Tek konuşulması gereken sadece ve sadece sesini yükseltmeyi başaran bir Ermeni olduğu için öldürüldüğüdür. Katilin kaçarken söylediği sözler de bunun kanıtıdır.
"Ermeni'yi vurdum". Katil Ermeni'yi vurdu, Ermeni olan herkesi vurdu. Kurşunların Türkiye'nin demokrasisine, ifade özgürlüğüne, insan hakları mücadelesine atılmış olduğuna dair yazılanlar ise bugün bir Ermeni olarak beni açıkçası daha az ilgilendiriyor artık.
On altı - on yedi yaşlarımdan bugüne oluşan ortamın Ermeniler için yeni bir alan açtığını ve bunun normalmiş, olması gerekenmiş, "elbette ki böyle olacakmış" gibi verili bir gerçek olduğunu sanırdım.
Oysa Hrant Dink'in katli bu yeni ve özgürlükçü ortamın hiç de normal ve olması gereken olmadığının açık bir kanıtı. Onun katledilmesiyle ben umuda Hrant'ın ve Agos'un yarattığı yeni bir alanda sarılmış olduğumu farkettim.
O alan, bu suikastla başımıza yığıldı kaldı. Üzerimizden atmaya çalıştığımız tüm travmalar yeniden hortladı, bir şeylerin değişmeyeceğine ilişkin bir önceki kuşakların söylediklerinin tamamı doğrulandı.
Anneme babama da söyleyecek tek sözüm kalmadı, "bırak yapma bu işi" dediklerinde onlara gösterdiğim örnek, bir şeylerin artık değişmiş olduğuna dair inanç yok. "Soykırım devam ediyor" diyen diyasporaya da diyecek tek sözüm yok.
Hrant son dönemlerinde hep gitmekten, bu ülkeyi terk etmekten bahsetti. Gitmek her Ermeni'nin hayatının her döneminde düşündüğü bir şey son seksen yıldır. Asıl normalleşmiş olan budur: İnsanın gidecek bir yeri olmamasına rağmen, dönecek bir yurdu olmamasına, yurt dediğin yerden aynı topraklarda ebediyen sürülmüş olmana ve yaşadığın sürgünde halen bir "yurt" oluşturmaya çalışmak için uğraşmana rağmen gitmek.
Böylesi ikircikli bir genetik koddur işlenmiş olan Ermenilere. Ve Hrant, aynen de bunu yazmıştı en son. "Bir gün gitmek mecburiyetinde kalırsak ama... Tıpkı 1915'deki gibi çıkacaktık yola... Atalarımız gibi... Nereye gideceğimizi bilmeden... Yürüyerek yürüdükleri yollardan... Duyarak çileyi ve yaşayarak ızdırabı..."
Bence Hrant, yediği öğlen yemeğinden sonra, hızla inerken merdivenleri nereye gittiğini çok iyi biliyordu.
Dink, Aralık ayının son haftasında yazdığı yazıyı Tumanyan'dan bir sözle bitiriyordu: "Abrek yerekhek payts mez bes chabrek"
"Yaşayın çocuklar ama bizim gibi yaşamayın".
1869-1923 yılları arasında yaşayan şair, Ermenilerin yaşadığı en kötü dönemlerin tanığı olmuş ve bunun üzerine söylemişti bunları. Biz hâlâ Tumanyanların hayatını yaşamaya devam ediyoruz, yaklaşık beş kuşak sonra.
Nur içinde yat Hrant Dink. (TS/EÜ)