Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İzmir Konak Belediye Başkanı Adayı Sema Pekdaş, “Belediyeler bir yurttaşlık okulu olmalı” diyor. Gezi süreciyle doğrudan demokrasinin önemi ve eksikliğinin ortaya çıktığını ifade ediyor.
Sema Pekdaş kimdir?1957, Burdur doğumlu, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu. 1987’den beri İzmir Barosu’na kayıtlı olarak avukatlık yapıyor, iki dönem İzmir Barosu başkanlığını yürüttü. 1992-1997 döneminde İzmir Büyükşehir Belediyesi ‘nde meclis üyesiydi. İnsan Hakları ve Kadının İnsan Hakları mücadelesini yapan çeşitli sivil toplum örgütlerinin yönetimlerinde yer aldı. |
İki dönem İzmir Barosu başkanlığı yapmış olan Pekdaş, kadın hareketinden geliyor. “Kadınların güvende hissettikleri sokaklar yaratacağım. Tüm sorunlarımızı kadın dayanışmasıyla çözeceğimizi biliyorum. Bu nedenle, ben sadece sorunları içeriden bilen biri olarak kolaylaştırıcı olacağım” diyor.
Sema Pekdaş’la Konak’ı, yerel yönetim anlayışını, kadın dayanışmasını ve Gezi’yi konuştuk.
Önce Konak ilçesini biraz tanıyalım. Konak’ın İzmir için önemi nedir?
Konak, İzmir’in kalbidir, merkezidir, tarihidir. Türkiye’de ne kadar sosyal doku ve katman varsa, birebir karşılığı Konak’ta vardır. Romanlar, Kürtler, Aleviler, Makedon göçmenleri, Balkan göçmenleri… Yani küçük bir Türkiye gibi. İzmir’in en zengin mahalleleri de en fakir mahalleleri de buradadır.
113 mahallesi var. Gerçek nüfusu 400 bin ama gündüz nüfusu 2 milyona yakın. Çünkü işyerleri, eğlence merkezleri, oteller burada. Yani İzmir’in de en canlı bölgesi. Kendi nüfusunun 3-4 katı bir nüfusa hizmet vermek zorunda.
Belediye başkanı seçilirseniz, nasıl bir yerel yönetim çerçevesi sunacaksınız Konak’a?
Günümüzde temsili demokrasi krizde ve biz homojen toplumlarda yaşamıyoruz. Bu nedenle yurttaşların söz ve karar süreçlerine doğrudan katmayı hedefleyen ve tüm toplulukların hak ve varlıklarına yönelik bir demokrasi anlayışı ortaya koymamız gerekiyor. Gezi süreci de bize bunu öğretti, doğrudan demokrasinin erdemlerini gösterdi.
Belediyeler bu anlamda bir yurttaşlık okulu olmak durumundadır, doğrudan demokrasiyi hayata geçiren mekanizmalar üreten birimler olmalıdır. Biz Konak’ı beraber düşünme, beraber yönetme sözü veriyoruz. Doğrudan demokrasi ile hem sorunları dile getirelim hem çözümün parçası olalım.
Yeşil bir Konak hedefliyoruz. Kaldırımları işgal edilmemiş bir Konak, sokakları hanımeli, yasemin kokan bir Konak yaratabiliriz. Çocukları düşünen, engellilerin eve kapanmadığı, özgürce yaşadığı bir Konak istiyoruz.
İzmir’de biz korunan bir tarihsel mekanda da yaşıyoruz. Tarihten gelen değerlerin günümüz üslubuna uygun olarak yeniden kazandırılması gerekir.
Katılımcı bütçe uygulaması istiyoruz. Kendi bütçesinin hazırlanmasına doğrudan katkı koyan insanların kente ilişkin sorumluluğu ve aidiyetinin çok daha fazla artacağı da bir gerçek. Kentin ilerlemesini böyle sağlayabiliriz. Sadece başkanın düşündüğü, planladığı bir kent gelişmez. Bizim ihtiyacımız halkın belediyesini yönetmek olmalı.
Bizim belediye olarak görevimiz iyi uygulayıcı olmak. Şehre yönelik bütüncül politikaların belirlenmesini ve uygulanmasını sağlamaktır.
Yurttaşların dezavantajlı gruplarla empati kurmasını sağlamak da görevimiz. Bizim dışımızdaki insanlar gibi düşünmeyi, kendimizi onların yerine koyduğumuz sürece yurttaş, sorumlu birey oluruz.
Ve ben kadın hareketinden gelmiş biri olarak, kadınların şehri Konak’ı yaratmak mümkün müdür, diyorum.
Konak’ın hiç kadın bir belediye başkanı olmuş muydu?
Hayır.
Peki o zaman Konak’a kadın bir belediye başkanı gelmesi nasıl bir fark yaratacak?
