Haziran 2007’de başlayan Ergenekon Operasyonunda dün aralarında Emekli Orgeneral Hurşit Tolon, eski Jandarma Genel Komutanı ve Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı Şener Eruygur, Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay, Ankara Ticaret Odası Başkanı (ATO) Sinan Aygün’ün de bulunduğu 23 kişi gözaltına alındı.
Basının geniş yer ayırdığı operasyonla ilgili derlediğimiz köşe yazarlarının görüşleri şöyle:
Ahmet Hakan, Hürriyet, “Başıma Bir şey gelmeyecekse”: ÜÇ - "Sevgili günlük... Bugün de darbeyi yapamadık" şeklinde günlük tutan emekli Oramiral Özden Örnek Paşa gözaltına alınan paşalar arasında yer almadı... Başıma bir şey gelmeyecekse sormak istiyorum: Neden?
Cengiz Çandar, Referans, “Türkiye’de ‘Ergenekon’ İle Uyanmak”: Peki, bu “gözaltılar” şaşırtıcı sayılmalı mı? Hayır. Şayet, “Ergenekon örgütlenmesi”nde şu an tutuklu bulunan emekli Tuğgeneral Veli Küçük, “çok önemli şahsiyet” ise, “hiyerarşi”de ondan daha üst rütbede birilerinin olması gerekirdi. O nedenle, “eylemleri ve söylemleri” gayet iyi bilinen adı geçen orgenerallerin böyle bir soruşturmaya konu olmalarında, bizim açımızdan, şaşırtıcı bir yön olamaz.
Kaldı ki, doğruluğu teknik inceleme ile kanıtlanmış olan eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek’e ait ve “Darbe Günlükleri” diye bilinen ve Nokta Dergisi’nde yayınlanmış olan metinler okunduğunda, dünkü gözaltılardaki isimler ile ilgili şaşkınlığa yer yok. Asıl şaşırılması gereken, bunca zamandır bu isimlere ilişkin herhangi bir soruşturmanın olmamasıdır.
Emre Aköz, Sabah, “Medya Ayağı Henüz Eksik”: Bazılarının bu işten hayli tedirgin olduğunu ve olup biteni saptırmaya çalıştığını görüyorum.
- Biri " Koskoca emekli orgeneral, saygın bir isim; nasıl darbeci diye gözaltına alınır, aklım almıyor " diyor. Sanki sokaktaki adam, sıradan vatandaş darbeci olabilirmiş gibi. Darbeci dediğin zaten o düzeyde birileridir.
- " Şık olmadı " diyor bir başkası. Gözaltına alınış biçimi uygun değilmiş. Ortalık darbe diye inliyor, bunun derdi zarfta. Ya nasıl olacaktı? Davetiye mi gönderilecekti?
- Çılgına dönenler sağı solu tehdit ediyor. Çünkü güvendikleri dağlara kar yağmakta. Sanırım onlar şöyle akıl yürütüyordu: " Başımızda emekli ' or ' olduğu için TSK bize dokundurtmaz. "
Bitirirken: Bence bu işin medya ayağı henüz tamam değil.
Ergun Babahan, Sabah, “Türkiye’de Bir İlk”: Sonuç itibariyle, Türkiye yakın tarihinde ilk kez, seçimle işbaşına gelmiş bir iktidarı darbe yoluyla uzaklaştırmaya çalıştığı iddia edilen ve aralarında üst düzey emekli subayların da bulunduğu bir oluşuma yargı yolunu açmıştır.
Bu Türkiye'de bir ilktir.
Bundan sonra darbe yapmaya kalkışanların kulağına küpe olacak bir girişimdir.
Sonuçta Türkiye demokrasi yolunda ilerliyor ve darbe tipi girişimlerini tarihin karanlığına gömüyor.
İsmet Berkan, Radikal, “Büyük Ergenekon”: Bugüne kadar kullanılan yöntem, ‘Kol kırılır, yen içinde’ cümlesiyle anlatabileceğimiz yöntemdi. 2004 Eylül başında Şener Eruygur emekliye ayrılır ayrılmaz Jandarma içinde, özellikle Jandarma istihbaratı içinde çok ciddi bir tasfiye yaşandı ve bugün baktığımızda o günlerde ‘Ayışığı’ planlamasına karışmış bütün kişilerin silahlı kuvvetlerle ilişiğinin kesildiğini görüyoruz. Yani sistem kendi içinde bu isimleri tasfiye etmişti ama kimse yaptıklarından ötürü yargı önünde hesap vermemişti. İşin tuhafı yapanlar yaptıkları şeyin suç olduğunu da hâlâ düşünmüyor olabilirler ama esasen Türkiye’nin anayasal düzenini silahla zorla değiştirmeye çalışıyorlardı.
