Küçücük bir çocuğa, büyülü dünyaların kapısını açan masallar, kaskatı gerçekliklere çarpmadan önce, onu mutlu, umutlu hayallere daldıran masallar... mı? Yoksa o çocuğu, içine girmekte olduğu toplumun kurallarına gizliden gizliye alıştıran, edineceği sosyal kimliğin gerekliliklerini bir çırpıda içselleştirmesine neden olan masallar mı? Belki her ikisi de.
Uyumadan önce tekrar tekrar dinlediğimiz ya da rengarenk resimlerine saatlerce baktığımız masallar, yıllar sonra bir kez daha dikkatlice okunduğunda, pek de öyle masum gözükmüyor büyümüş gözlerimize. O canım masallar sadece o günlerde de kalmadılar ne yazık ki. Yüzlerce yıl sonra, Hollywood'un çizgi filmlerinde yeniden boy gösterip, günümüz çocuklarının yakasını bırakmıyorlar hâlâ. Örneğin günümüzde kız çocukları, Barbie'nin de katkısıyla, giderek daha çok "prenses olma" ve "pembe" takıntılarıyla baş başalar.
Masalların etki ve sorumlulukları
Masallar, çocukların başka dünyalarla tanıştıkları ve onların en çok mutlu oldukları, ilgilerinin en yoğun olduğu ilk alan. Bu yüzden üzerlerindeki etkileri ve ileriki yaşamlarındaki güçleri hiç de azımsanmayacak boyutta. Masallardaki karakterlerle kendilerini sürekli özdeşleştirmeleri, o rolleri benimseyip hayatlarına geçirmeleri, masalların etki ve sorumluluklarının altını daha da derin çiziyor.
Bu etki, masallara dönüp tekrar şöyle bir bakmayı adeta zorunlu hale getiriyor. Hikayelerdeki olaylar neleri anlatıyor, kahramanlar kimler ve ne diyorlar? En eskilerinden en yenilerine bu masallar, gerçekte neler söylüyor çocuklara?
Evet, masallar birçok bilgi veriyor, yaşamın kurallarını anlatıyor; iyiyi, doğruyu, güzeli, ve dahası hayal kurabilmeyi öğretiyor. Fakat bir başka yönden bakılırsa, masallar, toplum kurallarıyla birebir uyumlu, sosyal statüsünün, cinsel kimliğinin, ırksal özelliklerinin ve hatta dininin sınırlarını, tanımlarını en başından üzerine giymiş çocukları büyütüyor. Diğerlerini bir tarafa bırakırsak, şu cinsel kimlik meselesinin masallardaki temsili pek düşündürücü. Daha okula adım atmadan ve hatta sosyalizasyon süreci tamamıyla başlamadan önce, masallardaki prensesler, kız çocuğunun karşısına en mükemmel cinsel kimlikler, rol modelleri olarak dikiliveriyorlar.
Yüz Yıl Uyuyan Güzel: Sabredin bulmak için bir koca
En eski masallardan başlayacak olursak, işte rol modeline çok güzel bir örnek; Yüz Yıl Uyuyan Güzel. Hepimizin bildiği gibi hikayede, periler daha doğumunda gelip, prensese, tek tek hediyelerini sunarlar; dünyanın en güzel kızı olması, melek huylu olması, zarif olması, güzel dans edip şarkı söylemesi dilenir. Bu özellikler bütün masallardaki prenseslerde ortaktır ve oluşturulan prototip, ilerde olması beklenen, ideal anne ve eşi tanımlamaktadır.
"Prenses"in bu özellikleri edinmesi tabii ki yeterli değildir. Nedense eline iğne batarak uykuya dalan (uyutulan, uyuşan, edimsizleşen) "prenses" bir de, güzelliği bozulmadan yüz yıl uyumak ve erkeğini beklemekle yükümlüdür. Tabii beklerken, kendini korumalı, "yatağının" etrafını korkunç çalılarla sarmalıdır ki, bir tek "prensi" bu çalılıkları aşıp ona ulaşsın ve onu bir "öpücüğü" ile asri uykusundan uyandırıp "hayata döndürsün". Hayatı o geldikten sonra başlasın ve sonsuza kadar mutlu mesut sürsün.
Aslında hikayenin alttan alta çocuklara neyi dikte ettiğini anlatmak için fazla söze gerek yok. 1697 yılında Charles Perrault tarafından Paris'te yazılıp 1983'de Türkiye'de yayınlanmış bir kitapta her masalın altına yazılmış şu öğütler durumun vahametini pek güzel anlatır.
