T.C. Başbakanı Sayın Tayyip Erdoğan’ın bir süredir tartışılan Kürt sorununun çözümüne(!) yönelik gizli planı belli oldu. CHP Genel Başkanının çıkar dediği bakla nihayet ağızdan çıktı. Çözüm olarak kutudan çıka çıka yeni bir pişmanlık yasası hazırlığı çıktı. Bunu da hükümetle askerler birlikte kararlaştırmışlar… Başbakan böyle diyor. Bu beyan “Kürt sorunu” söz konusu olduğunda sivil siyasetin iradesinin olamayacağı, bu konuda askerin söz sahibi olduğunun da itirafıdır.
Her yeni gelen Kürtlere pişmanlığı dayatıyor
Bu çözüm(!) yeni olmamakla birlikte Ak Parti iktidarı için yeni bir proje. Geçmiş siyasi iktidarlar döneminde sekiz kez çıkarılan pişmanlık yasalarının hiçbirinden istenen sonuç alınmadığı bilinmekle beraber, Erdoğan hükümeti de denemekte sakınca görmüyor anlaşılan. Nedense her yeni gelen hükümet Kürtlere pişmanlığı dayatıyor.
Peki ama Kürt sorunu Kürtlerden mi kaynaklanıyor? Devletin kuruluşundan bugüne kadar uyguladığı inkar-asimilasyon, tenkil ve tehcir politikaları; dilin yasaklanması, infazlar, zorunlu göçertmeler, boşaltılan ve yakılan köyler, v.s… Tüm bunları ve daha nicelerini bu devlet yapmadı mı? Asıl devletin bu yapılanlar nedeniyle pişmanlık ortaya koyması ve geçmişle yüzleşmesi gerekmiyor mu?
Emekli askerlerin itiraflarından siyasi sonuç çıkmıyor
Bir süre önce son otuz yıla damgasını vurmuş ve şimdilerde emekliliğin keyfini çıkaran askeri şahsiyetlerin kimi itiraflarını gazetelerde okuduk. Bunlar, tarihsel gerçekliğin daha iyi anlaşılmasına katkı açısından şüphesiz ki önemliydi. Ancak bunlardan siyasal bir sonuç çıkarılamayacağı açıktır. Dolayısıyla emeklilerin itiraflarından çözüm çıkmaz.
O nedenle sorunun çözümüne yönelik samimi bir irade geliştirilecekse öncelikle muvazzafların (maalesef sivil siyaset bu konuda irade koyamıyor, ancak askerlerle birlikte adım atabiliyorlar) ve siyasal iktidarın geçmişle yüzleşmesi; bunun hukuki ve siyasi belgelerle kalıcılaştırılması gerekir. Ardından da hiçbir sınırlama olmaksızın normalleşmeyi sağlayacak siyasal ve sosyo-ekonomik projeler tartışmaya açılmalı.
Devletin şefkatli elleri kime açık?
Cumhuriyet tarihinde yaşananları bir yana bırakalım. Sadece yakın geçmişte yaşanan gelişmeler dahi umutlu olmamıza pek olanak vermiyor. Susurluk çözülmedi, faili meçhullerin hesabı sorulamadı, Başbakan’ın "nereye kadar giderse gidilecek" dediği Şemdinli’nin üzeri örtüldü… Dolayısıyla “devletin şefkatli elleri” söylemi de inandırıcılıktan uzak kalıyor. O şefkat ellerinin, hatta kucağının O.S.'ler, Ali Kaya’lar, Uğur Kaymaz’ı öldürenler, Malatya ve Trabzon’daki cinayetleri işleyenlere sonuna kadar açık olduğunu gördükten sonra; bu cinayetlerde rol alanlarla devletin kimi özel güvenlik birimlerinin ilişkisi ortada duruyor iken; “ne mutlu Türküm demeyenler” için devletin şefkatinden söz etmek mümkün müdür?
PKK'nin silah bırakması için "eve dönüş" yasasına gerek yok
Buna rağmen PKK silah bırakmalıdır. Çünkü bugünkü koşullarda şiddetin, silahlı mücadelenin Kürtlere de bir faydasının olmadığı, ancak sistem içerisinde militer güçleri etkin hale getirecek, rejimi otoriterleştirecek bir katkı sağlayacağı hemen her kesimin ortak kanaatidir. Silah bırakmak için “eve dönüş yasasına” da ihtiyaç yoktur. Kaldı ki gerillanın bulunduğu yerler zaten onların vatanıdır. Asıl bir an önce eve dönmeleri için hükümetin adım atması gerekenler, Kürdistan’da, Lübnan’da, Afganistan’da bulunan Türk askeri varlığıdır. (ŞÜ/TK)
* Avukat Şehmus Ülek, İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği'nin (MAZLUMDER) eski başkan yardımcısı.