Kürt meselesinde devam eden barış sürecini topluma anlatmak için yola çıkan akil insanlar heyeti iki aylık çalışmalarını bitirme aşamasına geldi.
Marmara Grubu'ndan Prof. Dr. Mithat Sancar, çalışmaları Açık Radyo'da anlattı. Konuşmanın tamamını yayımlıyoruz.
"Bizim bölgede yaptığımız çalışmalarda vardığımız sonuçlar benim açımdan çok öğretici oldu. İlk başlarda özellikle MHP Lideri Devlet Bahçeli ve temsilcilerinin sözleri, ağır sert tavırları dolayısıyla bir gerilim vardı. Bu gerilim sokağa ve salonlara yansıdı. Basında çok da yadırganmayacak bir şekilde bu tür görüntüleri öne çıkarmayı tercih ediyor. Bir alışkanlıktır, böyle bir yanı vardır basının.
Fakat 2-3 hafta geçince insanların bu çalışmalara katılmak için heves duyduklarını gördük. Mesela biz Çanakkale’ye iki, Bursa’ya üç kere gittik. Sonuçta Marmara Bölgesi çok kalabalık bir bölge. Biz de dokuz kişiyiz diğer guruplar gibi ve hepimiz aynı anda bütün yerlere gidemiyoruz. Biz zaten hemen her gün İstanbul’da bulunana arkadaşlarımızla İstanbul’da bir faaliyete katılıyoruz.
Bursa'ya ilk gidişimizde gerginlik ve sıkıntı yaşandı. Biraz hırçın bir kalabalık vardı. Buna rağmen toplantı gerçekleştirilmişti. Son gidişimizde bir hafta önce ordaydık. Gerçekten özel olarak kaydedilmesi gereken bir tecrübeydi. Sabah saat 11’de başladık akşam saat 10’a kadar sürdü.
Şöyle düşünelim bizler panele, konferansa sık sık gidiyoruz. Oralarda bizim bildiğimiz homojen bir kitle oluyor. Orada konuşmak da çok zor değil ki zaten gideceğiniz yerde itibar göreceğinizi peşinen varsayıyorsunuz. Sonuçta kimse bizi oraya protesto etmeye gelmez.
Ama burada öyle olmuyor. Burada mesela STK’lar ile yapılan toplantılarda 200 kişi var. Her çevreden nerdeyse her siyasi renkten insanlar var. Bunlar Bursaspor’un taraftar derneğinden Bursa Çingeneler Derneği’ne kadar. Hemşeri dernekleri çok güçlü, önemli bir ağırlığı temsil ediyorlar. Bizleri sert şekilde eleştirenler de sevenler de var. Süreci eleştirenler, ezber haline gelmiş sözler söyleyenler de var. Ama başlarken güzel bir çerçeveden başladığımızdan insanı duygulandıran, heyecanlandıracak kadar güçlü etkili bir demokrasi dersi yaşandı.
Her görüş o kadar serbest dile getirildiği gibi hiç kimse diğerinin sözünü kesmedi. Topluluk adabı kendiliğinden oluştu. Zaten büyük bir kısmı bu toplantılar vesilesiyle bir araya geldiklerini söylüyorlar. Gerçekten çok etkilendim. Türkiye’nin bu kadar zor bir meselesi onlarca yıldır tabu olarak kabul edilen meselesi bazı kavramların telaffuzunun nerdeyse büyük öfkelere ya da kırgınlıklara, gerginliklere neden olan bir meselesi o kadar olgun tartışıldı ki asıl mesele buydu. Sonuçta ortaya çıkan çalışma hükümetin bugüne kadar gördüğümüz pratiğini de hiç uymayan bir demokrasi tecrübesidir.
80 yaşındaki bir kadın ‘Çanakkale 90 yıldır ilk defa bir demokrasi yaşadı’ dedi başkaları da benzer değerlendirmeler yapıyorlar. Bir kere insanlar hiç çekinmeden kendilerini bu toplantılarda ifade edebiliyorlar. Bu tür toplantıları partiler yapamazlar. Çünkü bizler orada bütün kesimleri temsil eden insanların bulunduğu ortamlarda uzun uzun tartışabiliyoruz. Gerilimler azalıyor, kutuplaşmalar anlamını yitiriyor. İnsanlar konuşmayla sözün gücüyle bir şeylerin halledilebileceğini inanmaya başlıyorlar. Bu bizim bu süreçte nereye varırız ne oluruz tartışmalarını önemsiz kılan çok büyük tecrübelerdir. Bu süreç ne getirdi sorusunu hiçbir şey getirmedi denilmezse bile işte bunu getirdi derim. Elbette dört aydır insanlar ölmüyor. Bu muhteşem, muazzam bir sonuçtur.
