Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) İstanbul Milletvekili Nimet Baş'ın başkanlığındaki komisyona 28 Şubat ile ilgili konuşan Hasan Hüseyin Ceylan, 28 Şubat kararlarının altında dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan'ın imzasının bulunmadığını söyledi.
28 Şubat döneminin siyasetçilerinden Ceylan, medyanın o süreçte oynadığı rolün, 28 Şubat'ın planlı yapıldığını gösterdiğini ifade etti.
Dönemin Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni, gazeteci Ergun Babahan da komisyonda 28 Şubat'la ilgili konuştu.
Gazetenin sahibi Dinç Bilgin'in ilk başlarda büyük sermaye grupları tarafından kabul görmezken, 28 Şubat sürecinde TÜSİAD çevrelerince kabul görmeye başladığını dile getiren Babahan, o dönemde Bilgin'in dövize endeksli yüklü borçlarının olduğunu, kamu bankalarıyla iş yapmaya başladığından siyasetle çok daha yakınlaştığını söyledi. Ayrıca, "Andıç" haberinde kendisinin de sorumluluğunun bulunduğunu ifade etti.
"Ahlaki sorumlusu Demirel"
İstanbul Ticaret Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Erdoğan, 28 Şubat'ın ahlaki sorumlusunun, dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel olduğunu söyledi. Erdoğan, "Türkiye'deki darbeler aslında rejimin orijinal halinin restorasyonuna yöneliktir'" dedi.
"Militan demokrasi" kavramı ile istenmeyen partilerin tasnif edildiğini dile getiren Erdoğan, bunda medya ve üniversitelerin de ayıbının bulunduğunu belirtti.
Komisyonda konuşan Prof. Dr. Servet Armağan, 12 Eylül darbesi sonrası üç yıl süreyle akademisyenlik görevinden, 28 Şubat sürecinde ise Harran Üniversitesi rektörlüğünden uzaklaştırıldığını anlattı.
"Darbe, toplumu sürü haline getirir"
Prof. Dr. Doğu Ergil de de Türkiye'de yerleşik olarak bir darbe alt yapısının oluşturulduğunu, askerlerin zamanı geldiğinde bu alt yapıyı harekete geçirmek suretiyle darbe yaptıklarını savundu.
"Darbe denilen şey sadece mevcut iktidarı değiştirmek değildir. Darbecinin ezerek toplumu bir sürü haline getirmesidir. Darbeciler toplumu bir sürü haline getirdi. Bizim eleştirmemiz gereken budur. Buna üniversite de basın da alet oldu."
"İşten çıkarıyorum diyemedi"
Gazeteci yazar Uğur Dündar, komisyonda, en özgür gazeteciliği Bülent Ecevit'in başbakanlığı döneminde yaptığını söyledi.
"Refahyol hükümetinin ardından işbaşına gelen hükümetin Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz ve kardeşi Turgut Yılmaz'ın da hışmına uğramaktan kurtulamadığını" ileri süren Dündar, tek suçunun halkın gerçekleri öğrenme hakkına hizmet etmek olduğunu söyledi.
Star TV'den ayrılırken, Aydın Doğan'ın kendisine ''Seni işten çıkarıyorum'' diyemediğini, kendisinin mesleki ve kişisel özelliklerini sıraladığını anlatan Dündar, Doğan'ın kendisi yüzünden yeni bir ağır vergi cezasına uğramak istemediğini savundu.
Dündar, "Andıç, hazırlayanlar açısından, sahte belge düzenleyenler açısından gerçekten utanılması gereken, yüz kızartıcı bir durumdur" dedi. Dündar, komisyona Fethullah Gülen'in kendisine gönderdiği ve teşekkür içeren bir mektubu okudu.
"DİSK illegal olmakla suçlandı"
Dönemin DİSK Örgütlenme Daire Başkanı, CHP İstanbul Milletvekili ve aynı zamanda komisyon üyesi Süleyman Çelebi de 12 Eylül Darbesi Alt Komisyonu'nda konuştu.
