Hürriyet Pazar ekinde; ilk sayfada kırmızı sivri pabuçlarla poz veren Murathan Mungan, kitabının içeriğini yansıtan en uygun simge olarak herhalde bu yüksek ökçeli ayakkabıları seçmiş. Öyle ya, Ayşe Arman'ın deyimiyle "günümüz kadınlarını ve ilişkilerini hiper gerçekçi" anlatan bir romana da bu yakışırdı. Murathan Mungan'ın 'eğlenmek' için yazdığı ve konu olarak da kadınları seçtiği son kitabını okurken, 'bize bizi anlatıyor' diyen Ayşe Arman da çok eğlenmiş. Naçizane içimde kalmasın, ben de bu eğlenceye katılayım dedim.
Yüksek Topukları ilk okuyan kadın olarak Ayşe Arman, kitabın kendisinde bıraktığı etkiyi şöyle özetliyor: "Son zamanlarda okuduğum en eğlenceli şeydi; Yüksek Topuklar. Pes dedim pes! Bir erkek nasıl olur da kadınları bu kadar haince, yılanca, dahice, alçakça gözlemlemiş ve döktürmüş olabilir... Hafif ve akıcı bir dille yazılmış. Bir tarafıyla Sex and the City ve Friends dizisi gibi (Türkiye'de kadınların çoğu zaten bu dizilerdeki gibi yaşıyor ya!) Bir de bol bol dedikodu malzemesi var. O kimdi, bu kimdi diye konuşacağız.."
Kahramanların dişil oyunları
Murathan Mungan, son dönem romanlarında kadınları konu alan iki yazar, Ahmet Altan ve Orhan Pamuk'la arasındaki farkı şöyle anlatıyor:'Ben kadınları içeriden anlatabiliyorum. Sanki bir kadın yazar gibi anlatabildiğini düşünüyorum.' Kitabı henüz okuyamadığımız için yazarın bu iddasındaki gerçeklik payını bilemiyoruz. Ama edindiğimiz izlenim; Murathan Mungan kitabına konu olarak gerçekten de Ayşe Arman'ın vurguladığı gibi pembe dizi kahramanı kadınları seçtiği yönünde. Zira kitabında bol bol kadınların dişil oyunlarına(?) yer vermiş. Kadınlar arasındaki gizli bir düello izlenimi uyandıran bu dişil oyunları şöyle anlatmış yazar:
"Kendini çok iyi hissediyorsun, hazırlanmışsın, bir yere gideceksin. Bir kadın arkadaşın sana "Aaa diplerin gelmiş" diyor. Yada en masum haliyle, 'Sen biraz kilo mu aldın? Ya da üzerindekiler mi seni öyle gösteriyor?" Dişil oyunlar, küçük çelmeler bunlar. Erkek bunu ya görmez ya da söylemez. Zaten zeka, mutsuzluk, hayattan hakkını alamamak zamanla insanda kötülüğe dönüşür. Ben çok acımış kadın görüyorum etrafımda.." Yazarın bu gözleminden anlıyoruz ki, hayattan hakkını alamadığını düşünen mutsuz kadınlar bunun acısını hemcinslerinden çıkarır. Yani aslında biz kadınlar, diğer kadınların açıklarını yakalamak için uğraşan dedektifleriz, ancak erkekler hiç böyle şeylerle uğraşmazlar. Bundan alıyoruz ki, Murathan Mungan'ın kahramanlarını kurgularken, gözlemlediği kadınlar yazarın da belirttiği gibi sadece etrafında gördüğü ya da görmek istediği gibi kadınlar. Yani Murathan Mungan "Elimi hafifçe içlerine sokup, kadınların kalplerine dokundum derken," kendisi açısından oldukça iyimser bir genelleme yapmış.
"Bir kadın kadar kötü"
Kitabı ilk okuyan kişi olarak meslektaşlarına nanik yapma şansına erişen Ayşe Arman kitabı öyle beğenmiş öyle beğenmiş ki, yazarı için "bir kadın kadar kötü olabilir" şeklinde bir övgüde bulunuyor. Aman sakın yanlış anlamayalım, Ayşe Arman iyi bir şey söylemeye çalışıyor; 'Bir kadın kadar kötü olmak' çok iyi tespit yapmak anlamına geliyormuş. Murathan Mungan bu kitabı yazma amacına yani bizi eğlendirme başarısına anlaşılan kısa zamanda ulaşacak. Zira kadınlar zavallı erkekleri parça pinçik ediyor, yazara göre toplumsal şiddetin kadın gramerinde yer almaması kadının erkeklerle ilişkisini başka bir şiddet grameriyle gerçekleştirmesine neden oluyormuş. Bu yüzden dile ve gündelik hayat oyunlarına daha yatkınmışız. Yani kurguya ve entrikaya..
Aslında bir yazar olarak Murathan Mungan'ı kurgu konusunda tebrik etmek gerekiyor. Zira Mungan'a kalırsa kadınlar birbirleriyle dost olmak şöyle dursun, ezilmenin ve itilmenin acısını birbirleriyle rekabet ederek çıkarıyor. Yani toplumda seyreden rolüne mahkum bizler, fark edebilmek, görülmek ve seçilmek uğruna birbirimizi yiyoruz. Tabii kimler tarafından seçilip, fark edilmeye uğraştığımız sorusunun yanıtı, 'androjen' roman yazmaya çalışan Murathan Mungan için sanırım koca bir çelişki.
Kendisini kışkırtıcı bir yazar olarak tanımlayan Murathan Mungan, Yüksek Topuklar'da bu kez kadınları kışkırtmayı amaç edinmiş. Ortalığı karıştırmanın hınzırlığıyla yazar, kadınlardan 'hak ettiği cevabı değil hak ettiği cezayı' da istiyor. Ancak kitabında yanlış anlaşılmaya çok müsait yerler olduğunu da söylemeden geçemiyor. "Ben kendi kafamdaki ideal okur profili için elimden geleni yaptım. Hayatı yanlış anlayan insanların, benim kitabımı doğru anlamasını bekleyemem zaten..." Yani kadınlar, Yüksek Topuklar'ı okurken, kendilerini anlamanın ( ya da içlerindeki gerçek kadınla (!) tanışmanın) yanında, hayatı ne kadar anlayabildiğini de test etme imkanı bulacak. Ne mutlu bize...
Ancak herşeye rağmen böylesine bariz bir erkek bakış açısı içinde dahi doğru bir tespitte bulunmuş yazar: "Benim için kitabın siyasal perspektifi kimlik politikalarıdır. Ben sadece bir şey olmaya kitlenmiş politikaların, hayatın diğer alanlarını kararttığını düşünüyorum. Kadın olmak. Yahudi olmak. Eşcinsel olmak. Yani sadece kürt olmanın sorunlarına kilitlenmişsen, hayatın diğer sorunlarını görmüyorsun. Sistemde böylece en büyük kötülüğü yapıyor insana."
Genel anlamda yerinde bir tespitte bulunan Murathan Mungan, belki de farkında olmadan sistemin bu kategorilere hapsetme tuzağına katkıda bulunuyor. Salt kadın olmanın sorunlarını içeren kitaplar öyle çok satıyor ki, Mungan her ne kadar bu çalışmasıyla bizi 'tavlamaya' çalışmıyorsa da, sağ olsun kadınların, 'kadın sorunlarına kitlenmesinin' dışında oldukça ufuk açıcı alternatifler sunuyor.