İnsanlar dört bir yandan demokrasi tecrübesini yaşıyorlar ve sözün gücüne inanmaya başladılar. Çünkü sözün gücü demek silahın gereksizleşmesi demektir, yumruğun, gürültünün ne kadar da kötü olduğunu fark etmek demektir. Bu vesileyle bu tecrübe ortaya çıkmıştır. Artık kimse Türkiye’de toplumun demokrasi kültürüne uzak olduğunu öyle yüksek perdeden atarak iddia edemez. Eğer imkanlar ortaya çıkarsa, temas edilebilinirse ve sözün gücüne savunmak kadar sadık olunarak bir faaliyet yürütülürse bundan bence Türkiye toplumunun bütün katmanları, bütün etnik kimlikleriyle demokrasi kültürüne yakındır.
Doğrusunu söylemek gerekirse ben bu kadar ilgiyi beklemiyordum. Ama benim zavallı bulduğum bir yaklaşım var. Bu kelimeyi de yerinde kullanıp kullanmadığımı bilmiyorum ama okuyorum işte yok efendim özellikle işte güya soldan eleştiriler de var, bu akil adamlar hükümetin bilmem ne aracı diye. Bu bana şeyi anlatıyor. Sol diye kendini ortaya atan grupların neden bugüne kadar toplumla gerçek bir temas kuramadıklarını görebiliyorum. Şöyle bir bakar mıyız sol diye ortalıkta dolaşan grupların varlıkları kendi müritlerinden de öte bir çevreye ulaşabiliyor mu? Ulaşamıyor.
Bizim bu çalışmalar dolayısıyla şunu görüyoruz. Gerçekten bir demokratik kültür var, gerçekten demokrasiyi şu sürecin güvencesi olarak gören ya da hisseden geniş bir modern sınıf var.
Sahaya inip bu kadar farklı insanlarla bir araya geldiğinizde zaten demokrasi ile barışın birbirini doğuran şeyler olduğunu fark ediyorsunuz. Ben toplantılarımızda Başbakan’a da dedim özellikle modern sınıfın en büyük kaygısı elbette tek adam yönetimi veya AK Parti’nin çok güçlenmesi. Buna karşı ise bizim yaptığımız bu çalışmalarda demokrasinin buna bir sınır oluşturabileceğini demokrasi kültürünün bunu frenleyebileceği duygusu oluşmaya başladı ve barış sürecini sırf bu duygu ile desteklemeye hazır geniş bir kitle olduğunu gördük. Çoğu zaman hükümetin yapması gereken şey şu: Yöntem ve içerik olarak demokrasiye sonuna kadar bağlı kalmaktır süreçte.
Söz alan bir adam başladı ben Bursa Çingeneler Derneği başkanıyım diye. Ha dedim buna takılmayın Çingene diye. Yok dedi "biz kendimize Çingene" diyoruz ve devam etti. 'Burada dedi hepimiz kardeşiz diyen arkadaşlara şunu söyleyeyim hayat böyle değil, Türkiye’deki gerçekçilik böyle değil. Ben dedi Çingene kimliğim yüzünden çekmediğim sıkıntı, uğramadığım ayrımcılık kalmadı. Çingene değilim diye sıkı sıkı tembihlendim çocukluğumdan itibaren fakat dayanamadım ve ben Çingeneyim dedim. İşte o andan itibaren hayatım değişti, kötüleşti. Bu ayrımcılıklar, aşağılanmalar yüzünden okulu bırakmak zorunda kalmış. İş bulmakta aynı sıkıntılar. Evlenme söz konusu olduğunda aynı ayrımcılıklar falan. Kendi kendimize bakalım ve görelim kendimizi. Kürtler sayesinde şimdi bunlar daha açık bir şekilde konuşulabiliyor.'"
DOĞU ANADOLU VE İÇ ANADOLU AKİLLERİ ANLATTI: Sürece Destek Beklediğimizden İyi
EGE GRUBU'NDAN AVNİ ÖZGÜREL ANLATTI: Ege En Zor Bölge Deniyordu
AKDENİZ GRUBU’NDAN TÜRKDOĞAN: Sürece Karşı Olanlar Bile Kan Dursun Diyor
GÜNEYDOĞU GRUBU'NDAN KEZBAN HATEMİ: En Büyük Destek En Mağdur Bölgeden
KARADENİZ GRUBU'NDAN ORAL ÇALIŞLAR ANLATTI: Tek Eksik Kadınların Olmamasıydı