Qirej, senaristliğini de yönetmenliğini de Yusuf Çetin'in yaptığı, yarısı Türkçe, yarısı Kürtçe olan bir Türkiye filmi.
Yıllarca oyuncu ve insan hakları savunucusu olarak tanıdığımız Yusuf Çetin, ilk yönetmenlik denemesi olan "Qirej"de koruculuk sistemi ve kadına yönelik şiddet temalarını işliyor.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da yaşanan gerçeklikleri korucu bir ailenin içinden anlatmaya çalıştıklarını söyleyen Çetin, buradan yola çıkarak kadına yönelik şiddet ve ensest ilişki gibi sorunlara da değindiklerini ifade ediyor.
Toplum içinde yaşadığımız en temel olumsuzluklardan olan koruculuk sisteminin yol açtığı sorunları göstermesi açısından "yapılması gereken bir film" olduğunu söyleyen Çetin, senaryoyu yazarken tamamen gerçek, yaşanan hikayelerden yola çıktığını söylüyor.
"Kadınlar Her Türlü Ezilmişliği 2 Kat Yaşarlar"
Filmde aslında rol almadığını, görev yaptığını vurgulayan insan hakları aktivisti avukat Eren Keskin, her türlü ezilmişliği iki kat yaşayan kadınların tüm savaşlarda olduğu gibi bizim coğrafyamızda süren savaştan da çok fazla etkilendiklerini söylüyor.
Bu savaşta da diğer savaşlarda olduğu gibi kadınların "ganimet" olarak görüldüğünü düşünen Keskin, kadınların yaşadığı gerçekliği şöyle ifade ediyor: "Kadınlar karşı tarafın savaş güçleri tarafından savaş ganimeti olarak görülüyorlar ama kendi toplumları içinde de yerleşik feodal ve erkek egemen değer yargıları nedeniyle de sorunlar yaşıyorlar."
Yerleşik ahlâk anlayışına göre kadının ahlâkın bir unsuru olarak görülmesi nedeniyle karşı tarafın güçleri tarafından kadına dokunmanın, kadına değmenin diğer tarafı son derece etkilediğini ve hatta yıktığını söyleyen Keskin, bu noktada kadının tehdit aracı olarak kullanıldığı görüşünde.
Eren Keskin, kadınlar açısından çok yaralayıcı olan bu sürecin filmde anlatılması nedeniyle böyle bir filmde görev almanın doğru olduğu görüşünde.
"Filmin Konusuyla İlgili Acı Tecrübelere Sahibim"
Gitmek: Benim Marlon ve Brandom, Başka Semtin Çocukları ve Kara Köpekler Havlarken adlı filmlerle üç kere Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülünü alan Volga Sorgu, filmin koruculuk ve kontrgerilla sisteminin yarattığı olumsuzlukları anlatması nedeniyle son derece önemli olduğu görüşünde.
18 yaşına kadar Dersim Ovacık'ta yaşayan Sorgu, kendi bölgelerinin koruculuğa en az rastlanan yer olduğunu ancak buna rağmen korucu hikayeleriyle büyüdüğünü aktarıyor.
Dersim'de koruculuktan ziyade kontrgerilla faaliyetlerinin çok can yaktığını ifade eden Sorgu, oldukça acı tecrübelere sahip olduğu bu konu hakkında bir projenin içinde misafir oyuncu olarak da olsa yer almaktan çok büyük gurur duyduğunu söylüyor.
Volga Sorgu'ya yaşadığı acı tecrübelerle filmde konu edilenler arasındaki paralellikleri sorduğumuzda şöyle yanıtlıyor: "Filmde görülen zulüm ile gerçek hayattaki zulüm arasında aslında fark yok. Kontrgerilla ve koruculuk gibi uygulamaların mutlak bir değişmezliği var; o da merkezinde zulmün durması. Bu anlamda gerçek hayatta zaten fazlasıyla yaşanan zulmü senaryoda da görüyoruz." (EKN/EÖ)