"PKK olayı başlayınca, devlet güdümündeki basın da meseleye skor açısından bakmaya başladı. Gelişmeler, işte "Üç asker öldürüldü, 5 PKK'li ölü ele geçirildi" gibi, sadece skorlarla değerlendiriliyordu. Oysa bu savaşın bir yansıması vardı. Sivil halk üzerinde ciddi baskılar oluşmaya başlamıştı. Tırmanma noktasındaydı bu, Yeşilyurt yazıldığı süreçte.
Çeşitli yöntemler deneniyordu, halkı bastırmak, yıldırmak için. O süreçte de en görünmeyen nokta halkın kendisiydi. Yeşilyurt o açıdan ciddi bir patlama yarattı.
Biz Cumhuriyet olarak o dönemde değişik bir yöntem izledik. O zaman "Güneydoğu İzlenimleri" diye bir bölüm başlatmıştım ben. Hasan Cemal'in talebi üzerine başlamıştı bu. Savaşın görünen yüzünün ötesine geçip, halkın ne yaşadığını, insanların ne duyduğunu, ne düşündüğünü göstermeyi, halkın nabzını tutmayı amaçlayan bir köşeydi. Ve ciddi de ilgi gördü o dönemde. Çünkü tek yapan gazete Cumhuriyet'ti ve o bölgede etkin olarak çalışan başka da bir yayın organı yoktu.
Diğerleri sadece askeri açıdan meseleyi değerlendiriyorlar, belli bir dönem sıkıyönetimin, sonra da olağanüstü halin açıklamaları ile yetiniyorlardı. Ki bu sıkıyönetimin, OHAL'in açıklamaları, zaten haber dili olarak dilimize yerleşti. "Ölü ele geçirildi", "Sıcak temas sağlandı" gibi haberciliğimize giren deyimler de o dönemlerden kalma resmi bildirilerin anlatımlarıdır.
Halkın başına gelenler açısından, yaşanılanların en sivri yanıydı Yeşilyurt. Bu haber, savaşın tırmandığı sonraki süreçte yapılsaydı, ya gazeteye girmezdi, girse bile çok fazla ilgi çekmezdi. Çünkü bunun arkasından üç milyona yakın insanın köylerini boşaltmak var. İnsanları yok etmek var, gözaltında kaybetmek var. Onlar arasında bu gürültüye gidebilirdi.
Ve tabii biz o süreçte çok suçlandık. Hatta hiçbir araştırma yapmayan devletin Olağanüstü Hal Bölge Valisi gibi, Özel Kuvvetler Komutanlığı gibi güçleri, bizi PKK'lı olmakla suçladı bu haberi yayınladık diye. Oysa, gerek ulusal yargıda ve gerekse uluslararası yargıda beş yıl süren aşamadan sonra bizim haklı olduğumuz, haberimizin doğru olduğu onaylanmış oldu."
- Şu an yazdığın gazetede en dikkatli ve en fazla okunan yazar olarak biliniyorsun. Bu, okurun sende diğerlerinden farklı özellikler bulduğunun da bir göstergesi. Celal Başlangıç, nasıl çalışır ve haber yaparken nelere dikkat eder?
"Bölgede halkın yaşadığı sorunları yansıtan çok az gazeteci var. Çok az gazete var. Ve tabii bu 17 yıllık süreç içinde böyle bir kaynak oluştu. Kim yazar bunu, deyince kendiliğinden bir miktar akmaya başladı. Tabii bir de ben, mümkün olduğu kadar dolaşıp insanlarla beraber olmak, sorunları gidip yerinde görmek gibi bir çaba içerisindeyim.
Zaten bölgede sorunlar o kadar çok ki. Bir yanıyla yağıyor. Çünkü devlet görevlileri sağolsun, bu konuda gazetecileri malzemesiz bırakmamak için ellerinden geleni yapıyorlar. Ve o kadar akıl almaz olaylar geliyor ki karşınıza, artık bunu da yazayım mı, yazmayım mı diye düşünmeye başlıyor insan. Çünkü çok komik örnekler gelişmeye başladı."
-Mesela ?
"Evvelden, güvenlik görevlilerinin birtakım uygulamaları PKK ile yaşanan savaşın arkasında gölgeleniyordu. Ve savaş koşullarında onlar önemsenmiyordu. Oysa şimdi, PKK aradan çekilince halkla güvenlik güçleri karşı karşıya kaldı.
Şimdi ne diyelim. Mesela iki tane genç İdil'de Medya TV spikerini taklit ederek kendi görüntülerini çekiyorlar. Bunlar tutuklanıp cezaevine gönderiliyorlar.
Böyle komik olaylar yaşandı. Mesela 23 Nisan için öğrencilerine Batman'da diloyloyu öğreten bir öğretmen tutuklanabiliyor. Üstelik diloyloy, devlet halk dansları topluluğunun da oynadığı bir oyundur. Eğer savaş sürseydi, bunlar o savaşın kendi hay huyu içersinde kaynardı ve birtakım devlet görevlileri kendi yaptıklarını o savaş koşullarının arkasına saklayabilirlerdi."
- Senin gazetecilik serüvenin önce muhabirlikle başlıyor. Sonra Cumhuriyet'in Adana temsilciliği ve ardından da yazı işleri müdürlüğü, ondan sonra Evrensel'in yayın yönetmenliği ve daha sonra da yeniden muhabirlik. Gazeteciliğin her aşamasında çalıştın. Bunlardan hangisi sence daha önemli ve keyifli?
"Valla tabii aslolan muhabirliktir. Çünkü gazetelerde yazı işleri müdürlüğü, yayın yönetmenliği çok daha genele dönük ve araziden insanı kopartan, soyutlayan şeyler. Daha çok, içeriye kapanıp, masa başı çalışması yapmayı gerektiriyor.
Oysa ben, iyi bir muhabirliğin, etkin bir gazete için ciddi bir katkısı olduğuna inanıyorum. Gerçi bu son dönemlerde göz ardı edilen ve unutulan bir süreç. Ama bence, tekrar canlanacak ve iyi muhabirlik tekrar Türkiye'nin gündemine yerleşecek."
(NA)