* Fotoğraflar: Tuğçe Yılmaz, Infografikler:Yağmur Karagöz.
"Bir yaşamın yası tutulamıyorsa pek de yaşam sayılmaz; yaşam vasfını taşımaz ve kayda değmez. Zaten gömülmemiş olandır veya belki gömülemez olan. Mesele basitçe bir insanlıktan çıkarma 'söyleminin' bu sonuçları yaratması değil, söylemin bir sınırı olması ve bunun insan idrakinin sınırlarını oluşturmasıdır."
Böyle diyor yasın ve şiddetin gücünü anlattığı "Kırılgan Hayat" kitabında Judith Butler. Butler kendi deneyimi üzerinden –Amerika Birleşik Devletleri'ndeki 11 Eylül saldırısı– yas ve şiddetin kamusal alandaki kısıtlayıcı etkilerini değerlendiriyor. Bunu yaparken ABD hükümetinin hukuk dışı uygulamalarını da ele alıyor.
"Mayıs 2002'de Gazze Şeridi'nde bir çiftlikte çalışırken İsrail ordusu tarafından öldürüldü. Filistinli çocuk Ahmet Ebu Seher (7) anısına sevgiyle, evinde kurşunlanarak öldürüldü. Ahmet kalbindeki ve akciğerindeki ölümcül şarapnel yaraları nedeniyle vefat etti."
Bu anma metni, Barış için Amerikalı Arap Hıristiyanlar örgütünün San Francisco şubesi tarafından gazeteye teslim edildi. Özel bir e-mailde verilen bilgiye göre, bu ölüm İsrail basınında yer almış ve doğrulanmış olmasına rağmen Chronicle, anma metnini yayımlamayı reddetti.
Kimin yası tutulabilir?
Kimin yası tutulabilir, kimin yasını tutmaya değer görürüz ya da kimin ölümünü görürürüz ve ölenler arasında da ayrımcılık yapar mıyız?
Bu soruların yanıtı muhakkak ki evet. Bu ayrımcılığa dair en yakıcı örneklerden biri "kimsesizler" mezarlıkları. Bu mezarlıklara neden bu ismi veriyor ve kimsesizliği nasıl algılıyoruz? Bu soruların yanıtları için halihazırda yürütülen tartışmaları, çalışmaları ve özellikle "Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi"nin çalışmalarını takip edebiliriz.
Ben ise imkân varken sizi İstanbul'un Sarıyer ilçesindeki "Kilyos Kimsesizler Mezarlığı"na götürmek istiyorum.
Türkiye'de her kentte bir kimsesiz mezarlığı var. Daha doğrusu, mezarlıklar içinde kimsesiz addedilen insanların gömüldüğü ayrı bir alan var.
İstanbul'daki en büyük Kimsesizler Mezarlığı ise Kilyos'ta bulunuyor. Şu an mezarlıkta İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden (İBB) edindiğimiz verilere göre toplamda 2563 "kimsesiz" yatıyor. Bunlardan 2017'si erkek, 490'ı kadın, 56'sı ise "tanımsız". Mezarlıkta bulunanların yaş ortalaması ise 58.
Hatırlayalım, Bitlis merkeze bağlı Yukarı Ölek (Oleka Jor) köyünde bulunan Garzan Mezarlığı'ndaki mezarlıklar da yıkılarak, cenazeler Kilyos Mezarlığı'na getirilmişti.
"766, 767, 768"
Kilyos Mezarlığı'na vardığımızda mezarlığın ne denli büyük olduğunu kavramamız biraz sürüyor. Mezarlık görevlisinin yardımı imdadımıza yetişiyor. Bu andan itibaren mezarlık görevlisi bize yol göstermeye ve yardımcı olmaya başlıyor.
Mezarlığın tepesinde yer alan yeni "Kimsesizler Mezarlığı"na gidiyoruz ilk olarak. İkiye ayrılmış taş bir yapı burası. "Mezar" olduğu düşünülen kurulumların üzerinde numaralar yer alıyor: 766, 767, 768.
Son numara 768. En son o gömülmüş.
"İnsan nasıl kimsesiz olur ki?"
