*Fotoğrafta, Ghazale Moghaddam'ın kelepçe dolayısıyla morarmış kolları görülüyor. Olay 8 Mart'ta olmasına rağmen kelepçe izleri halen duruyor.
“Türkiye’de biz mülteci kadınlara, ‘buradaysan yabancı kadınlar yaşa gibi’ diyorlar. Yani bizim üzerimizde her türlü hakkı kendilerinde görmek istiyorlar.
“İran’a gidersem de orada beni öldürürler. Ben İranlı kadınlar gibi yaşamak istemiyorum.
“Türkiye’deki kadınlar bana çok destek oluyor. Yan yana olmak bana kendimi güvende hissettiriyor”
Türkiye’de kaldığında “mülteci kadın olarak zorlukla yaşayacak”, sınır dışı edilip İran’a gönderilirse öldürülme ihtimali yüksek.
O, Ghazale Moghaddam. 8 Mart’ta Taksim’e giderken gözaltına alındığı için sınır dışı edilme ihtimali olan Moghaddam, “Yaşamak istiyorum” diyor.
İstanbul’a gelmeden önce Trabzon’da yaşamak zorunda kalan Moghaddam, “Trabzon’da cinsel saldırıya uğradığını, sonrasında İstanbul’a geldiğini belirterek, mülteci bir kadın olarak yaşamanın zorluklarına dikkat çekiyor.
Mülteci kadın olarak yaşamak
İzmir’de üniversite kazandığını ve Türkiye’de yaşamaya devam etmek istediğini söyleyen ranlı Moghaddam, süreci şöyle anlatıyor:
“3 sene önce İran’dan ayrıldım ve Türkiye’ye üçüncü bir ülkeye gitmek üzere mülteci olarak geldim ve uluslararası koruma aldım.
"İlk geldiğim yer Trabzon’du. Dil bilmiyordum, orada restoranda çalışmaya başladım. Kadın ve mülteci olduğum için hep erkek yöneticimin baskısını ve tacizci bakışlarını hissediyordum. Orada tecavüze uğradım. Bu adamla ilgili mahkeme uzaklaştırma kararı verdi. Sonra sığınma evine gittim.
"Orada daha dayanacak gücüm kalmadı, İstanbul’a geldim. 8 Mart’ta İstanbul Taksim’de kadınların basın açıklamasına giderken, sonradan komiser olduğunu anladığım biri beni durdurdu. Yanımda başka kadınlar vardı. Elimizde pankartları gördü, onlara baktı. ‘Pankartla yürüyemezsiniz’ dedi. Sonra bağırmaya başladı.
"Kollarımdaki kelepçenin izi halen gitmedi"
"'Bağıramazsınız' dediğimde 'pankartları bana vereceksiniz' dedi. Verdim pankartları. Diğer kadınları bıraktı fakat beni bırakmadı. Sen bir yabancısın” dediler. Beni gözaltı aracına koydular. “Orada da işkence vardı. Sürekli bağırıyorlardı. “Ben daha önce tecavüze uğradım kapalı bir yere 20 erkekle kalamıyorum beni buradan çıkarın” dedim.
"Çıkarmadılar. “Kapıyı açın” dedim. Açmadılar. Ben de camı yumrukladım, sonra beni Beyoğlu Karakolu’na götürdüler. Orada da başka bir kadın vardı. Hamileydi, o da benim gibi mülteciydi. Ona çok kötü davranıyorlardı. Kollarımdaki kelepçenin izi halen gitmedi. Kollarımı sıktılar. Işıklar hep açıktı.
"Bulunduğumuz yer çok soğuktu battaniye bile vermediler. Ertesi gün beni Geri Gönderme Merkezi’ne götürdüler. Sonrasında mahkemde karar vermek üzere beni merkezden salıverdiler. Ben bu ülkeden gitmek istemiyorum.
"İzmir'deki bir üniversiteyi kazandım. Ben burada yaşamak istiyorum. Benim ülkemde kadınları öldürüyorlar.
“İran'da üniverstide matematik okuyordum. Orada baş örtüsü açma eylemlerine katıldım. Ondan sonra olmadı o şekilde devam edemedim. Orada, düşüncelerim dolayısıyla baskı görüyordum.
"Orada benim gibi baş örtüsüne karşı mücadele veren kadınları öldürüyorlar. Kızları erken yaşta zorla evlendiriyorlar. Benim bir kadın olarak İran'da yaşama şansım yok. Türkiye'de de İranlı bir kadın olarak hep 'sen yabancısın' denilerek yaşama şansım var.
"Türkiye hükümeti hangi eşitlik diyor? Bir erkek ve bir kadın birlikte yüz metre koşabilir mi?' diyor ya... Kabil'deki adamların kadınların üzerine sopa ve taşlarla nasıl saldırdığını ve cesedini 100 metre ötede nasıl yere sürüklediğini hatırlıyoruz. Şimdi İran ve Afganistan sınırlarının ötesinde, Türkiye'de erkekler Mona Haydari'nin fotoğrafıyla bir metre yürümeye dayanamıyor."
İstanbul Sözleşmesi
“İstanbul Sözleşmesi bizim için gerçekten çok hayati bir sözleşme. Sözleşme’nin iptali en çok biz mülteci kadınları etkiledi.
“Ben gerçekten Türkiye'deki kadınlarla daha çok onlar çok saygı duyuyorum. Çünkü bizim hayatımız birbirimize bağlı. Türkiye'deki kadınlar ne kadar mücadele ederse sanki aynı zamanda bizim için de mücadele ediyor.
“Türkiyeli kadınlardan kadar o kadar çok destek aldım ki kadınlar, kadınlardan ve onları tabii ki hiç unutmam. Bu şekilde şunları devam edeceğiz. Devam etmeliyiz. Yani bizim mücadelemiz tabii ki birlikte olacağız. Yan yana olacağız.”
(EMK)