Bu yasa, basında da "korsan yasası" olarak hayli geniş yer buldu ve özellikle korsanın yararlı mı yoksa zararlı mı olduğu, yasanın yürürlüğü öncesi ve sonrası epeyce tartışıldı ve halen de tartışılmaya devam ediliyor.
Özellikle FSEK'de yapılan değişiklikler bakımından yasanın neler getirdiği hayli geniş bir konu olduğundan, burada yapılan tüm değişikliklerin değerlendirilmesinden ziyade, 3984 Sayılı Yasada yapılan değişiklikler ve bu değişikliklerin neler olduğu konusunda birkaç noktaya değinmek istiyorum.
Yasa ile ilgili ilk tasarının hazırlandığı günden bugüne, yukarıda da belirttiğim üzere Korsan Yasası adı altında konu hayli yer buldu ve "korsan" çeşitli boyutları ile tartışıldı. Ancak gerek bu tartışmalar yürütülürken ve gerekse bu yasaya ilişkin basında çıkan haberlerde, sanki "korsan" ile ilgili 5846 Sayılı Yasada herhangi bir hüküm yoktu da, nihayet bu yasa ile eklendi gibi hatalı bir aktarım sözkonusu oldu.
Oysa ki, FSEK'de bu değişiklikten bir önce yapılan 4630 sayılı yasa ile mevcut cezalar ciddi oranlarda arttırılmıştı. Hatta o kadar arttırılmıştı ki, mahkemelerce uygulanamamış ve bunun üzerine, FSEK'e muhalefet suçlarına ilişkin yaptırımların uygulanabilir seviyelere çekilmesi sözkonusu olmuştur.
Yani yürürlüğe giren 5101 sayılı yasa ile cezaların arttırılması değil indirilmesi sözkonusu olmuştur. Ancak özellikle Belediye Kanunu gibi kimi kanunların kimi maddelerinde yapılan değişikliklerle, daha önce mevcut olmayan düzenlemeler yapılmış, özellikle korsan çoğaltımlar bakımından ağır yaptırımlar düzenlenmiştir.
5101 sayılı yasa ile yapılan değişikliklerden birisi de 3984 sayılı yasanın 37. maddesinde yapılan değişiklik. Yapılan bu değişiklik sonucu 3984 sayılı yasanın 37. maddesi şu şekilde olmuştur;
"Radyo-televizyon kuruluşları, yayın ve/veya iletimlerinde eser, icra, fonogram ve yapımları kullanabilmek için, eser sahipleri, bağlantılı hak sahipleri veya bu kişilerin üyesi oldukları meslek birlikleri ile izin almak üzere sözleşme yaparlar ve bu sözleşme ile belirlenen mali hak bedellerini öderler. Bu sözleşme ve ödemeler, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nun ilgili hükümleri çerçevesinde yapılır. Bu madde hükümlerini ihlal eden yayın kuruluşları hakkında ayrıca bu kanunun 33'üncü madde hükümleri uygulanır"
Radyo/televizyonların ya da daha genel bir ifadeyle yayın kuruluşlarının, yayınlarında yararlandıkları müzik eserlerinin sahiplerinden (veya bu kişiler meslek birliği üyesi ise meslek birliklerinden) izin alma ve telif ödeme yükümlülüğü aslen FSEK'den kaynaklanan bir yükümlülük. Yani 3984 sayılı yasada yapılan değişiklikle getirilmiş bir yükümlülük değil.
3984 sayılı yasanın ilgili maddelerinde yapılan değişiklikle, sadece hem daha doğru ifadelere yer verilmiş ve hem de RTÜK'ün yaptırım uygulaması anlamında daha net bir düzenleme sözkonusu olmuştur. Zira, 3984 sayılı yasa başta olmak üzere çeşitli yönetmelik ve tebliğlerle, telif ödenmediği durumda RTÜK'ün yaptırım uygulama yükümlülüğü zaten daha önce de düzenlenmişti. Hatta yayın kuruluşlarının asgari hangi oranlarda telif ödeyeceğine dair düzenlemeler bile vardı, ki bu sözettiğim düzenleme bir yayın kuruşunun açtığı bir dava sonucu iptal edilmiştir.
Ancak RTÜK çeşitli nedenlerle (özellikle Kürtçe müzik yayını sözkonusu olduğunda) ekran karartma ve uzun sürelerle yayını durdurma yaptırımlarını adeta gözünü kırpmadan uygularken, telif haklarının ödenmemesi nedeniyle bir kere dahi bu yaptırımları uygulamamış, en fazla uyarı ve kınama cezası vermiştir. Nitekim meslek birliklerinin uyarı ve kınama cezası dışındaki diğer yaptırımları uygulaması amacıyla RTÜK'e yaptıkları şikayetler ve bu şikayetler sonucu işlem yapmaması nedeniyle açtıkları idari davalar sözkonusu olmuştur.
RTÜK'e ilgili yasayla tanınan bu hakkın, yayın kuruluşlarının yayınları üzerinde bir baskı aracı olduğu açık. Ancak halihazırda böyle bir düzenleme sözkonusuyken, yaptırımların bazı durumlarda uygulanması, bazı durumlarda uygulanmaması da her şey bir yana objektiflik ilkesine aykırı.
Zira yakın zamanda RTÜK paylarını ödemeyen (ki bu pay brüt reklam gelirinin yüzde 5'ine tekabül etmekte) bir yayın kuruluşu hakkında yayın durdurma müeyyidesini uygulayacağı konusunda bildirimde bulunması, ancak yıllardır telif haklarını hiçbir şekilde ödemeyen bu yayın kuruluşuna, telif haklarının ödenmemesi nedeniyle müeyyide uygulamamakta ısrar etmesi, her şey bir yana ciddi anlamda bir çifte standardın sözkonusu olduğunu göstermekte. Dolayısıyla yapılan değişiklik bu kapsamda değerlendirildiğinde, en azında telif hakkı sahipleri için bir kazanım sözkonusu.
Sonuçta RTÜK'ün bir kurum olarak varlığını devam ettirip ettirmemesi ile bu çerçevede uyguladığı yaptırımların demokratik olup olmadığı ayrı bir tartışma konusu. Ancak burada dikkat çekmek istediğim konu, yaptırımların en azından yasal çerçevede ve objektif bir şekilde uygulanması gerekliliği. Nitekim unutulmamalı ki, birçok yayın kuruluşu yayınlarında kullandığı müzik eserleri nedeniyle telif hakkı ödememekte ve bu da eser sahiplerinin ciddi mağduriyetine yol açmakta. (EÖ/BB)