Öğüt
...kimi geç kız bekler yıllarca / bulmak için cesur ve güçlü bir koca, / ama sanmazdım ki, bekleyebilsin bir kadın / yüzyıl boyunca umutsuzluğa kapılmaksızın. / şimdi bu masal öğretti bana, / yüz yıl da beklense geç değil hâlâ. / Günün birinde gelir sizin de sıranız, bir de bakarsınız aşıksınız.
Külkedisi: Önce tatlı ve kibar olmak gerek
Benzer şekilde Külkedisi masalında da, prense ulaşmak için, 100 yıl beklemek yerine, ocakta yatmak, tüm evin işini görmek, üvey anne ve kız kardeşlere hizmet etmek gerekir. Tüm bu işler evlendikten sonra aynen tekrarlanacak da olsa, sonunda bu eziyetler bir şekilde ödüllendirilecektir.
Bu masalda iyi ve kötü kadın tipinin karşılaştırılmasına da tanık oluruz; iyiler güzel, saf, çalışkan ve sürekli ezilirlerken, kötüler çirkin, tembel ve genellikle hile ve büyü peşindedirler. Aslında bu yüzden de zekidirler ve sürekli bir eylem planı içindedirler.
Bu arada iyi niyetli köleliğin sonucunda alınan balo ödülü bile sınırlıdır. Gece yarısı on iki çok önem arz eden, kritik bir saattir. Bu saatten sonra tüm büyü bozulur, "prenseslik" elden gider. Zamanında eve gelinmelidir ve fakat gelirken "prense" küçücük de olsa bir umut, bir mavi boncuk, bir telefon numarası, bir ayakkabı teki bırakılmalıdır.
Öğüt
...önce onun gibi tatlı ve kibar olmak gerek, / sonra işten değil bir prensin gönlünü çelmek.
Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler: Yasak elmadan ısırmak, cezasız kalmaz
Çok ünlü bir prototip olan Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler yukarıdaki iki masalın tüm özelliklerini taşır; üvey anne elinde cefalar çeken güzeller güzeli "Pamuk" Prenses, saraydan atılır, saflığı ile avcının merhamet duygularını kabartarak ölmekten (ya da daha beteri kötü yola düşmekten) son anda kurtularak, erkekliğin yedi hali olan cücelerin evine atar kendini.
Burada da, daha önce nasıl yaşayabildikleri bilinmeyen cücelerin tüm bakımını üstlenir, gündüz ev işlerini yapıp evi ve madenden ya da ormandan dönecek olan yedi hal bekler. Nedense cüceler şöyle de bir şarkı tuttururlar ormana giderken; "Baltalar elimizde, uzun ip belimizde, biz gideriz ormana hey, ormana."
Baltalar, uzun ipler ve prensesle çok mutlu bir şekilde yaşarken, tüm erkeklerin korkulu rüyası olan, vamp kadın, kraliçe gelir ve büyülü elmasıyla tüm huzuru bozar.
Bunda prensesin de suçu vardır çünkü tüm tembihlerine rağmen cüceleri dinlememiş, evde yalnız kalırken bir yabancıya kapıyı açıp onu içeri almış ve hatta onunla konuşmak gafletine düşmüştür. Bu hata cezasız bırakılmamalıdır. Kaçınılmaz son prensesi beklemektedir. Yasak elmadan aldığı bir ısırıkla prensesimiz yine uykuya dalar ve yine güzelliğini koruyarak cam bir "tabutun" içinde prensini bekler.
Kırmızı Başlıklı Kız: Kurtlar çıkabilir karşınıza her kılıkta
Küçük kızların kendilerini nelerden ve nasıl korumaları gerektiğini çok güzel bir şekilde anlatan bir başka masal da, Kırmızı Başlıklı Kız'dır.
Kocası olmayan (ya da ona danışmayan) anne, kızını tek başına ormana yollar. Kız tek başına ormanda savunmasızca dolaşır, bakir ve saf bir şekilde çiçek toplar. Tabii pusuda hazır bekleyen ve hain emelleri olan kurt hemen avının peşine düşer. Kırmızı Başlıklı Kız kurtla konuşarak hayatının en büyük hatasını yapar. Bu hata yalnız başına yaşayarak zaten tehlikede olan büyükannesinin de sonunu hazırlayacaktır.
