Bu satırları Fikret Karacan ağabeyi Saffet Alp'in ona 1968'de gönderdiği son mektuptan hatırlıyor ve bizlerle paylaşıyor.
Alp, 34 yıl önce 30 Mart'ta Tokat'ın Niksar İlçesine bağlı Kızıldere Köyü'nde öldürülenlerden. Karacan Cuma günü (30 Mart 2006) 78'liler Girişimiyle birlikte bilgi edinme hakkını kullanarak İçişleri Bakanlığı'na Kızıldere Katliamının aydınlatılması için dilekçe gönderdi.
Kimsenin ağzından ona dair kötü söz çıkmaz
"Onunla hatırladığım tek mutsuz anım bile yok. O hep en başarılı, en duyarlı, en insancıl olandı. İkimizin ailenin diğer fertlerine kıyasla özel bir ilişkisi vardı Her şeyi anlatırdık birbirimize.
"Bana hep yol gösterici oldu. O zamanlar sadece bana aydınlık geldiğini sanırdım onunla. Öyle değilmiş. Şimdi birileri çıkıp hakkında tek kötü söz etseler bütün dosyamı kapatır, evime giderim. Ama kimsenin söyleyecek kötü sözü yok, adım gibi eminim."
Karacan 53 yaşında, üç çocuk annesi. Kendisini "toplumcu ve insancı" olarak tarif ediyor. Çocuklarına dayılarıyla ilgili uzun zaman gerçeği hiç anlatamamış. Hatta kendine bile...
Gerçeği bilip hesabını soramadık
"Eve getirildiğinde alnının ortasında bir kurşun deliği vardı. Vücudunun sol tarafında bir çizik bile yokken, sağ tarafı kurşun delikleriyle adeta kalbura dönmüştü.
"İşte hepimiz anladık ki bize söylenildiği gibi ağabeyim çatışmada ölmedi. Anladık ki onu yakaladıklarında yaşıyordu ve yakaladıkları halde yaşamasına izin vermediler."
Karacan, sanki 34 yıl önce değil de, daha dün yaşamış gibi aktarıyor:
"Kızıldere çok acıydı. Kızıldere'den kalan acı bizim omuzlarımıza bindi. Kızıldere 34 yıldır kanayan yaram benim. Biz de biliyorduk ki ortada yanlış giden bir şey vardı. Ama onca yıldır soramadık hesabını. Şimdi soruyorum, Ağabeyimin canını neden aldınız?
"Nasıl bir acıdır ki 34 yıldır hiç soğumadı, hiç hafiflemedi. Ne kocanla sevişebilirsin, ne çocuğunu öpebilirsin. Ne de "'niye' diye soranlara 'Kızıldere'de ağabeyim öldü' cevabını verebilirsin. Gülemezsin ama ağlayamazsın da."
Karacan'a soru sorarken insan zorlanıyor. O devam ediyor.
"Ben yıllardır konuşamadım, şimdi bırakın konuşayım" diyor. Karacan kimsenin onu anlamasını beklemiyor. "İstesen de anlayamazsın, ama yine de yeter artık sustuğum" diyerek başlıyor yaşadıklarını aktarmaya.
"Ağabeyim Saffet'i kaybettiğimde 19 yaşındaydım. Onun ölüsünü görünce de anlamıştım. Sonraları kulaktan dolma duydum. Kızıldere'de ağabeyimin öldürülüşüne şahit olan bir asker o görüntüden dolayı akıl sağlığını yitirmiş.
"Sonra da Ertuğrul Kürkçü ağabeyimin yargısız infazla nasıl öldürüldüğünü açıklayınca kuşkularım ortadan kalktı. Ailede herkes gerçeği bilse de hiç kimse birbiriyle birlik olamadı. Hatta Saffet Ağabeyimin ölümü bütün ailenin travmasına neden oldu. Aile ruhu dört bir yana savruldu.
"Tabi devir değişti, zaman geçti. Ama işte benim acım aynı kaldı. Evlendim. Çocuklarım oldu. Çocuklarım büyüdü. Ben yaşlandım. Ama hem ben eziktim, hem de çocuklarım ezik yetişti. Çünkü kafamda insanların basitçe nedensiz öldürülebileceklerine dair bir algı oluştu. Korkarak yaşadım.
"Geçen yıl Milliyet Gazetesinde o dönemin Başbakanı Nihat Erim'in anılarında itirafını okuyunca daha fazla duramayacağımı hissettim ve bugün buradayım."