İşte şimdi, bu kişilerin adalet önünde hesap vermesi imkânı doğdu. Türkiye bu imkândan, hangi siyasi mülahazayla olursa olsun, kaçınmamalı.
Hasan Celal Güzel, Radikal, “Askerin Yıpranmamasının Yolu”
Askerin yıpranmamasının tek yolu, TSK içindeki darbeci odakların illegal faaliyetlerinin üzerine, hiç tereddüt edilmeden gidilmesidir. Buna göre; başta Ergenekon Çetesi olmak üzere çetelerin TSK içindeki bağlantıları; Erenler, Ayışığı, Sarıkız hazırlıkları ve Cumhuriyet Çalışma Grubu gibi yapılaşma iddiaları hakkında, bizzat Genelkurmay Başkanlığı tarafından soruşturma açılmalı ve bu nevi faaliyetlerde bulunanlar cezalandırılmalıdır.
Yoksa, kaç açıklama yayımlanırsa yayımlansın bu yıpratıcı söylentiler devam edecektir.
Ali Bayramoğlu, Yeni Şafak, “Dokunulan orgeneraller, ve miladın üç boyutu”: O zaman “dün yaşanan gelişmeler gerçekten bir ilktir ve son derece değerli bir ilktir”… Bu ülkede “ilk kez darbe girişiminde bulunmuş general, orgeneral ve kuvvet komutanı düzeyinde emekli asker, bu girişimlerinden ötürü hukuki takibata uğruyorlar”. Darbelerin, darbe girişimlerinin, muhtıraların, uyarıların, kurumsal tehditlerin ilk kez hukuki bir karşılığı olabileceğini, bir yaptırıma tâbi tutulabileceğini görüyoruz.
Fikri Akyüz, Yeni Şafak, “Yeter Artık Sinan Aygün”
Kılıçlar kınından çekildi”… “Nazlı Ilıcak ayağını denk alsın” Bunu kim diyor? Cumhuriyet yazarı Ümit Zileli diyor.. “Atatürk'ü sevmekle suçlanıyorum..” Bunu da Sinan Aygün diyor.. Kılıç kimin, kın nerede, denk alınması istenen ne, bu ayaklar kimin, kim kimin ayağına basıyor? Ve bu ne ayaktır? “Atatürk'ü sevdiği için suçlanmış”mış... Aygün, Atatürk'ü sevdiği için gözaltına alınmışsa Atatürk'ü seven başkaları niye gözaltına alınmıyor?
İlhan Selçuk, Cumhuriyet, “İki Davanın Farkı”: Ergenekon dosyası işin başından beri ne olduğu belirsizlikle dallı budaklı, esrarlı... İddianame bir yıldır ortada yok... Ama, içerde tutuklular var... Laf çok... Dedikodu gırla... Söylenenlere bakılırsa, bir yanda AKP’yi kapatma davası varmış... Bir yanda da Ergenekon davası... Ama, kapatma davasının eni, boyu, dosyası, içeriği, usulü, erkânı, hukuku, yasası, iddianamesi var... Ergenekon davası ise bir meçhul... Tutukluları var... İddianame yok... Ergenekon neyin nesi, kimin fesi kimse bilmiyor; aradan bir yıl geçmesine karşın tutuklulara yeni gözaltılar ekleniyor...
Hikmet Çetinkaya, Cumhuriyet, “Büyük Gözaltı”: Aymazlara, hukuk tanımazlara sesleniyorum: “İlhan Selçuk ve arkadaşları Aydınlanma Devrimi’nin bayrağını taşımayı sürdüreceklerdir. Tarikat şeyhlerine, müritlerine, din bezirgânlarına önemle duyurulur... Laik demokratik Cumhuriyetten yana tavır almak; demokrasiyi; insan haklarını, özgürlükleri savunmak; gericiliğe, ırk, din, dil, renk ve mezhep ayrımcılığına, bölücülüğe, teröre karşı çıkmak; çetelerle, din bezirgânlarıyla mücadele etmek ve Atatürk’ü sevmek suçsa ben de o suçu işliyorum!...
