nehrin kana karıştığı vadiden geldim.
İnanmayın burda olduğuma
Mülklerle payelenmiş bu coğrafya benim değil
Sefil bir dünyanın yağmacısıyım yalnızca.
Uğur AKTAŞ / Çinko yahut ağzında toz - Avesta
Türk Dil Kurumu Türkçe sözlüğü, Kaplama kelimesinin tam karşısına şunları yazmış: Bir şeyin dışına süsleme ya da koruma ereğiyle geçirilen başka maddeden kat. Sözlükteki açıklamadan anlaşıldığı kadarıyla kaplamaya estetik çerçevede mana ve ehemmiyet yüklenmiş.
Aslında kaplama ve kaplamacılığın gerçek hayattaki yansıması da biraz öyle. Eskiden bir dolu ahşap ev eşyalarımız ceviz kaplamaydı. Evlerde de bazı mutfak gereçlerimiz gümüş kaplamaydı. Kadınların kullandığı bir kısım takılar gümüş ve altın kaplamaydı. Ya da altın suyuna batırılarak kaplanmış tarzda altın görüntüsü verilirdi.
Neden kaplama?
Okulluyduk. Defter ve kitaplarımız yıpranmasın diye neyi bulursak onunla kaplardık. Lise yıllarımızla birlikte hayatımıza politik kitaplar yön vermeye başladığında canımızdan aziz bildiğimiz ayet kıymetindeki o kitapları, bu kez gazete kağıtları ile kaplayıp isimleri gözükmesin istedik.
Sonra büyüdük, hayata atıldık Ve altın kaplama kalemlerimiz oldu. Bu kez hayatlarımızı kaplamaya başladık.
Görünen o ki; kaplama sanatının! bir inceliği olmakla birlikte eşyayı özünden soyutlamakla kalmamış. Hayatları da özünden soyutlamış. Hem de aldatma tekniğini kullanarak. Peki sorduk mu, neden insanlar bir şeylerini kaplamaya ihtiyaç duyarlar. Ya da ihtiyaç duymuşlar.
Yamalama ya da pinecilik
Kendileri olmaktan yıllar yılı imtina etmişler de ondan. Kendi olma, kendi gibi davranma erdemini gösterememenin tezahürüdür, kaplamaya olan bunca ilgi derim de ondan.
Ha atlamadan, bir de Yamalama var. Bizim Diyarbekirde Kürtçeden yerelleşmiş tabirle Pinecilik derler, yamalamaya. Pîneciler az da kalsalar iki dalda halen faaliyet yürütüyorlar.
Bunlardan biri ayakkabı tamirciliği, diğeri de giyim alanıdır. Usta pineci her zaman ilgi görür ve aranırdı. Gösteriş budalalığı eskinin yerleşik kent toplumunda alaya alınırdı. Giydiğin yamalı olsun ama yırtık ve kirli olmasın ilkesi kabul görürdü.
Müdahaleye müdahale
Göz ardı edilmemeli ki; kaplamanın ve yamalamanın buluştuğu bir ortak nokta var. İkisi de asıla müdahale ederler. Asıl olanın dokusuna müdahil olurlar. Dokuya müdahale etmekle kalmayıp çoğu kez de nüfuz ederler.
İşte bunca kaplama ve pine muhabbetine gerek duymamın sebebi hikmeti de bu müdahaleye müdahale etmektir. Özü yitiren müdahilliğe karşı durmak haysiyeti namınadır bunca lafı güzaf...
Diyarbakır gibi hinterlandı ile birlikte on bin yıllık geçmişi olan bir şehirde yaşıyoruz. Yaşadığımız şehirle birlikte dünya düzleminde arzı endam eylemiş bir dolu şehir bu gün tarihe mal olup yoklar kervanına karışmışken; Diyarbakır 5,5 kilometreyi bulan surlarının içinde canlı bir hayat barındıran ve yaşayan benim bildiğim tek şehir belki de!
İlginin fantezisi
Bu nedenle bu şehrin tarihi ve kültürel dokusuna her müdahale dünya tarihi ve kültürel mirası ilkesinden hareketle duyarlı her insan soyunu ilgilendiriyor, ilgilendirmeli...
En fazla on yıl öncesine kadar bu şehirde (Diyarbakırda) tarihten, kültürden ve çevreden söz edilmeye kalkışıldığında temel insan haklarının ve de yaşam hakkının olmadığı haklı olarak telaffuz edilirdi.
Yaşam hakkının tehlikede olduğu dönemlerde diğer hak ihlalleri ile ilgilenmenin fantezisi üzerine marjinal kurgular yapılırdı.
Sıra Hasankeyfte!
