PKK açıklamasını bianet'e "Abdullah Öcalan'ın özgürleşmesine endekslenmiş bir tepki" olarak değerlendiren Ekinci, PKK'nin kararının "Kürt sorununun demokratik çözümüne karşı çıkan neo-faşist gruba dolaylı yardım" sağlayacağını düşünüyor.
Kürtleri, başbakana ve hükümete yeterince destek vermemekle eleştiren Ekinci'ye göre Kürtlerin yapacağı şey "hükümetin açılımına destek" verecek bir etkinlik ve çaba içine girmek ve "neo-faşist hareketi geriletmek" olmalı.
Geçtiğimiz Pazar Ülkede Özgür Gündem gazetesinde yer alan habere göre PKK'den Duran Kalkan, "Bir yandan herkes örgütlenmeli, örgüt çalışmasını yürütmeli. Kendi iradesiyle işlerini yürütmeli, devletten kopmak gerekir, Türkiye'den de kopulabilir. Onların Kürt toplumuna artık verecekleri bir şeyleri kalmamıştır" demişti.
"Söz bitti, sıra eylemde" diyen Kalkan, "Kürt hareketinin imha edilmek istendiğini" iddia ederek, halktan direnişe geçmesini istemişti.
Kalkan'ın açıklamalarını Ülkede Özgür Gündeme değerlendiren siyasetçiler ve sivil toplum kuruluşları temsilcileri de "devletten çözüm için adım atmasını" istemişlerdi.
Türkiye İşçi Partisi (TİP) eski milletvekili ve "silahlar sussun çatışmalar dursun" barış çağrısının imzacılarından doktor Tarık Ziya Ekinci'yle Kalkan'ın açıklamalarının ne anlama geldiğini, kısa vadede ne gibi sonuçlar doğurabileceğini ve Kürtlerin yaşamı üzerine olası etkilerini konuştuk.
PKK'nin "Türkiye'den kopulabilir" açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
İsabetsiz bir karardır. PKK'nin kalkıp böyle bir karar almış olması doğrudan doğruya neo-faşist gruba ("kızıl elmacılar"a) dolaylı yardım sağlar. Kürtlerin yapacağı şey hükümetin açılımına destek verecek bir etkinlik ve çaba içine girmek ve neo faşist hareketi geriletmek olmalıdır. Bunun yapılmamış olmaması bir talihsizlik.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "Kürt sorunu tanıyoruz geçmişte Kürtlere büyük haksızlık yapılmıştır, telafisi gerekir," sözü son derece önemli. Keza Meclis Başkanı Bülent Arınç'ın aynı doğrultuda yaptığı açıklamalar da.
Burada hükümetin ve başbakan karşısında güçlü bir hareket var. "Kızılelma ittifakı"na bir yanıyla Cumhuriyet Halk Partisi de (CHP) destek veriyor. Emekli generallerin Kürt sorunun çözümü konusunda tepki gösterecekleri ifadesi basında yer aldı. Demirel Milli Güvenlik Kurulu'nun (MGK) 24 Ağustos kararının hükümete karşı yapılmış zarif bir darbe olduğunu ifade etti.
Bütün bunlar göz önüne alındığında hükümetin elinin kolunun bağlı olduğunu görüyoruz. Hükümete olanak tanımak, serbestçe davranmasının önünü açacak biçimde politika izlemek gerekiyor. Kürtler hükümete ve başbakana yeterince destek vermediler.
Ancak karşı cephede hükümeti sıkıştırmak isteyen güçler neo faşitler hükümeti tehdit etmiş ve kendi istekleri doğrultusunda hükümetin geri adım atmasını sağladılar.
Türkiye'de son dönemde yaşanan gelişmeler ışığında PKK'nin bu kararını gerektirecek bir durum var mı?
Bu kararı PKK verdi bu soruyu onlara sormak lazım. Benim değerlendirmem hükümetin elinin kolunun serbest bırakılmasını sağlayacak bir politikanın izlenmesi doğrultusunda. Bu yapılmamıştır, alınan kararın hatalı olduğunu düşünüyorum. Ama niye almışlar onları bu duruma sokan nedir? El altından gizli görüşmeler mi var ben onu bilemem tabi.
PKK'nin bu kararının Kürtlerin yaşamına ne gibi etkileri olur?
Bugün PKK Doğu ve Güneydoğuda ağırlığı olan bir hareket. PKK'nin böyle bir karar almış olması demek Kürtlerin de artık devletten umutlarını kesmiş olması anlamına gelir. Onlar da bu yola imale edilmiş olabilirler.
Bunun kısa vadede ne gibi sonuçları olur?
PKK'nin açıklaması top yekun bir savaş çağrısıdır. Top yekun savaş çağrısı karşısında topyekun savaşı bulacaktır. Şimdiye kadar ısrarla ileri sürülen "Kuzey Irak'tan girişler oluyor ve biz bundan büyük zararlar görüyoruz. Uluslararası hukukun bize tanıdığı imkanlardan yararlanmak mecburiyetinde kalacağız" gerekçesi hayat bulabilir. Türkiye'nin her şeyi göze alarak Kuzey Irak'a girmesi gibi bir sonuç çıkabilir ortaya.
