bir hükümetin onca yalpasına, yanlışına, bu ülkeyi kandan çıkaramayışına, 30 yıllık bir matemin 50 bin ölüsüne ne diyelim!
Biz, kararmış ruhlarımızla, bu kadar kaybımızla, kurban çocuklarımızla öyle küçüldük ki...
Bu devlet, bu hükümet, bu millet öyle ekonomik büyümeyle, dünyada ve bölgede büyüklük gösterisiyle filan övünemez!
Ayıptır, günahtır.
Tüm ölü çocukların ruhları bakakalır öylece.
Gözlerini dikerler; "Biz niye daha büyüyemeden bu kadar çok öldük" diye!"
Nazlı Ilıcak (Sabah): Vuran, kardeşimiz olunca...
"Bitlis'te kaybettiklerimizle birlikte, son iki günde 34 cenazemiz var; 3'ü sade vatandaş; biri 2 yaşında küçücük bir kız çocuğu. 'Eli kanlı terörist' diyoruz ama onların da önemli bir bölümünün gelişmelerden memnuniyet duyduğunu sanmıyorum. '30 benden, 60 senden' hesaplaşması nereye kadar sürecek?
Dışarıdaki bir düşman söz konusu olsa, Türk milleti bu savaşı mutlaka kazanır.
'Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini...'
Ama saldırı kardeşlerimizden geliyor. Kardeş kardeşi vuruyor. O zaman, ne yapmalıyız? Kardeş olduğumuzu hatırlayıp, bu ülkede kimliklere saygılı ve eşit haklara sahip vatandaşlar olarak yaşamalıyız." (HK)