Şükür ki o günler aşıldı (mı). İnsana dair hak ihlalleri halen o günlere göre göreceli de olsa varlığını sürdürse de bu gün diğer alanlara da ilgi giderek öne çıkmakta.
Mesela doksanlı yılların ortalarında faili meçhul (menkul mu demeliyim) cinayetlerden, olağan üstü halden söz eden Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) örgütleri, bugün Hasankeyften söz ediyorlar.
Bu baptan hareketle bu gün tarihi eserleri restore ederek korumaya yönelen her eylem dikkatli gözlerin ilgisine mazhar oluyor. Tabii ki bu ilgi salt Diyarbakırlılarla sınırlı kalmıyor. Çünkü Diyarbakır anıtsal yapılarıyla birlikte kentsel sit olarak dünya tarihi ve kültürel mirası listesine aday.
Sura doku testi
İşte bu nedenle UNESCO Türkiye Temsilcisi Yang, özellikle Diyarbakır surlarında yapılan restorasyon çalışmalarına dikkat çekerek Doku testi yaptınız mı? diye soruyor.
Sormakla kalmıyor ip ucu vererek yol gösterici de oluyor. Biliyor ki; Dünya tarihi ve kültürel miras listesine iyi korunmuş ve aslına uygun restore edilmiş yapılarla girilir. Özünden soyutlanmış yapılarla değil!
Bugün sur olarak geçmişi beş bin yıla dayanmakla birlikte, en azından iki bin yıla yakındır Roma devrinden bu yana ayakta kalan, Bizansın ve bir dolu İslam uygarlığının harcını derzlerinde taşıyan, ayakta kalmış surlarla yerel kültürümüzü dünyaya tanıtmakla karşı, karşıyayız.
82 burç üzerine
Dört yöne, doğuya, batıya, kuzeye ve güneye açılan surlardaki ana kapılara isimler vermiş bu şehir binlerce yıldan bu yana; Mardinkapı, Urfakapı, Harputkapı ve Dicle kapısı diye.
Ayrıca 82 burcu, üzerindeki kitâbeleri ve kabartmaları ile içinde yaşamın sürdüğü bir açık müze şehirle dünyaya varız demeye adayız da!
Da! Evet işte bir de o meret da var ya. Keşke o da kelimesini kullanmasaydık. Surlarda iyileştirme ve sağlıklaştırma adına restorasyonlar yapılıyor.
Kimisi ciddi onarımlar adı altında, kimileri de küçük onarım adı altında olsa da sonuçları ciddi olarak tartışılacak ve tartışılması gereken restorasyonlar.
Fabrikasyon onarım
Diyarbakır surları, yıkılan ve tahrip olan yerlerinden onarılırken! bırakınız onarılmayı adeta yeniden yapılıyor. Peynir kalıbı gibi fabrikasyon taşlarla neredeyse bahçe duvarı gibi örülüyor.
Kentin kimliğini dünyaya tanıtmada etkili olacak surların eski dokusu adeta restorasyon adı altında yenileştiriliyor. Bu da elbette kentteki duyarlı kamuoyunun dikkatlerinden kaçmıyor. Bırakın kentin yerel meclisi gibi çalışan duyarlı Yerel Gündem 21 gibi kurumlarını, vatandaşın çıplak gözüyle bile fark ediliyor.
Diyarbakır eski bir şehir dedik ya. Eski şehirlerin kendine dair yaşama alışkanlıkları olur. Her eski şehirde olduğu gibi Diyarbakırda da şehrin sahipleri var.
Rant şenliği
Kimileri onlara kırık yaftasını imlese de o yakıştırma onlarla örtüşmez. Onların adı şehir çocuğudur. Şehir çocuklarının jargonunda, aslını, özünü kaybetmiş, kimliğini yitirmiş tiplerin bir tek adı vardır: Kablama . Kendi dilleriyle dışlayarak kodlarlar aslından kopan haramzadeleri; Ha ulan, kablama derler.
Şimdi Büyükşehir belediyesinin Diyarbakır tarihinde devrim diye yaygın kabul gören sur çevresi temizleme ve çevre düzeni çalışması, taçlandırılacağına birilerince kaplanıyor.
Kültür Bakanlığının bilgisi ve emriyle Diyarbakır surları kaplanıyor. Çok direndik kaplamacıların kapsama alanının dışında kalmak için, ama nafile. İşin içine rant girince lobiler o kadar şenleniyor ki !
En güzel ve en onursal tepkiyi bir dostumun Edip Berkin 9 yaşındaki Evin kızı koydu. Baba bu surlarımızı niye yamalıyorlar? Yazık değil mi?
Kız Evin, çok yaşa da sen sahiplen surlarımızı. Bizim kuşak eksik kaldık. Sizlere emanet... (ŞD/NM)
* Çekül Vakfı Yüksek Danışma Kurulu Üyesi