Yine acı sona bakın ki; hep sonuçlara bakıp muhakemeler yürütülüyor. Ama koparılan bütün gürültülere ve sahiplen(eme)melere karşın öyle anlaşılıyor ki bu hamur daha çok su kaldıracak. Belki de neden, diye sormamak gerek! Nedeni, soruyu soran önce kendine sormak zorunda da ondan...
Kadın, bu denli toplumun her düzeyinde var ve bu denli hayatın içinde var da, örgütlenmesi neden bu kadar yetersiz, cidden sorgulanmalı.
Çır-pı-nı-yor-lar
İşte Diyarbakır'a bakacak olursak Ka-mer, Dikasum, Selis var. Çır-pı-nı-yor-lar...Ama herkeslerin gözleri önünde işte ne kadar etkili olabiliyorlar ki, tabuları yıkmada!
Alışılagelmiş ya da tabu olmuş kör inan ve değer yargılarını kırmada erkek egemen toplumun erkek bakışı dışlayan desteklere ihtiyaçları var.
Son üç yüz yıl içinde doğuyu gezen gezginlerin tümünün üzerinde mutabakata vardıkları doğulu kadın profili belleklerde duruyor. İşte o gezginlerin söyledikleri: "Cümlesi beyaz çarşafa bürünüp, yüzlerinde kıl nikab, başlarında altın ve gümüş takye giyerler. Pa'yilerinde (ayaklarında) elbette çizme giyerler. Pâk, pâkize, eshab-ı namus, zêr û zîvere (altın ve gümüş) maliktirler. Diyarbekir ayanlarının takriri üzre şehirlerinde yüz kırk (140) kadar saray ve gayrî hanedan hamamları vardır. Zira, hatunları ehl-i perde, pesture ve ehl-i ırz olduklarından çarşı pazara çıkmayıp hamamlara giderler."
Lugatında "fahişe" olmayan dil
Yine bu anılan gezginlerin Kürtlerde "fahişe" sözcüğünü karşılayan bir sözcükle karşılaşmadıklarını belirtmeleri de boşuna olmasa gerek.
İşte o günlerden bu günlere taşınanlar. Bugün medyada yazılanlara bakılırsa yalnız Diyarbakır'da "fuhuş sektöründen" beslenen dört bin (4000) kadından söz ediliyor.
Bu sayıyı duyduğumda Diyarbakırlı olarak epeyce bir süre inanasım gelmedi. Ama gerçekti ve her gerçek gibi de her gün her sokak başında kendini doğruluyordu.
Nasıl mı? İşte intiharlar, ya da intihar süsü verilen/verdirilen "namus cinayetleri". Sonra da ardına sığındıklarımız. Elbette göç nedeniyle insanları yerinden, yurdundan eden ve de çözüm üretmeyen/üretemeyen adeta onları kentlerin varoşlarında kaderleriyle başbaşa bırakan politikalar baş suçludur.
Sadece kadınların değil
Ama bunun dışında sivil toplum örgütçülüğü adına, kamu adına, yerel yönetimcilik adına, birey haysiyeti adına yeterince duyarlı davranmayan bizler daha az mı suçluyuz?
Uğruna ölümlere gidip gelinen idealler için sürgünlere uğrayıp kentin varoşlarını mesken tutan kadın, acımasız çarkın argümanı, sonra da katledilmeye lâyık Öznesi oluyorsa işte o zaman bu halkın zedelenmiş ve illa ki de onarılması gereken gurur ya da onurundan söz edilmeli...
En sonunda yüreği yanan yine bir ana, öldürülen K'nin anası, "Bizim sorunumuz tüm kadınların sorunudur," diyordu çoğu kadın 500'e yakın insanın katıldığı kızının cenazesinde.
Aslında belki de kadınların değil, hepimizin sorunudur mu demeliydi, K'nin anası. (ŞD/NM)