Ordunun üst kademeleri doğal olarak hükümet üyeleriyle muhatap olurken, merkezden uzaklaştıkça bayramlarda, resmi törenlerde kurulan protokol sıraları önem kazanmaya başlıyor.
Son günlerde yaşadığımız iki örnek aydınlatıcı olabilir.
Genelkurmay Başkanlığı Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetine taleplerini bir "sanal muhtıra" yla iletirken, 9. Kolordu Komutanı Korgeneral Nejat Bek Erzurum'da katıldığı 19 Mayıs kutlamaları sırasında "hiçbir yerde Türk bayrağı yok" diyerek vali, vali yardımcısı ve belediye başkanını "fırçaladı".
Farklı alanlarda istekler
Hükümet cevap olarak ordunun kendisine bağlı olduğunu belirtirken, televizyonda göründüğü kadarıyla Erzurum valisi ve belediye başkanı pek ses çıkaramadı.
Bir süre sonra itfaiye ekipleri AKP'li belediye başkanını kastederek "Bu bayram demek onların bayramı değil. Bir tane Türk Bayrağı yok şehirde" diyen Korgeneral Bek'in emrini yerine getirerek kentin caddelerini Türk bayraklarıyla donattı.
Bu ilk muhtıra olmadığı gibi ilk protokol gerginliği de değil şüphesiz.
Mesela geçen yıl 30 Ağustos kutlamalarında Garnizon Komutanlığı'ndaki protokol ziyaretine katılan Demokratik Toplum Partili (DTP) belediye başkanı "yetkililerce" sıradan çıkartılmıştı.
Kürt sorunundan tekrar şeriat hassasiyetine geri dönersek, 2003'te, AKP iktidarının ilk 23 Nisan bayramında yaşanan "türbanlı eşler Meclis'teki resepsiyona gelmesin" mesajı da önemli bir iletişim tekniği olarak hatırlanıyor.
Kaba kuvvet de kullanıldı
Biraz geriye doğru gidersek siyasi içeriği olmayan adli vakalara da rastlamak mümkün: 2001'de Tuğgeneral Kazım Usta, yeni Manisa valisi için düzenlenen törende protokolde belediye başkanıyla aralarına girmeye çalışan ANAP İl Başkanını iterek "Defolun gidin" demişti.
Aranırsa daha pek çok örnek bulunabilir. Sivil-asker ilişkilerinde yaşanan "üst düzey" gerginlikleriyse zaten kimse unutmuyor: 1960, 1971, 1980 ve 1997 yılları herkesin ezberinde.(EÜ/AÖ)