Zeyneb Celaliyan, 2008 yılı ortalarında Kirmaşan kentinde PJAK üyesi olduğu iddiasıyla tutuklandı. 14 Ocak 2009'de çıkarıldığı Devrim Mahkemesi'nde idam cezası aldı. Kendisinden uzun süredir haber alınamamaktadır. Zeyneb, insanlık dışı uygulamalara maruz kaldığını belirttiği, adil olmayan adalet sürecini açıkladığı, tüm kadın ve insan hakları savunucularını kendisine desteğe çağırdığı mektubu ile dışarıya, sınırların ötesine seslendi.
Özgürlük kimden isteniyor?
Zeyneb Celaliyan'a özgürlük ve yaşam hakkı talebi kimden istenmektedir? Evrensel insan hakkı değerlerinin barışçıllığını arzulamak ne büyük bir iyi niyettir. Evrenselciliğin ideolojisinden adalet istemenin, bilgi teorisi açısından bir açıklaması vardır; ancak "ulusal güvenliği bozmaktan", "Allah düşmanı olmaktan" idam cezası alan Celaliyan'ın hak ve özgürlük mücadelesine katkısını arkamıza alan özgürlük alanları oluşturmak mümkün olacak mıdır? İran İslam Cumhuriyeti'nin serbestlik alanlarının inşası pek tabii kendi iktidar perspektifinden oluşmaktadır. Dolayısıyla serbestlik alanları yurttaşların haklarına değil her zaman geri alınabilen "Allah'ın inayetine" dayanmaktadır..2
Toplumsal mücadele veren kadınlar için, toplumsal kabul çok daha zor olmaktadır. Çünkü her otokratik yönetimde olduğu gibi İran için de kadınların her türlü varoluş biçimini hapseden düzen anlayışı sürmektedir. Kadınlar özgürlük mücadelelerini kendi kimlik ve varlık koşulları üzerinden vermektedirler. Kadın olmak ve yaşadığı coğrafyanın eşitsiz, yoksul, esir derin çelişkilerine yanıt üretme çabası, adalet arayışı "avukat" kadın Zeynep Celaliyan için neye karşılık gelmektedir? Adalet sisteminin işlettiği karar ile alınan idam cezası, kadınların boğazında taşıdığı ilmiğin yasallığıdır. Kadınlar barış, özgürlük isterken kuşkuya düşen bir sistemin düzen arayışı kadınların tarihinde yerini hep almıştır. Peki, biz kadınlar toplumsal mücadeleyi nasıl iktidarın terimlerinden bağımsız kılacağız? Zeyneb'e adalet isterken yabancılaşmadan tüm bu yadsıma dilinden kendimizi nasıl koruyacağız ve nasıl onu, kendimizi kurtaracağız?
Foucault'un ifade ettiği gibi toplumsal mücadeleyi adaletin terimleriyle düşünmektense, adaleti toplumsal mücadelenin terimleriyle nasıl vurgulamalıyız?3 Adalet dava ehliyetine sahip herkese aynı biçimde ve eşit olarak mı uygulanmaktadır? Mahkemeler fiilleri mi yargılamaktadır; kişileri mi, yoksa kişilerin içinde bulunduğu koşulları mı? Hükümlerini önyargısız mı vermektedir? Irksal ya da dinsel azınlıklar, kadınlar, yoksullar yargılandıkları ülkelere ve bu ülkelerde yasal olanı yasak olandan ayıran değerlere bağlı olarak farklı muameleler görmektedir.4
Bireyi devlet iktidarına karşı savunma zorunluluğu, "Sen Allah'ın düşmanısın. Çok yakında tüm Allah düşmanları gibi idam edileceksin" diyen mahkeme hakiminin ifadesinde çok daha karmaşıklaşmaktadır. Adalet sisteminin işleyişinde iddia edilen "netlik," "ölçülülük," soyut ahlak, din tasavvurunda dönüşmektedir. Üstelik oldukça modernist bir zeminde -adalet, yargı sisteminde- sertlikle dini gerekçeler ortaya konulmaktadır. Böylesi hibrit bir alanda Zeyneb özgürlüğüne nasıl kavuşacak? İdama hayır, derken ölçülü bir adalet istemek, sadece yedi dakika söz hakkı verildiğini bildirmek, avukatının dahi olmadığını vurgulamak daha sonrasında da "annesinden hatır istemesine" dahi engel olunduğuna duyduğumuz öfke hangi toplumsal uyanışın gerçekliği olacak?
Söylemin kuruculuğu
Irwin Howe, modernizmi, egemen üsluba bir ayaklanma, resmi düzene duyulan amansız bir öfke; ancak, her zaman için mücadele etmek ama tam anlamıyla zafer kazanmamak, sonra aradan bir süre geçince, kazanmamak üzere mücadele etmek zorunluluğu olarak tanımlamaktadır.5 Celaliyan'ı özgürlüğüne kavuşturacak olan söylemin kuruculuğu bu yüzden önemlidir. Celaliyan'ı idama götüren süreci sorgularken adaletin evrensel geçerliliğine duyduğumuz güveni de sorgulamak önem taşımaktadır. Öyle ki siyasal pozisyonlar ve müdahale stratejileri daha geniş bir bağlam arayışı ile özgürleşmeyi sağlamamaktadır.
Egemen iktidarın modern, kurumsal, "nötr" soğukluğu başta hak nosyonunu tanımlamakta, siyasal, sosyal, kültürel içeriğini belirlemekte ardından da dışlamaktadır. Son olarak Zeyneb için insan hak mücadelesi politikalarının sınırlılığı tartışılmazdır. Asıl olan tarihsel haklılıklar, bilgi teorileri, genel geçer kabuller gibi zorlayıcı kurumların keyfi sınırlamalarından çok daha ötesine bakabilmektir. Özgürlüğe giden her yolun aynı hassasiyetlerden geçtiğinden emin ezberler, formüller içinde yürütülen kampanya (d)umurları ile değil. Zeyneb Celaliyan ile birlikte, onun hatırı hatıraları ile "özgür hak" mücadelesi verilmelidir. Mevcut toplumsal hak mücadelelerinin dışladığı, yetemediği, yoksun bıraktığı alanları keşfetmek; "insan hakları" mücadele dilini yeniden yorumlamanın kolektif pratiği olacaktır. (YGY/SP)
*Yonca Güneş Yücel
* Hatır: Hutur'dan Düşünme ve akılda tutma akt.; Arif Hikmet Par, Osmanlıca Türkçe Sözlük, İstanbul: Serhat Yayınları, 1984, s. 134
2. Aşgar Şirazi, "İran İslam Cumhuriyeti'nde Sivil Toplumun İfadesi Olarak Karşıkültür,"Ortadoğu'da Sivil Toplumun Sorunları, Der. Ferhad İbrahim-Heidi Wedel, İstanbul:İletişim Yayınları, 1997, s. 165.
3. İnsan Doğası: İktidara Karşı Adalet Noam Chomsky ile Michel Foucault Tartışıyor, Çev. Tuncay Birkan, İstanbul: Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu Yayınları, 2005, s. 53.
4.Ahmed Othmani, Hapishanden Çıkış Dünyadaki Cezaevi Sistemlerinde Reform Mücadelesi, Çev. Işık Ergüden, İstanbul: Metis Yayınları, 2003, s. 47.
5. Richard Sennett, Otorite, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2.B., 2005, s. 58.