Kadın hareketinin ve insan hakları mücadelesinin içinden geliyor olmanın benim için avantaj olduğunu düşünüyorum. Öncelikle hegemonik bir değil, demokrasinin dilini kullanacağım. Her yerde söylediğim gibi, kadınlara yönelik pozitif ayrımcılık olacak. Tüm dezavantajlı gruplara yönelik ayrıcalık olmak zorundadır. Eşit olmayan kişiler, kurumlar arasında eşitliği savunmak eşitsizliği sürdürmek demektir.
Kadınların güvenli bir şehirde yaşadıklarını her zaman hissetmeleri lazım. Kadına şiddet bu kadar artmışken, bir belediyenin yapacağı çok şey vardır. Şiddet konusunda kurumlar arası koordinasyonu sağlamak, mekanizmalar yaratmalıdır. Mesela alınan koruma kararları uygulanmıyor, yetersiz kalıyor.
Peki bu korumayı başka türlü de yapabilir miyiz? Evet. Bir mahalle dayanışması, bir kadın dayanışması yaratarak bu korumayı sağlayabiliriz. Şiddet gören bir kadını korumak, o mahallelinin görevidir. Kadın şiddete uğradığında muhtara, kadın dayanışma ağına, mahalle meclisine sürekli ulaşabilmeli. Biz de bir araya gelip, karakoldan polisi getirerek, kendimiz giderek, zabıtayı götürerek burada bir koruma kararı var diyebiliriz.
Bu mahalle dayanışması aynı zamanda bir mahalle mutfağı, bir mahalle kreşi sağlayabilir mi, bunu da deneyeceğiz.
Kadınların çoğu geçici işlerde çalışıyor. Ciddi bir istihdam sorunu var. bu sorunu belediyeyle aşmak mümkün değil ama belediye istihdamı kolaylaştırıcı tedbirler alır, destek politikaları üretir.
Ayrıca sokakları aydınlık bir Konak istiyoruz. Kadınların gençlerin her saatte sokağa çıkabilmesi için aydınlık sokaklar önemli. Karanık sokaklarda suç işlenir, kadınlar evden çıkamaz.
Tüm bu sorunları kadın dayanışmasıyla çözeceğimizi biliyorum. Bu nedenle, ben sadece sorunları içeriden bilen biri olarak kolaylaştırıcı olacağım.
Seçim kampanyanız nasıl gidiyor? Medyadan takip ettiğimiz kadarıyla Konak’ta biraz gerilimli bir ortam var.
Çok gerilimli bir ortam var. Bu seçim sürecinde de gördük ki, kadın aday olunca herkesin size karışma, söz söyleme hakkı varmış gibi oluyor. Katkıda bulunmanın önemine inanıyorum ama burada bahsettiğim tahkir etmeye yönelik davranışlar. Ben politika yapan insanların kamusal figür oldukları için ciddi sorumlulukları olduğunu, rol model olduklarını da düşünüyorum. Hegemonik bir erkek dilinin siyaset için ne kadar zararlı olduğunu gördük.
Seçim sürecinde en çok yıpratılmaya çalışılan adaylardan oldum ama beni çekmek istedikleri düzeysizliğe hiç düşmedim. Benim sorumlu bir dille yerel yönetimin aslında ne olduğunu anlatmam farkı ortaya çıkardı. Belki de bu nedenle hem kendileri hem üslupları saldırganlaştı. Sevindirici olan bu üslubun karşılık bulmaması.
Türkiye’nin artık farklı bir diller politika yapmaya kapı aralaması lazım.
Gezi sürecinde çok aktif olarak hak savunuculuğu yaptınız. Gezi’de yaşadıklarınız, gördükleriniz, edindiğiniz deneyimler yerel politikalarınızı nasıl etkileyecek?
Benim adaylık sürecim de aslında Gezi’yle bağlantılı oldu. Orada ortaya çıkan başka bir enerji vardı, bizim sorumluluklarımız vardı ve öğrendiklerimiz vardı.
Dolayısıyla benim için bu bir sorumluluk. Biz çocuklarımızı, gençlerimizi kaybettik, gözlerini kaybeden, yaralanan, tutuklanıp özgürlüklerinden mahrum kalan insanlarımız oldu. Bizim onlara karşı bir sorumluluğumuz, borcumuz var. Onlar bir yerel demokrasi mücadelesi verdiler, bu demokrasi için biz bedel ödüyoruz, dediler.
Gezi, bize doğrudan demokrasinin önemini, özellikle yerel yönetimlerde denenmesi gereken bir model olduğunu öğretti. Biz de böyle bir Konak’ı düşlüyoruz ve gerçekleştireceğiz. Bunun mekanizmalarını yaratmak için çalışacağım. (ÇT)