Çelebi, 12 Eylül dönemindeki DİSK davasının, sanık sayısı itibariyle dünyanın en kapsamlı davalarından biri olduğunu söyledi. Çelebi, bu davada DİSK'in "Anayasal düzeni yıkmakla" suçlandığını ve illegal bir örgüt olarak tanımlandığını ifade etti.
12 Eylül öncesinde Kenan Evren ile görüşmek için randevu talep etiklerini, ancak taleplerinin kabul edilmediğini anlatan Çelebi, ''Biz kendisine, olası bir müdahalenin ülkeyi karanlığa götüreceğini anlatmak istemiştik. O dönemde biz demokrasi mitingleri düzenlemeye karar vermiştik. Mitinglerimizden biri de 12 Eylül'de olacaktı, ancak darbe yapıldı" dedi.
"ABD'nin etkisi olmadı"
Dönemin Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı İlter Türkmen de 12 Eylül darbesiyle ilgili konuştu. Kısa bir süre sonra Dışişleri Bakanlığı görevine getirildiğini söyleyen Türkmen, öncelikli amaçlarının, Türkiye'nin, Avrupa Ekonomik Topluluğu'ndan uzaklaşmamasını sağlamak olduğunu ifade etti.
Türkmen, "Türkiye, darbe döneminde dış siyasette nasıl bir bedel ödedi?" sorusuna, "Hiçbir bedel ödemedi. Demokrasinin gelmesi konusunda baskı yapıyorlardı ama Avrupa'yla resmi ziyaretlerimiz, temaslarımız devam ediyordu. Bizi iyi karşılıyorlardı" dedi.
ABD'nin, Türkiye'deki darbe konusunda etkili olduğu yönündeki iddiaların da "şehir efsanesi olduğunu" savundu.
"Medyanın tamamen suçlanması doğru değil"
Gazeteci Yazar Hüseyin Gülerce, 28 Şubat sürecinde Zaman Gazetesi olarak, darbe olmaması için tansiyonu aşağıya çekmeye çalıştıklarını belirterek, "Medyanın 28 Şubat'taki rolünden dolayı mesleğimden utandım" dedi.
Gülerce, o dönemde ABD Dışişleri Bakanlığı'nda Refahyol hükümetinin nasıl düşürüleceğinin tartışılığını ifade etti.
Silahlı kuvvetleri, kurum olarak cuntacılardan ayırt etmek gerektiğini dile getiren Gülerce, "Medya ile iktidar böyle dönemlerde sarmaş dolaş olmuşlardır ama herkes böyle değildir. Mesleğinin hakkını veren insanlar vardı. Medyanın külliyen suçlanması da doğru değil. Medya da Türkiye'nin demokratikleşmesine yardımcı olmuştur" dedi.
"Medya güçlünün yanında hizalanır"
Gazeteci Yazar Ahmet Hakan Coşkun, "28 Şubat'ta direnen bir televizyon kanalının görünen yüzü olarak ithamlara maruz kaldım ama bugün de kalıyorum" dedi.
"Medya güçlünün yanında hizalanır. O dönemde de öyleydi, bu dönemde de böyle. Yargımız, üniversitelerimiz, bürokrasimiz, güç kimdeyse onun yanında hizalanırlar."
28 Şubat'ın medya tarafından askerlerin kışkırtılmasıyla olmadığını belirten Coşkun, "Askerler zaten kışkırmış durumdaydılar. Bu işi onlar başlattılar" diye konuştu.
Gazeteci Yazar Avni Özgürel de düne göre azalmış olmasına rağmen ''Türkiye'de artık darbe olmaz'' denilemeyeceğini, ''her an her şeyin olabileceğini'' söyledi.
"AK Parti iktidarı döneminde sermaye yapısı değişti, siyasi yapı değişti, yargıda önemli değişiklikler oldu. Ancak Türkiye'de bu medya yapısı değişmiyor."