Cüneyt Arcayürek, Cumhuriyet, “‘Mustafa Kemal’in Askerleri’: Bir Gün Gelecek”: Neden açıklayamıyor? Savcılık Ergenekon soruşturmasında ciddi ve kesin kanıtlarla suçlayacak birilerini bulamıyor mu? Yeni soruşturmalarla iddianameyi tamamlamaya çalıştığı izlenimi mi vermek istiyor? Başsavcının, savcılığın son eyleminden niçin haberi yok? Ne yazık ki, iddianame aylardır ortaya çıkmadığı için kimileri tutukevlerinde yatıyor. Kimileri hakkında hangi suçlamalar yapılacak diye kaygıyla kuşkuyla günler geçiriyor. Bir hukuk devleti mi Türkiye? Öyleyse bir iddianame 11 aydır neden hazırlanamıyor? Son gözaltılar, savcılığın iddianameyi hazırlamakta sıkıştığını veya açmaza düştüğünü gösteriyor. Bir başka soru: Ergenekon soruşturmasıyla ne yapılmak, neye varılmak isteniyor?
Yalçın Doğan, Hürriyet, “1944 Turancılar 1951 Komünistler 2008 Ulusalcılar”: : Olağan buluşmalar dün aniden erteleniyor. Olağan görüşmeler dün aniden geriye itiliyor. Olağan telefonlaşmalar dün aniden garip bir dikkate bürünüyor. Milyonlarca ilgisiz kişi dün aynı kaygıda birleşiyor. "Benim başıma da bir şey gelir mi" korkusu. Bunun adı, faşizmin kitle ruhu. AKP iktidarının Türkiye’yi getirdiği nokta. Kapatma davasına AKP rövanşı.
Behiç Kılıç, Tercüman, “Yaşasın Demokrasi!”: Ergenekon işinin ucunun ABD-AB mahreçli olması da bir düşündürücü konudur... Ufuk Büyükçelebi “darbeci” öyle mi?!Atatürk yaşasaydı ona ne diyecektiniz?.. Hoş şimdi de zaten söylüyorsunuz ya!.. Bir de O’nun fotoğraflarına sığınmanız da yok mu!?. Ufuk’un silahından korkuyordu bunlar...
Metin Özkan, Bugün, “Sözün Bittiği Yer”: GözaltIlarIn, AKP’nin davasının görüldüğü güne rastlaması dün herkesin üzerinde durduğu husustu. Birileri toplumu sizden-bizden diye ayrıştırmaya çalışırken, bu gözaltıların da sürece ayrı bir boyut getireceği ortadadır. Son dönemde yaşanan olaylar, tam bir psikolojik ve sosyolojik cinnet halidir.Artık yeni Anayasa, türban, tarikat, kapatma davası tartışmalarının üstüne gelen bu gözaltılar, toplumumuzdaki devlet kurumlarına güven duygusunu da sorgulatır bir hal almıştır.
Ece Temelkuran, Milliyet, “Götürülenler-götürülmeyenler”: Ya yarın Latife’nin Ergenekon çetesiyle bir bağlantısı bulunuverirse? Niye bulunmasın? Bağlantısı bulunanların bağlantısı ispatlandı mı ki bulunmayanların bağlantısı ispatlanamasın! Ya böyle bir şey olursa ne yapacağız? Mesela yarın öbür gün beni de alırlarsa? Sizi de alırlarsa? Kuafördeki manikürcü kız, “Suçları olmasa gözaltına almazlardı” diyor televizyondaki haberleri izlerken. Siz de mi manikürcü kız gibi düşünüyorsunuz? Ya benim, ya senin hakkında da sadece manikürcü kız gibi düşünenler konuşursa televizyonlarda?
Mehmet Ali Birand, Posta, “Hesaplaşma Günleri Yaşanıyor”: Kim ne yapmak istiyorsa istesin, kamu oyunun kafasında bu gelişmeler, güçler çatışması olarak nitelendiriliyor. Herkesin farklı bir açıklaması var. Öylesine garip tesadüfler yaşanıyor ki, insanlar şaşkınlık içindeler. Aynı gün, bir yanda Yargıtay Başsavcıyı Anayasa Mahkemesine AKP’yi kapatmanın gerekçelerini anlatırken, öte yanda 20 küsur kişinin tutuklanması manidar karşılandı. Garip bir durumla karşı karşıyayız.
Can Dündar, Milliyet, “Heryerekon Soruşturması”: Şu anda yaşanan, asırlık bir hesaplaşmanın son raundunda tarafların birbirlerine düello teklifidir. Seçilen silah, hukuktur. “Seninkiler benim partimi kapatırsa benimkiler de seninkilerin ipliğini pazara çıkarır” hesaplaşmasından ne kapatılmak istenen parti ne de hedef alınan çete zarar görür. Zarar görecek şey sadece yargıdır.Ben, dün Anayasa Mahkemesi’nin 367 kararında ne hissettiysem, bugün bu soruşturmada aynı hisleri taşıyorum. Hukuka inancımı giderek yitiriyorum.Bütün izah çabalarını da “Bilgisayara virüs girdi, amcalar onu temizleyecekler” yalanı gibi dinliyorum. Ağustos erken bastırdı Ankara’ya... Sıcak... Ve korkarım daha da sıcak olacak.