Bu aşamada mezarlık görevlisiyle konuşmaya başlıyorum. Kimsesizler Mezarlığı'yla ilgili ne düşündüğünü soruyorum ona. Yıllardır burada çalışıyordu sonuçta ve ondan iyi kimse bilemezdi burayı.
Kimsesiz olmayı kavrayamadığını söylüyor ilk olarak. Sonra o da bana soruyor: "İnsan nasıl kimsesiz olur ki? Senin kimin kimsen yok mu? İki gün senden haber almasa ailen ortalığı ayağa kaldırmaz mı? Bir insanın nasıl kimsesi olmaz? Bunların yok işte. Burada isimler yok, sadece sayılar var."
Ardından gömülenleri anlatıyor. Mezarlık görevlileri eşliğinde getirilen cenazelerin, dini ritüellere göre özenle gömüldüğünden bahsediyor. İmamın yönettiği törenden sonra defin işlemi başlıyor. Görevli "Bazen aileleri gelip yan tarafa taşıyor bazılarını," diyor. Yan tarafta alışkın olduğumuz haliyle, ismiyle cismiyle gömülen insanlar var. En azından bir mezar taşları var. Doğdukları, öldükleri yıl yazıyor bu taşlarda. Yani yan bölümde yatanların bir tarihleri olduğuna, bu dünyadan geçtiklerine dair bir emare var.
İki ayrı mezarlık
İlk gittiğimiz mezarlık 2009'da kurulmaya başlanmış. Daha sonra ziyaret edeceğimiz ikinci mezarlık ise 2003'te. Buradaki metal levhalar artık paslanmış ve art arda sıralanıyor: 236, 237, 238, 239. Belki de üst üste gömüldüler, diye düşünüp soruyorum. Beş yıl sonra mezarlığa bir başkası gömülebiliyormuş.
Kilyos Kimsesizler Mezarlığı'na dair İBB'den edindiğim verilerde gözüme çarpan iki tarih var: 2011 ve 2018.
TÜİK verileri
2011 yılında mezarlığa gömülenlerin sayısı 388. 2010'da ise bu sayı 64.
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) verilerine göre 2011'de Türkiye genelindeki ölüm sayısı 375 bin 281. 2010 yılında ise 365 bin 646.
Verilere göre kaba ölüm hızı, 2010 yılında yüzde 5 iken bu hız 2011 yılında yüzde 5,1'e yükselmiş. Türkiye genelinde ölüm oranlarındaki artışın bir etkisi midir, bilemiyoruz. Çünkü bu verilere dair 23 Ekim 2011 Van, Erciş Depremi dışında bir bilgi edinemedim.
Bir diğer göze çarpan veri ise 2018'de "tanımsız" olarak tanımlanan ölüm sayılarındaki artış. Diğer yıllarda "tanımsız" olarak geçen beş-altı ölüm varken bu sayı 2018'e gelindiğinde 48'e çıkıyor. 2018'deki Kilyos'taki toplam defin sayısına baktığımızda ise 183 sayısı ile karşılaşıyoruz. Tanımsız bir beden, aklıma doğrudan gömülme ve yıkanma hakları engellenen LGBTİ+'ları, özellikle de transları getiriyor.
Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Ümit Biçer'e sorduğumda "'Tanımsız' terimiyle haricen, dıştan bakıldığında cinsiyet kimliği belli olmayan, dolayısıyla da kimlikleri saptanmayan, gerekli incelemelerin yapılmadığı cenazelerin kast edildiğini düşünüyorum," diyor. Biçer, "kimsesiz" tanımıyla ilgili ise şöyle diyor: "Zihinlerimizin bir yerinde anısına, mirasına, cenazesine, varlığına sahip çıkılmaması, yalnız bırakılması, ötekileştirilmesi, düşmanlaştırılması gereken cenazeleri, insanları çağrıştırıyor."
Aklımızdaki soru işaretlerini gidermek ve daha fazlasını öğrenmek için sözü Prof. Dr. Ümit Biçer'e bırakıyorum.
