20 Kasım Çocuk Hakları Gününde başladığımız "Adıyaman'da Çocuk Hakları: 6 Gün, 6 Gündem" haber dizisinin beşinci gününde deprem sonrası kız çocuklarının durumuna odaklanıyoruz. Konuyla ilgili olarak Toplum Gönüllüleri Vakfı'ndan ve Adıyaman Genç Kadın Destek Merkezi Proje Uzmanı Helin Torun sorularımızı yanıtladı.
Kız çocukları Adıyaman’da toplumsal cinsiyet rollerine dayalı hangi şiddet ve ayrımcılık biçimleriyle karşılaşıyor?
Özellikle kız çocukları Adıyaman’da toplumsal cinsiyet rollerinin belirlediği kalıplarla karşı karşıya kalıyor. Bu depremden sonra daha da arttı. İlk etapta öncelikle kız çocuklarına kendi fikirlerini beyan etme hakkı tanınmıyor, hiç fikirleri sorulmuyor, kendileriyle ilgili bir karar alınırken bile kendilerine danışılmıyor. Kendi fikirlerini beyan etmek istediklerinde buna izin verilmiyor ama bunu beyan ettiklerinde de sert bir tepkiyle karşılaşıyorlar. Bu kadar tepkiden sonra ise çocuklar artık bu kalıplara kendilerini uydurmaya çalışıyor.
"Cinsiyet rolleri ve kalıpları belirleyici oluyor"
Nasıl belirleniyorsa ona göre yaşamaya çalışıyorlar, ama asla kendileri gibi değil. Toplumda doğru kabul edilenlere göre yaşamaya çalışıyorlar ve kendilerini tam olarak özgürce ifade edemiyorlar. Bu noktada ağır psikolojik şiddet gördüklerini düşünüyorum. Yapmak istedikleri şeyler değersizleştiriliyor, hem aile tarafından hem toplum tarafından. Kendi fikirleri aileden veya toplumdan farklı fikirlerse o konuda direkt ayıplanıyorlar veya yargılanıyorlar. Dolayısıyla çocuklar bir süre sonra fikir beyan etmiyor ve içine kapanıyor, asosyal birine dönüşüyor, kendi fikirleri olmayan birine dönüşüyorlar. Çünkü dışarıda kendinden daha baskın olan birilerinin fikirlerini kabul ediyor. Ya da hayatında yapmak istediklerini gerçekleştiremiyor, çünkü tam bu noktada yine toplumsal cinsiyet rolleri ve kalıpları belirleyici oluyor. Kız çocuğu dediğin bulaşık yıkar, evi temizler, bu saatte dışarı çıkamaz! O saatte dışarıda olmak istiyor aslında çocuk, arkadaşlarıyla olmak istiyor.
"İçe kapanıyorlar"
Peki, bu durumun depremden sonra konteyner kent, mahalleler, aile ve okullarda nasıl değiştiğini biraz daha örneklendirerek anlatabilir misiniz?
Depremden sonra yaşadıkları alan git gide daraldı. Artık kendilerine ayırabilecekleri alan yok, sosyal alan yok, kendileriyle baş başa kalabilecekleri veya arkadaşlarıyla baş başa kalabilecekleri bir alan yok. İstediği yere, istediği gibi gidemiyor. Bir kısıtlamaya maruz kalıyor. Sosyalleşecek bir alan bulamıyor kendine, kendini ifade edecek bir alan bulamıyor ve daha küçük bir alana sıkışıyor. Bu da içe kapanmaya sebep olabiliyor.
Kız çocuklarıyla konuşuyor musunuz bu sorunları, onlar bunlara karşı ne öneriyorlar?
Onlar, bu sosyalleşebileceğimiz alanları yaratın diyorlar. Bu sosyal alanları açtığımız zaman, “burası sizin” dediğimizde bir rahatlama yaşıyorlar. Kalıpların, rollerin olmadığı bir alanı istiyorlar.
Bu tür yerleri açalım, yayalım, sadece kız çocukları için değil, aileyi, toplumu da dahil edelim ki, orada bir farkındalık yarattığımızda bunu ortadan kaldırabilelim. Evet, bu çok uzun bir süreç olacak, çok uzun bir çaba, bir anda yapamayacağız bunu belki ama hem kız çocuklarıyla birlikte aileyi de katarak kitleyi genişleterek farkındalık yarattığımız zaman biraz biraz ortadan kaldırabiliriz diye düşünüyorum. Çocuk da değişiyor o zaman, bunun için bir çaba verebilirim, uğraşabilirim, savaşabilirim diyor. Çünkü çocuk, onunla birlikte savaş veren birilerini gördüğü zaman bir şeylerin değişebildiğini görüyor ve mücadele etmeye devam ediyor.
Çok geri planda kaldıklarını hissediyorlar. Deprem öncesi belki odak nokta çocuklardı aile içinde toplum içinde ama şu anda yeni bir ev, deprem, bunun acısı, travması her şeyin çok arkasında kaldıklarını ve bir yerde hani unutulmuşluk hissi yaşadıklarını beyan ediyorlar. “Bizim ne kadar etkilendiğimizi kimse neden fark etmiyor” diye soruyorlar.
"Gittiğim yerde de yargılanacak mıyım?"
Kız çocuklarına ulaşmakta zorlanan sivil toplum örgütlerine neler önerirsiniz?
Aslında biz hep kız çocuklarına ulaşmakta zorluk çekiyoruz. Çünkü dedim ya bu kadar rollere ve kalıplara dayatıldıktan sonra kız çocukları içine kapanıyorlar. Ve bir etkinliğe katıldıklarında ilk etapta “gittiğim yerde de yargılanacak mıyım acaba” düşüncesi beliriyor. Başta bu yargı olduğu için ne yazık ki bu konuda zorlanıyoruz, ilk etapta onu kırmak gerekiyor kız çocuklarıyla çalışmaya başlarken. Burası senin yargılanmayacağın, herhangi bir role veya kalıba sokulmayacağın, kendin olabileceğin bir yer olarak anlatmaya ve kabul ettirmeye çalışıyoruz. O güveni verdikten sonra daha çok ulaşılabilir oluyor bizim için. Belki bakanlık da bize köprü olabilir ve bu şekilde çocuklara ulaşabiliriz. Bir diğer seçenek olarak da ufak ufak etkinlikler düzenleyerek, buz kırıcı dediğimiz etkinlikler yaparak çocukların dikkatlerini çekerek ardından fikrinizi paylaşarak birlikte inşa etme davetinde bulunarak başlanabilir. (İC/AY/AÖ)