"Eşi başörtülü olanı savcı yapmıyoruz"
Eski Saadet Partisi Genel Başkanı Recai Kutan, Türkiye'de darbe geleneğinin Osmanlı döneminde başladığını ve 28 Şubat'a kadar devam ettiğini belirterek, "Umut ediyorum ki artık darbeler dönemi sona erecektir" dedi.
Kutan, bütün askeri darbelerde en büyük zararı Türk Silahlı Kuvvetleri'nin gördüğünü söyledi.
Dönemin Yozgat Cumhuriyet Başsavcısı Reşat Petek, komisyonda yaptığı konuşmada, HSYK üyesi Hüseyin Demiröz'ün kendisine, "Bundan sonra eşleri başörtülü olanları başsavcı yapmıyoruz" dediğini aktardı.
"Benim eşim başörtülüydü. Demek ki daha önceden bu bilgi edinilmiş. Kendisi, 'Benim annem de başörtülü ama bizden bunu istiyorlar' diyerek, apoletlerini gösterir gibi omzunu gösterdi."
Petek, bir süre sonra emekliye ayrılmak zorunda kaldığını söyledi.
Eski Ankara DGM Savcısı Talat Şalk da DGM'lerin tamamen hukuka bağlı bir şekilde hareket etiğini, hakkında delil bulunmayan hiçkimse hakkında dava açılmadığını ileri sürdü.
"12 Eylül, 24 Ocak için yapıldı"
DİSK Genel Başkanı Erol Ekici de 12 Eylül darbesinin, hem Ortadoğu'da ABD'nin ayağı yere sağlam basması hem de 24 Ocak kararlarının hayata geçirilmesi için yapıldığını söyledi.
DİSK'in 12 Eylül sürecinde en çok mağduriyet yaşayan örgütlerin başında geldiğini anlatan Ekici, "demokrasi, hak, hukuk diyen birinin darbenin hiç bir çeşidini savunamayacağını" vurguladı.
28 Şubat-27 Nisan Alt Komisyonu'na konuşan eski DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel de bugüne kadar hiçbir darbeyi tasvip etmediğini söyledi.
Yüksel, Merve Kavakçı'nın türbanla TBMM çatısı altında yer almasının yasalara aykırı bulduğu için soruşturma açtığını, TBMM Başkanlığı'ndan milletvekilliğinin düştüğüne ilişkin yazı gelmesi üzerine kendisini ifadeye çağırdığını ancak gelmediğini, bunun üzerine güvenlik güçleri ile akşam saatlerinde evine gittiğini, evde kimsenin olmadığını, başta milletvekilleri olmak üzere vatandaşların da toplanması ile oradan ayrıldıklarını kaydetti.
"Brifingte baskı yoktu"
Eski Diyarbakır Askeri Savcısı Ümit Kardaş, "12 Eylül'de Türkiye'ye deli gömleği giydirildi, hala o gömlekten çıkılmaya çalışılıyor" dedi.
Kardaş, Kürt sorununu silahsız ve barışçıl yollarla çözmek için çaba sarf eden bazı Kürt entelektüel derneklerinin olmasına karşın, darbe sonrası askeri yönetimin uyguladığı baskıya paralel olarak silahlı güçlerin de etkisini artırdığını söyledi.
Darbe ile birlikte gözaltı süresinin 90 güne çıkarıldığını, kendisinin savcı olduğu dönemde karşısına getirilen herkesin işkenceden geçirildiğini gördüğünü anlatan Kardaş, herkese yaş ve cinsiyet ayrımına bakılmadan işkence edildiğini açıkladı.
Eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, 28 Şubat'ta Genelkurmay brifinginde 'Şöyle hareket edin, olay budur' türünden bir baskıda bulunulmadığını söyledi.
Kanadoğlu, ''Keşke 28 Şubat, 27 Nisan olmasaydı. Herkes sorumlu olmalıdır. Kabahat sadece darbeyi yapanlar değil ona sebebiyet verenlerdir. Komisyon bunu da araştırmalıdır" dedi. (AS)