Usta manevra ile gelen başarı
Kutlama gereği duydum; keza Kırıkkanat, "Türk kamuoyunu Orgeneral Kıvrıkoğlu'nun Saint Lazare zeminine serili fotoğrafından haberdar eden" ilk gazeteci olarak handiyse ordu aleyhine tanıklık edecekti ki, harika bir manevrayla olayı tersine çevirdi, tersine çevirmekle de kalmayıp şahsileştirmeyi başardı.
Böylece, ne içte ve dıştaki gazetecilik kuruluşlarına ne de Genel Kurmay'a bir iş kalmadı. Bundan alası da can sağlığıydı. Dileriz bunca çaba yerini bulur.
Esasında, bu davada ne Kırıkkanat'a ne de "İdea Politika" Genel Yayın Yönetmeni Erol Özkoray'a ihtiyaç vardı, Türkiye'de yıllardır yaşanan basın özgürlüğü ihlallerinden öte tanık ya da kanıt neden gerekli olsun?
Öte yandan, Kırıkkanat, sınır ötesi bir mahkemede verdiği ifadeyle birçok noktada RSF'yi de doğruladı. Ne olsa, orada bulunması da bütünüyle Kıvrıkoğlu'na sunulmuş bir manevi destekti.
Dahası, bu ifadeyle Özkoray'ın ifadesini de desteklemiş oldu. Şimdi bakın; kendi anlatımıyla, Kırıkkanat'a 30'dan fazla dava açılmış, kazana kazana 17'ye düşmüş dava sayısı.
Şimdi, insan merak etmez mi, ne davaları bunlar diye? Açıklama Kırıkkkanat'tan: "Biri Genel Kurmay, beşi aralarında eski bir genel kurmay başkanı olan Doğan Güreş dahil, emekli generallerdir."
Bazı "gereksiz" hatırlatmalar
Kırıkkanat hakkında hapis cezaları, milyarlarca tazminat isteniyor özetle. Gerçi "ders falan alınacak" bir örgüt değil ama daha önceleri de RSF şunların altını çizmişti:
2001'de yaklaşık 50 gazeteci yargılandı. Bunlar arasında gazeteci Kırıkkanat da yer alıyor. Gazetecilerin önemli bir kısmı, "Askeri kuvvetleri tahkir ve tezyif" iddiasıyla yargılandılar, yargılanmaya da devam ediyorlar. Çoğu Kürt, bazı gazetecilerse Olağanüstü Hal Bölgesi(OHAL) veya Güneydoğu'da görev başında öldürüldüler. O dönem RSF de faillerin bulunması için ciddi soruşturma açılmadığını açıklamıştı.
RSF, yayın kuruluşlarının zaten yasal sorumlulukları bulunduğu, bununda ötesinde bir gazeteyi; örneğin OHAL gibi bir bölgeye girişinin, orada dağıtımının, satışının yasaklanamayacağına dikkat çekmişti. Ayrıca, Radyo Televizyon Üst Kurulu(RTÜK) üyelerinin belirlenmesinde Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği'nin rolü de ortada. Avrupa Birliği de, geçtiğimiz dönemde Türkiye'de siyasi karar mekanizmalarında askeri etkinin azaltılması konusunda tavsiyelerde bulunmuştu.
Kırıkkanat'tan özgürlük mücadelesi
Aylar önce, Mine Kırıkkanat'ı, "TV5"deki "Kiosque" programında izlemiştim. Basın özgürlüğü adına verdiği amansız mücadeleyi heyecanla anlatmıştı. Hayran kalmıştım doğrusu.
Pek çok şeyin konuşulduğu programda konu Türkiye'de basın özgürlüğüne gelince, Kırıkkanat gazeteci olarak başına gelenleri anlatmış, "Petit bonhomme" (ufak tefek adam) olarak nitelendirdiği Eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ten ne kadar çektiğini anlatmıştı.
İş askere gelince mi değişiyor?
Şimdi soru şu: Adalet bakanını sınır ötesi adreslerde eleştirmek hak da, iş askere gelince mi değişiyor?
Sansür sansürdür; sansürün adrese göre yok olduğunu ya da ağırlaştığını kim söylüyor? Nereden gelirse gelsin sansüre karşı mücadele edilmez mi yoksa?
Böyle bakarsak, Andıç Belgesi'ni niye tartıştık? Mesela, Mehmet Ali Birand'ın Andıç nedeniyle işsiz kalmasına niye karşı çıktık?
Son söz, bir hatırlatma ya da soru olsun. Kırıkkanat, uzak durduğunu sık sık açıkladığı RSF'nin 10 Aralık 1997'de, Işık Yurtçu'ya ödül verdiği Paris'teki törende ne arıyordu? (EÖ)