Kimsesiz tanımı
"İnsanın doğayla, sosyal çevresiyle, üzerinde yaşadığı toprakla hem de kendi döneminde yaşayan insanlarla bir bağı olduğunu kabul ederiz ve haliyle tüm bunların bir bütünlük içerdiğini, varoluşu, varlığı için sosyal anlamda kurduğu bağların da bir değeri olduğunu kabul ederiz. 'Kimsesiz' tanımı sahip, sahiplik üzerinden bir çeşit mülkiyet ilişkisini, bu ilişkiyi tanımlama ve sınıflandırma gücüne işaret ediyor. 'Kimsesiz' tabiri, bana tüm bunlardan yoksun olmak ya da insanları kendi sosyal çevrelerinden, çağlarından, dönemlerinden, gruplarından, topluluklarından izole etmek, onları tüm bu bağların dışına çıkarmak, yalnız bırakmak, yalnızlaştırmak için kullandığımız bir sözcük gibi geliyor. Üzerinde yaşadığımız coğrafyada da 'nedense' daha çok ikinci anlamı karşıladığını düşünüyorum.
"'Kimsesiz' tabiri zihinlerimizin bir yerinde anısına, mirasına, cenazesine, varlığına sahip çıkılmaması, yalnız bırakılması, ötekileştirilmesi, düşmanlaştırılması gereken cenazeleri, insanları çağrıştırıyor. Kimsesiz tabiri kullanılan cenazelerde gömme işleminin, gömülecek yerin, mezarın, gömülme hakkının kamu idaresi tarafından bahşedildiğini, ölümün ve ölümle ilgili ritüellerin insani bir faaliyet olmadığını, otoritenin keyfiyetinde ve tahakkümünde olduğunu kavramamız gerektiğini anlatıyor.
2011'de ölümlerde artış
"2011'deki kimsesiz ölümlerindeki artışını izah edebilecek bir veriye sahip değilim ama sayılar İstanbul'da ailesinden, yakınlarından uzakta yaşayan ve sahip çıkılmayan cenazelerde bir artış olduğunu anlatıyor. Diğer taraftan yakın tarihte Devletin kimi mezarları açıp, Adli Tıp Kurumu'nda (ATK) inceleme yapıldıktan sonra inceleme yapılan kemikleri ilgili savcılıklara göndermek yerine Kilyos Mezarlığı'na gömdüğünü de öğrendik.
"Bir diğer değişken verinin olduğu 2018 yılında ise cinsiyet kimliklerinde 'tanımsız' olan definlerin artışı. 'Tanımsız' terimiyle haricen, dıştan bakıldığında cinsiyet kimliği belli olmayan, dolayısıyla da kimlikleri saptanmayan gerekli incelemelerin yapılmadığı cenazelerin kast edildiğini düşünüyorum. Bu cenazelerle ilgili gömülme öncesinde gerekli incelemeler yapılarak ölenin kim olduğu, ölüm nedeni ve ölüm zamanı" sorularının yanıtlanması gerekiyor.
"Ölümle ilgili diğer sorular"
"Bir cenaze için 'tanımsız' dendiğinde aslında yalnızca cinsiyet kimliğinin değil ölümle ilgili diğer soruların da cevaplanmadığı, gerekli olan incelemelerin yapılmadığı düşünülebilir. Defin öncesinde bu soruların yanıtlanması gerekiyor, eğer kişinin kim olduğu, ne zaman ve nasıl öldüğü bilinmiyorsa bu ölüm şüpheli ölüm olarak kabul edilir ve adli ölümlerde olduğu gibi ölenin kimliği, ölüm zamanı ve ölüm nedeni saptanmaya çalışılır. ATK'da yapılan otopsilerde ve ölümlerle ilgili çalışmalarda bu konulara dikkat edilir. Eğer dış görünümüyle kim olduğu, cinsiyet kimliği, yaşı vb. özellikleri belirlenemiyorsa, ileri derecede çürümüş veya kemikleşmiş cenazelerden söz ediyorsak, anatomik bilgiler ve değerlendirmelerin yanında biyolojik incelemeler de yapılır.