Büyükannesini yemiş ve onun kılığına girmiş olan kurtla kızın karşılaşmaları ve diyalogları hayli ilginçtir. Masalın 1600'lerdeki orijinalinde, kurdun öncelikle kızdan üzerini çıkarıp yanına yatmasını istemesi de garip bir durumdur. Kurdun kolları daha sıkı sarılabilmek ve bacakları daha iyi koşabilmek için uzun, kulakları daha iyi duyabilmek ve gözleri daha iyi görebilmek, dişleri daha iyi yiyebilmek için büyüktür.
Bu ürkütücü tablo, küçük bir kız çocuğuna istenilen bütün davranış şekillerinin kazandırılması için, mükemmelce yaratılmış bir plandan başka nedir ki? Fakat bu masalda küçük de olsa rahatlatıcı bir yan vardır. Kırmızı Başlıklı Kız, son anda gelen kurtarıcısı avcı ile evlenip sonsuza kadar "mutlu" yaşamaktan, aradaki yaş farkı sayesinde kendini kurtarır.
Öğüt
...asla güvenmeyin onlara (yabancılara) / bilinmez ne olacağı sonra / yalnızca güzellik yetmez, iş akıllılıkta; / kurtlar çıkabilir karşınıza her kılıkta. / Yakışıklı, nazik ve çekici, / neşeli,zarif ve büyüleyici. / Gene de kanmayın tatlı dillerine, / Dikkat edin pusudaki sivri dişlerine.
Mavi Sakal: Kaptırdı sakalı hanımına
Kadının evine kapalı bir hayat sürmesi, sosyal yaşamdan olabildiğince uzak durması, hiçbir şeyi merak etmemesi gerekliliğini, aksi takdirde yaşanacak felaketlerin büyüklüğünü anlatan başka bir örnek de aslında popüler olamamış ve günümüze de pek ulaşamamış olan Mavi Sakal'dır.
Masalda çok zengin bir adamın evlendiği tüm kadınlar birer birer ortadan yok olmaktadırlar, bu ürkütücü bilgiye rağmen bir genç kız onunla evlenir, şatoda bütün gün yine kocasını beklemektedir. Bir gün, kocasının açmaması için tembihlediği kapıyı açar ve dehşetle kanlar içinde yatan kadın cesetlerini görür.
Buradaki imgelemin "zenginliği" karşısında insan ne söyleyeceğini şaşırıyor ne yazık ki. Pek tabii ki adam eve gelip karısını yakalar ve onu da öldürmek üzereyken son anda kadının erkek kardeşleri gelip onu adamın elinden kurtarırlar. Bu masalın sonundaki öğüdü de yazıp yorumu size bırakıyorum.
Öğüt
...eskiden krallar gibiydi evinde koca, / emir verirdi etrafına gün boyunca / oydu kısacası evin efendisi, sultanı, / ama artık kaptırdı hanımına sakalı.
Güzel kadın, çirken erkek
Bu korkunç tablodan sonra, masallarda ele alınan başka konulara geçmek istiyorum. Masallardaki güzellik ve çirkinlik kavramları pek çok yanlış yorumlara ve mesajlara neden olur.
Genellikle çirkin olan erkektir ve kadın kocasını bu çirkinliği ile sevmeye, onu kabullenmeye zorlanır. Güzel ve Çirkin'de, erkek bir canavar kadar çirkin ama bir o kadar da zengin ve naziktir. Kötü bir büyücü onu cezalandırmıştır, yani büyük olasılıkla, zavallının hiç bir suçu yoktur. Kız bir şekilde oyuna getirilerek yine şatoya hapsedilir, güzel giysiler ve yemeklerden sonra kız, çirkine aşık oluverir.
Hiçbir masalda çirkin bir kıza aşık olunduğu görülmemiştir ayrıca bu masalda olduğu gibi adamların çirkinliklerini örten türlü meziyetleri, zenginlik, zeka gibi, kızların hayatlarını onlara adamaları için yeterli sebeptir.
Kurbağa Prens'te de aynı mantık hüküm sürmektedir. Prenses ormanda dolaşırken göle topunu düşürür, bunun üzerine kurbağa, prensese ancak aynı kaptan yemek yedirirse ve de onu yatağında yatırırsa (?) ona topunu gölden çıkartacağını söyler. Prenses istemeyerek de olsa teklifi kabul eder ve ancak tüm bunları yerine getirdikten ve onu öptükten sonra, kurbağa bir prense dönüşür.