Yaşanan gelişmeler içinde bugünkü Radikal gazetesinde yer alan Bush'un Barzani'ye ABD'ye davet etmesini de dikkate almak lazım. Bush, Kürdistan Başkanı Barzani'yi bağımsızlığa giden özerk bir kuruluş gibi davet ediyor ve görüşmeyi planlıyor.
PKK'nin aldığı kararın bununla bir paralelliği olduğu söylenebilir mi?
Öyle bir paralellik kurmak istemiyorum. Bu aşamada ne Barzani'nin ne de Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) PKK'nin üzerine gideceğine ihtimal veriyorum. Türkiye bu top yekun savaş çağrısı karşısında, top yekun savaşa karar verdiği anda, ABD'yi karşısına almak zorunda kalacaktır. Ve onu da yapacaklar gibi geliyor bana.
Türkiye'nin bir Kürt devletinin ortaya çıkmasına bir Kürt hükümetinin ilan edilmiş olmasına tepki göstermesiyse son derece yanlış bir tavır Türkiye'nin menfaatleri açısından. Çünkü öyle bir oluşum Türkiye'den başka dünyayla hiçbir bağlantısı olmayacak bir oluşumdur. Ticareti, Türkiye üzerinden olacaktır, ekonomisi ve kültürel yaşamı Türkiye'ye bağımlı olacaktır. Hatta eğitimini geliştirmek de Türkiye üzerinden olacaktır. Türkiye'nin bir eyaleti olmak zorundadır.
Bu kadar geniş imkan sağlayabilecek olan bir statünün Türkiye tarafından reddedilmesi karşı çıkılması kanımca çok yanlıştır. Türkiye'nin onlarla iyi ilişkiler içine girmesi Türkiye'de Kürtler üzerinde olumlu etki yapar. Ama Türkiye düşmanca tavrını sürekli sürdürüyor. Hangi akıl hangi mantıkla bunu sürdüğünü de anlayamıyorum.
Peki çözüm ne olmalı?
Türkiye bugün başbakanın yaptığı açıklama çerçevesinde adım atarsa ve AB'nin öngördüğü ilkeler çerçevesinde imzalamakla yükümlü tutulduğu Evrensel Azınlık Hakları Bildirgesi, Birleşmiş Milletler (BM) İkiz Sözleşmelerini, Avrupa Azınlık Hakları Sözleşmesi gibi belgeleri imzalarsa hem Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) nezdindeki itibarını yükseltecek, Kürt sorunun AB'de bir sorun olmaktan çıkmasını sağlayacak hem de Türkiye'nin elini rahatlatacaktır. Bunun yanında da bir genel af çıkarsa bence "Kürt sorunu" tamamen ortadan kalkmış olur, sorun diye bir şey kalmaz. Gelecekler politikayla uğraşacaklar gelsin uğraşsınlar.
Son dönemde PKK'den ve Kürt hareketinden gelen açıklamalarda Öcalan'a vurgu yapılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu vurguların temelinde Öcalan'ın özgür kalıp politika yapabilmesi yatıyor. Öcalan yakalandığı zaman "Ben Türkiye'ye hizmet etmek istiyorum, ben demokratik cumhuriyeti gelişmesi kökleşmesi ve köklü bir demokrasinin yerleşmesi için çaba göstereceğim bana bu imkan tanınsın," dedi. Şimdi ona bu imkanı tanıdığınız anda ben gerçekten inanıyorum Türkiye'deki demokrasi mücadelesine etkin bir biçimde katılacaktır ve devletle işbirliği içinde olacaktır.
Öcalan önceki açıklamalarıyla Kalkan'ın açıklamaları arasında bir çelişki yok mu?
Öcalan'ın umudu kalmadı artık. Bir defa yukardan gelen baskılar karşısında hükümet ciddi önlemler aldı. Temasını kesti, avukatların görüşmesine engel oldu, avukatlar hakkında dava açtı bir sürü soyutlama politikası izlendi. AİHM'nin yeniden yargılanma kararını kendisi değişik biçimde yorumlayarak yeniden yargılanmasına olanak vermedi.
Bütün bunlar Öcalan'da bir umutsuzluk yarattı. "Artık bu kapılar kapanmıştır, benim için kurtuluş umudu kalmadı, benim çıkıp politika yapmak, önceden vaat ettiğim gibi demokratik cumhuriyete katkıda bulunmak gibi bir imkanım kalmadı. Ben burada ölüme mahkum oldum" yargısına vardı. Bunun üzerine de yeniden silahlı mücadelenin başlamasına karar verdiler. Kalkan'ın açıklamaları Öcalan'ın özgürleşmesine endekslenmiş bir tepkidir.
Devlet bütün bunlar karşısında ne yapmalı?
Umut ederim Türkiye'de devlete egemen olan ya da devlet benim diyen, devlet adına konuşan kurumların akıllıca davranabilmeleri ve Türkiye'nin geleceğini Kürt sorunuyla ipotek altına almamalıdır. AB'ye rahatça girebilmesini sağlamak Türkiye'de demokrasinin önünü açmak ve Türkiye'de herkesin eşit şekilde eşit haklara sahip olarak demokrasi mücadelesine katılmasına yardımcı olacak bir zemini hazırlamalıdır.
Türkiye'yi yönetenlerin biraz duygularından sıyrılmaları ve geçmiş hatalı politikaları yeniden gözden geçirmeleri ve onun muhasebesini yapmaları gerektiğine inanıyorum. (KÖ/EK)