Güneri Civaoğlu, Milliyet, “48 Yılda İlk”:1940’larda “milliyetçiler” avlanmıştı, tabutluk diye anılan ve bir insanın ancak ayakta durabileceği daracık beton hücrelerde haftalarca tutulmuşlardı.Sonra... 1950’lerde “komünist avı” sahnelendi. Pek çok aydın toplandı, hapishanelere gönderildi. Toplum psikolojisi oluşturuluyordu. Önce anti-milliyetçilik... Sonra anti-komünist... Şimdi de Ergenekon dalgası kabarmakta. Anti-demokratlık ile Atatürkçülük aynı sepetteymiş gibi gösterilirse, bu “sınır tecavüzü” çok tehlikeli olur. Sınır tecavüzüne dönüşmemeli.
Umur Talu, Sabah, “Yüzleşme Fırsatı”: Ancak şöyle bir iyimserliğimiz de olabilir: Belki de bu ülke ve tüm taraflar, hatta "iddia makamları"nın kendileri ile zanlıları (hepimiz hep birlikte)... Büyük bir yüzleşme fırsatı yakaladı. Hem inançların ve iktidar gücünün kötü ve baskıcı kullanımı meselesinde...Hem de başka inançların, silahın, rütbenin, rejim savunmasının kötü ve darbeci kullanımı ile.Hukukun da hak ile, hakikat ile, hakkaniyet ile yüzleşme fırsatı. Bir de bizim işimiz, yüzleşme ihtiyacımız var: Her bir yanda, gazeteciliğin iğrenç kullanımıyla!
Oray Eğin, Akşam, “Darbeyi Kim Kışkırtıyor?”: Bakın, Türkiye uzun süredir iki davaya kilitlenmiş durumda. Biri AKP’nin kapatılması, biri de Ergenekon. Birinin iddianamesi hazır, hepimiz sürece hakimiz, delillerin ne olduğunu bile biliyoruz. İyi ya da kötü, bu ayrı bir tartışma. Ama biliyoruz. Diğeri ise bir muammadan ibaret. Sadece korku doğuruyor. Tekrar söylüyorum: Korkuyorum.
İsmail Küçükkaya, Akşam, “Türk Usulü Rus Ruleti”: Ruletin en son hamlelerine geldik. Daha öncekiler heyecan yarattı ama sonuç vermedi. Kurşun artık namluda, tetiği çeken kurşunu yiyecek. Geriye dönüşü olmayan oyunu bitirmek için son şans. Pusudakileri sevindirmeyin, unutmayın ki; “hepsi yaralar, sonuncusu öldürür.”
Emin Pazarcı, Bugün, “Ve Savaş Kızıştı”: Yargının dokunamayacağı ve ulaşamayacağı hiç kimse olmamalı. Gerekirse Sinan Aygün de gözaltına alınır, Şener Eruygur da. Ancak, tepkiler farklı bir noktada yoğunlaşıyor: Ergenekon soruşturması uzun süredir devam ediyor. Kamuoyunun yakından tanıdığı isimler gözaltına alınıyor. Bir kısmı tutuklanarak cezaevine gönderiliyor, bazıları da serbest bırakılıyor. İddianame ise henüz ortaya çıkmış değil. Kim neyle suçlanıyor? Kim hangi eylemin içinde bulunmuş? Bu konuda net bilgiler yok. Kamuoyu, somut bilgilerden çok, ortaya çıkan dedikodularla bir tartışma yürütüyor. Sonuçta bütün bu tartışmalar yargıyı zedeleyip, gerginliği artırıyor.
Ahmet Çakmak, Birgün, “Emekli Orgeneraller Gözaltında”: İşte dünkü gözaltılar bana bunları düşündürdü ve hissettirdi. Ben “nihayet hukuk, nihayet adalet, nihayet demokratikleşme, nihayet darbeciler gözaltında” diye pek sevinemedim. Hoşuma gitti belki ama rahatsız da oldum. Rahatsız olmamdan da rahatsız oldum ve içimi karıştırıp bulabildiklerimi sizinle paylaşmaya çalıştım.(BÇ/EZÖ)