Alt düzeyde bir memur, bir akşam tiyatroya gider. Hayatının en güzel gününü yaşadığını düşünmektedir. Çünkü ülkenin soylularıyla aynı çatının altındadır. Adam tiyatroyu izlerken bir anda kendini tutamayarak hapşırır. Şansızlık bu ya, adam, kel kafalı yüksek rütbeden bir memurun kalın ense köküne doğru hapşırmıştır.
Bizim alt düzeydeki memurumuz ne yapacağını şaşırır ve hemen özür diler. Yüksek rütbeli memur, "tamam" diyerek, adamı başından savar. Ancak bizimkinin içi rahat değildir, perde arasında da adama gider, özür diler. Adam, "tamam" diyerek, onun hem başından savmak ister, hem de muhatap olmak istemez.
Bizim garip memur, üst düzey bu memurun, kendisine çok kızdığını ve bu yüzden böyle davrandığını düşünür. Akşam eve gider, durumu eşine anlatır, eşi ona, "Belli ki sana çok kızmış, seni işten bile attırır, yarın makamına git ve kendisinden yeniden özür dile" gibi sözler söyler.
Adam, sabahı zor edip, ertesi hemen, yanlışlıkla ensesine hapşırdığı adamın, makamına gider. Kapıda bekleyen onlarca insan gibi sıraya girerek, sıranın kendisine gelmesini bekler. Sıra kendisine geldiğinde, yeniden özür dilemek ister. Ancak bu kez yüksek rütbeli memur, ona çok kızar, bağırır, çağırır. Bizim ki, boynu bükük eve gider ve yatar. Ancak bir daha uyanmaz....
Bu öyküyü niye anlattım. Teşbihte hata olmaz, diyerek başlayayım söze; Başbakan Bülent Ecevit'in 4 Nisan günü partisinin grup toplantısında yaptığı konuşma bu öyküyü hatırlattı.
Açıkçası, konuşmasındaki bazı kavramlar bizi şaşırttı ve bu konuşmanın burada kalmayacağını düşündürdü. Başbakan Ecevit'e dün 5. kez özür dileten bu konuşma neydi, önce onu bir hatırlayalım. Başbakan Ecevit'in konuşmasının İsrail ile ilgili bölümlerini aynen aktarıyorum:
"Soykırım yapılıyor: Yalnız Arafat değil, tümüyle Filistin devleti adım adım yok edilmektedir. Filistin halkına karşı, dünyanın gözleri önünde soykırım uygulanmaktadır. İsrail yönetimi, BM Güvenlik Konseyi kararlarına da meydan okumaktadır. Bu durumdan yalnız İsrail yönetimi değil, Filistin içinde yuvalanan ve İntifada çocukların canlı bombalara dönüştüren radikal unsurlar da sorumludur."
Ecevit'in bu açıklaması yaygın medyada geniş yer bulurken, Cumhuriyet ve Radikal gazeteleri açıklamayı manşet yaptı. Cumhuriyet Gazetesi haberi, "Başbakan, bazı Arap ülkelerinin Filistin devletini istemediğini söyledi" üst başlığı altında, "Ecevit: Soykırım Var" manşetiyle verdi. Radikal Gazetesi de, "İsrail soykırım yapıyor" manşetiyle haberi okuyucularına duyurdu.
Maraton başlıyor
İşte ne olduysa oldu ve Başbakan Ecevit'in özür maratonu da bu konuşmayla başladı. Türk diline olan hakimiyeti ve metinsiz konuşmama ilkesiyle bilinen Ecevit, bir gaf mı yapmıştı yoksa "İsrail soykırım yapıyor" derken samimi miydi?
Ecevit, "gaf" yapmamıştı. Evet, zaman zaman dilinin sürçtüğü oluyordu. Mesela yine bir grup toplantısında, "biz barıştan yanayız" yerine "savaştan yanayız" diyebiliyordu. Ya da İsrail'i İzrael diye telaffuz ediyordu ancak bu kez böyle değildi.
Başbakan Bülent Ecevit'in açıklaması, Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) hemen yankısını buldu. İlk önce, "soykırım" sözcüğü ağızlara bile alınmadan, "o sözcüğün niye kullanıldığı" soruldu. Ardından da Türkiye'nin Washington Büyükelçiliği "Ecevit'in sözleri ne anlama geliyor" sorusuyla karşılaştı.
Musevi lobisindeki etkili bir ismin, "İsrail'in düşmanı konumundaki bazı Arap ülkeleri bile soykırım sözcüğünü kullanmazken, bu sözün Türkiye'den gelmesi bizi çok üzdü" dediği bilgisi ulaştı. Yani, uzun bir süredir askeri-stratejik ilişkilerin geliştirildiği bir ülkeden, Türkiye'den böylesi bir açıklama gelmesi, lobiyi "derinden vurmuştu."
Yine maksat aşılmıştı!
Bu tepki üzerine Başbakanlık hareketlendi hem de gecenin ilerleyen saatlerinde... Hemen Başbakan Bülent Ecevit imzasıyla bir açıklama yayınlandı ve açıklamada, Türk siyasetinde klasikleşen bir savunma yöntemi kullanıldı. Ecevit, "soykırım" sözünün bazı çevrelerce, "maksadını aşan bir tarzda" kullanıldığını belirtti.