Karacan Kızıldere'nin dosyasını açmak için çıkıyor yola ama ailesinden kimsenin haberi yok. Çünkü aile fertlerinin hafızalarında ve yüreklerinde dosyalar açılınca acılar çoğalıyor. Karacan'ın dilekçesi'nden bir bölüm şöyle:
"Devlet güçlerince işlenmiş olan bu cinayet hiç kuşkusuz devletin yasalarına göre suçtur ve faillerinin cezalandırılması gerekmektedir.
Başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, BM Kişisel Haklar Sözleşmesi ve Türkiye'nin taraf olduğu diğer uluslar arası sözleşmeler yaşama hakkını birinci dereceden korunması gereken bir hak olarak hüküm altına almışlardır.
Yasadışı ve keyfi infazda bulunan şahısların taşımış oldukları cezai sorumluluk bir yana bu kişilerin ölenlerin yakınlarına ve mirasçılarına karşı hukuki ve insani anlamda da sorumlulukları bulunmaktadır.
Diğer yandan Bilgi Edinme Kanunu'nun 1. maddesi "Bu Kanunun amacı; demokratik ve şeffaf yönetimin gereği olan eşitlik, tarafsızlık ve açıklık ilkelerine uygun olarak kişilerin bilgi edime hakkını kullanmalarına ilişkin esas ve usulleri düzenlemektir " şeklinde olup, yukarıda belirtilen nedenlerle konu hakkında tarafımıza bilgi verilmesi ve açıklama yapılması, ilgili yasanın diğer maddelerinin yanı sıra her şeyden önce yasanın amaç kısmında ifadesini bulan demokratik hukuk devletinin vazgeçilmez ilkeleri gereği zorunlu hale gelmiş bulunmaktadır.
Kızıldere operasyonuna katılan ve ağabeyim Saffet Alp'le birlikte diğer kişilerin öldürülmesinde rol alan güvenlik ve istihbarat görevlilerinin kimliklerinin 4982 sayılı Bilgi Edinme Kanunu gereğince tarafımıza açıklanmasını, bu şahıslar hakkında hukuki ve cezai takibat başlatabilmek amacıyla talep ederim."
Karacan'ın dosyanın açılmasından başka bir umudu daha var. Onun durumunda olan tanıkların seslerini yükseltmeleri. Ve, diyor ki "demokrasi iddiasında olan devlet bu katliamın hesabını vermeli". (EZÖ)
** Kızıldere Katliamı
12 Mart 1971'de Muhtıra sonrası yakalanan Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın idamını engellemek için NATO dinleme üssündeki görevlilerin kaçırılması kararını Mahir Çayan ve arkadaşları 25-26 Mart 1972'de verdiler.
Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi (THKP-C) kurucularından Mahir Çayan, Dev-Genç Genel Başkanı Ertuğrul Kürkçü, Dev-Genç Merkez Yürütme Kurulu üyesi Hüdai Arıkan, THKO militanı Cihan Alptekin, Fatsalı şoför Nihat Yılmaz, Fatsalı öğretmen Ertan Saruhan ve Ünyeli çiftçi Ahmet Atasoy, yanlarına iki İngiliz ve bir Kanadalı görevliyi de alarak güvenlik güçleri tarafından ablukaya alınan Ordu, Ünye'den 26 Mart'ta ayrılıp Dev-Genç Genel Sekreteri Sinan Kazım Özüdoğru, Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğrenci Derneği Yönetim Kurulu üyesi Sabahattin Kurt, THKO militanı Ömer Ayna ve "Hava Kuvvetleri Proleter Devrimci Örgütü"nün kurucusu olarak aranmakta olan üsteğmen Saffet Alp'in daha önceden yerleştikleri Tokat'ın Niksar ilçesi, Kızıldere Köyü'ne geçtiler.
30 Mart sabahı elde ettiği istihbaratla Kızıldere köyü civarındaki ağıllara varan güvenlik güçleri bilgi almak için köy muhtarının evine gittiklerinde muhtar önceden hazırladığı ihbar mektubunu vererek arananların kendi evinde olduğunu bildirdi.
Evde sarılan Çayan ve arkadaşları teslim olmayı reddettiler. Makineli tüfekler, havan topları ve bombalarla yapılan saldırı sona erdiğinde teknisyenler de dahil on devrimci ve üç teknisyen hayatlarını kaybetmişti. Olay tarihe Kızıldere katliamı olarak geçti.
Eve yönelik saldırıda içeride bulunanların büyük bölümünün ağır yaralanması ya da ölmesine yol açan büyük patlamadan bitişikteki samanlığa sığınarak kurtulan Ertuğrul Kürkçü ertesi gün yapılan aramada yerel jandarma tarafından sağ olarak ele geçirildi.