Kötü büyüler erkekleri bu hallere düşürürken asla kadınlar kadar muhtaç olmazlar, içinde bulundukları durumdan, kadına ya emrederek ya da onu oyuna getirerek kurtulurlar. Büyülenmiş kadınlar ise asla erkekler kadar çirkinleşmezler fakat onlardan daha acınası durumlara düşerler.
Rapunzel büyülenmiştir ama nasıl? Sadece saçı uzamış ve yine bir zindana kapatılmıştır. Yine tek kaçış yolu bir erkek ve çekeceği eziyetlerden geçmektedir. Bu sefer de kurtarılmak için prenses acılı eylemini gerçekleştirir ve bir kule boyunda olan saçlarını, prensin tırmanması için aşağı sarkıtır. Saç, süpürge olduğu gibi gerektiğinde merdiven de olabilmektedir. İlginçtir ki, adam kadının hayatını, saçlarına tırmanarak kurtarır ve büyü bir öpücük yerine saçların kesilmesi yardımı ile bozulur.
Etkin erkekler, edilgen kadınlar
Masallarda bir edimi, işlevi, değiştirici güçleri bulunanlar hep erkektir, kadınlar ise bundan sadece etkilenir, ya da bir hata yaparlar ki kurtarıcıları gelip onları kurtarabilsin. Masalda etkin rol oynayabilen kadınlar ya peridir ya da cadı, bir şeyler yapabilmek için büyü kullanmak zorundadırlar.
Parmak Çocuk, Hansel ve Grethel, Jack ve Fasulye Ağacı gibi masallarda zaten aşk işin içine girmediği için kadın karaktere ihtiyaç duyulmamakla birlikte hikayeyi genellikle erkekler götürür. Kıvrak zekaları ile kötüleri alt edip onlara güzelce hadlerini bildirirler. Bazen bu ders verme eril ahlaka uygun bir şekilde acımasız boyutlara ulaşsa da sorun yoktur.
Örneğin Fareli Köyün Kavalcısı'nda da erkek karakter tüm farelere, tüm çocuklara, tüm masala kavalıyla birlikte hükmeder. Sonuçta tüm çocukları ailelerinden ayırır. Bir başka açıdan bakacak olursak, yetenekli bir erkeğin ve bir kavalın birlikteliği karşısında onların büyüsüne kapılmamak olanaksızdır zaten.
Son dönemdeki Şrek çılgınlığı da masalların geldiği son noktayı çok iyi bir şekilde yansıtmaktadır. Şrek, bütün masalları, prenseslik ve prens statülerini "ti"ye alsa da cinsel kimlik eleştirileri çok hatalı bir yerden gelişir.
Bu çizgi filmde de güzel prenses ile çirkin dev vardır ve sonunda kabullenen ve erkeğinin yurduna götürülüp orda, onun kurallarıyla yaşaya zorlanan yine kadındır. Şrek'e aşık olan prenses sonunda onun ormandaki bataklığında ve onun gibi yeşil çirkin bir deve dönüşerek mutluluğu yakalayabilir ancak. Bu sefer kadın kabullenmekle kalmayıp bir de tamamen ona benzer. Filmdeki cüce kral ve yakışıklı prens iticiliklerini ve kötülüklerini korkaklıklarından, fazlaca kırılgan ve kadınsı edalarından alırlar çokça.
Ayrıca diğer masallarda ve çizgi filmlerde olduğu gibi, kişileştirilmiş hayvan karakterler, zekaları ve espri güçleriyle genelde erkektirler. La Fontaine'nin kargalarından, karıncalarından tutun da Nemo'nun, Shark Tale'in balıklarına kadar hayvanların zengin dünyalarının kahramanları, kız çocuklarının özdeşim kurmalarına izin vermemektedir.
Ortaçağ Avrupasının masallarından Hollywood'un çizgi filmlerine değişen pek bir şey yoktur açıkçası. Çocuklar cinsel ayrımcılığı, tarihin eril tahakkümünü ve toplumsalın koyduğu cinsiyetçi baskıyı çok küçük yaşlarında masallardan edinerek güzelce eğitilirler. Her çocuğun masala ihtiyacı vardır ve olmalıdır da ama bu masal asla onun cinsel kimliğini baskılamamalı ve sınırlar koymamalıdır. Her masalı, çocuklarla tanıştırmadan önce, durup bir kez daha düşünmek ya da belki de yeniden yazmak dileğiyle... (SK/BB)