"Otopsi işlemi yapılan cenazeler için 'tanımsız' nitelemesi kullanılamaz"
"Alınan kan, doku, kemik örnekleri üzerinde biyolojik incelemelerle DNA araştırılır. Kişinin biyolojik cinsiyetinin yanı sıra, soy bağıyla ilgili verilere de ulaşılır. İncelemeler sonrasında elde edilen bilgiler adli tıp kurumunda kayıt altında tutulur. Dolayısıyla otopsi işlemi yapılan, DNA'ları belirlenen cenazeler için 'tanımsız' nitelemesi kullanılamaz. Bu cenazelere tanımsız deniyorsa ya ilgili kurumlar arasında bilgi alışverişi açısından uygun bir kanal yoktur ya da cenazelerin defnedilmesi sırasında inceleme yapılacak yeterli örnek yoktur veya incelemeler tamamlanamamıştır.
Adli Tıp süreci
"ATK'da ölümle ilgili değerlendirmeleri tamamlanan ve kimliği saptanan cenazelerin yakınları tarafından alınması beklenir. Eğer cenaze 15 gün içinde Adli Tıp Kurumu'ndan alınmazsa veya kimsesi yoksa gömülmek üzere Belediyeye teslim edilir. Bu cenazeler Belediye tarafından kayıt altına alınarak kimsesizler mezarlığına gömülür. Zaten adli tıpta incelemeleri tamamlanan cenazelerin uzunca bir süre kurumda muhafaza edilmesi ve tutulması da mümkün değil. Bunu belli bir süre için dahi yapabilmek için çok büyük soğuk hava depolarına ve olanaklara sahip olmanız gerekir.
"ATK inceleme yapmak için kurulmuş bir yapılanma, defin ve ölülerin saklanmasıyla ilgili bir yapılanma olmadığı gibi defin ve ölülerin saklanması da yalnızca adli tıbbı ilgilendiren bir konu değil. ATK'yi bu konuda da tek otorite olarak tanımlamak, bu sorumluluğu ATK'na vermek de düşünülemez. Zaten bilimsel standartlar ve mesleki etik ilkeler yerine devlete bağlılığı ve sorumluluğu önceleyen, objektif ve şeffaf olmayan, Türkiye'nin her yerinden yapılan adli başvurulara tek başına bir otorite gibi hareket ederek karar veren, yol açtığı sorunlar ve verdiği kararlarla ciddi kuşkulara yol açan bir resmi bilirkişilik yapılanmasından da başka bir şey beklenmez.
Sokağa çıkma yasaklarında değişen yönetmelik
"Ancak sokağa çıkma yasaklarının olduğu dönemde (2015-2016), ATK Kanunu Uygulama Yönetmeliğinde değişikliğe gidildi. Bu değişiklik tam da bölgede süresiz sokağa çıkma yasaklarının olduğu, müdahaleler sırasında yaşanan ölümlerle ilgili tartışmaların yoğun olduğu dönemde yapıldı. Yakınları tarafından alınmayan veya kimsenin sahip çıkmadığı cenazelerde ATK'da tutulma süresini üç güne düşürdüler. Bekleme süresinin kısaltılması ölümlerle ilgili yapılacak incelemeler ve meydana gelen ölümlerle ilgili kuşkuları artırdı. Süresiz sokağa çıkma yasaklarının da muhtemelen etkisi vardır. Diğer taraftan yönetmelikte yapılan bir diğer değişiklik de gömme işlemlerinde sorumluluğun belediyelerden alınıp mülki idareye yani valiliklere ve kaymakamlıklara verilmesi oldu.
"Bu durum insanların yakınları hakkında bilgiye ulaşmasını, ne zaman, nasıl öldüklerini öğrenmesini, ölüm nedenlerinin anlaşılması için bağımsız uzmanların da katıldığı incelemeler ve otopsiler yapılmasını, yasal başvurular ile sorumlular hakkında dava açılmasını engellediği gibi yas tutma ve inançlarına göre gömme hakkının dahi ellerinden alınması anlamına geldi. Süresiz sokağa çıkma yasaklarının ilan edildiği, bu değişikliklerin yapıldığı tarihlerde ve sonrasında var olan ihlallerin yanı sıra bu düzenlemelerin yol açtığı ihlalleri gündeme getirdik."
Dinleme önerisi Kimsesizler mezarlıkları ve toplu mezarları çıkış noktası olarak alınan bölümde, yas süreçleri ve devlet politikaları arasındaki bağları irdeleniyor. |
(TY)