Ecevit'in "bazı çevrelerce yanlış anlaşılan maksadına" açıklık getirmediği ikinci açıklaması şöyleydi:
"Grup konuşmamda yer alan soykırım sözcüğünün bazı çevrelerde benim maksadımı aşan yorumlara neden olduğu anlaşılmaktadır. bu konuşmamda ben, Ortadoğu'daki olayların yol açabileceği vahim sonuçlara değindim. Sözlerim son gelişmelerden ülkemizde ve bölgemizde duyulan kaygıları yansıtmaktadır."
Gecenin bir vaktinde yapılan bu açıklama, Türkiye'nin Washington Büyükelçiliği tarafından Musevi çevrelerine ulaştırıldı.
Konu burada kapandı mı, tabii ki hayır. Çehov'un öyküsünü düşünün. Ne yapmıştı kahramanımız. Akşam evine gittiğinde olanları eşine anlatmış, o da, "yarın yerine git, ondan özür dile demişti".
Başbakan Ecevit ile eşi Rahşan Ecevit arasında böyle bir konuşma geçtiği mi bilinmez ama konunun "devletin bazı katları"nda konuşulduğu kesin. Çünkü bu özrü, 4 özür daha takip ederken, biz artık özür açıklamalarını takip edemez olduk.
Ecevit, ertesi gün, yani 5 Nisan günü, kendisine uzatılan mikrofonlara aynı içerikte özür açıklaması yaptı. Şimdi elde var iki, ya da elde yine var sıfır.
Başbakan Ecevit, daha sonra Demokratik Sol Parti'nin (DSP) Parti Meclisi toplantısında bir özür daha diledi. Ve bu kez, Ecevit, İsraillilere olan sevgisinden bahsetti ve "Ben aslında İsrail halkına çok değer veririm. İsrail'de yer almakta olan olaylardan üzüntülerimi onların da paylaştıklarından eminim. Üzücü bir ifade kullanmış olmak istemezdim. Museviler ile biz tarih boyunca çok yakın ilişkiler içinde bulunduk" dedi.
Öykümüzdeki kahramanımız ne yapmıştı, ertesi gün, eşinin önerisi üzerine, üst düzey memurun makamına gidip, orada bekleyen insanlar gibi sıraya girmiş ve bir kez daha özür dilemişti.
Başbakan'dan İsrail sevgisi
Başbakan Ecevit de, bir hafta sonraki grup toplantısında, 4. özrünü diledi. Geçen haftaki konuşmasının özünün göz ardı edildiğini söyleyen, yani, bazı çevrelerin, "maksadını aşan yorumlarına" işaret eden Başbakan Ecevit, "Uğradıkları felaketler karşısında daima yanlarında olduk. Biz yüzyıllardan beri Filistin halkının da candan dostuyuz. Ve bu iki halk arasında, yıllardır dışardan gelen engellere ve tahriklere karşın, barış ve huzur sağlamaya uğraşıyoruz" dedi.
Son olarak da ABD'deki etkili Musevi çevrelerine bir mektup gönderen Ecevit, özrünü, pişmanlıkla "taçlandırdı". Ecevit'in mektubu, Türkiye'nin Washington Büyükelçiliği Basın Müşavirliği'nce de "ABD'deki belli tepkilere karşı Başbakan Bülent Ecevit'in yanıtı" başlığıyla açıklandı.
Yorumsuz olarak, size önce mektubundan bazı bölümleri aktarıyorum:
"İkinci Dünya Savaşında uğradıkları büyük acılar ve tahayyül edilemeyecek ölçüdeki kayıpların insanlığın vicdanında silinemeyecek bir iz bıraktığı Musevi dostlarımızın tepkilerini ve hislerini çok iyi anlıyorum, Kesinlikle, Musevi halkını rahatsız etmek, üzmek gibi bir niyetim olmadı. Her iki taraftan da masum insanların maruz kaldığı şiddetin rahatsız edici son görüntüleri, beni bu durumun top yekun vahametinin altını çizmek için bu sözcüğü kullanmaya itti. Bunun yol atığı yanlış anlamayı üzüntü ile karşılıyorum."
Ecevit, mektubunu "Hiçbir şekilde Musevi halkını rencide etmek amacında değilim. Sözlerimin neden olduğu yanlış anlamadan pişmanlık duyuyorum" diyerek bitirdi
Özrü kabahatinden büyük
Ecevit'in duyduğu pişmanlığı belirtmesinin dışında, "özrü kabahatinden büyük" oldu. Yani, İsrail'in Filistin topraklarındaki işgali ve soykırımıyla, Filistin halkının işgale karşı direnişini aynı kefeye koydu.
4 Nisan'da soykırım sözcüğüyle başlayan maraton şimdilik pişmanlıkla sona erdi. Ancak bu maraton bitmiş değil, çünkü, Ecevit'in son mektubu da, Musevi çevrelerini memnun etmedi. Edindiğimiz bilgilere, göre, Amerikan Kongresi'ndeki Museviler, soykırım sözünün tamamen geri alınmasını istiyor.(BB)