ketim kelekê yeman
min xwestî babê nedan
ketim kelekê yeman
dıl ketın çıkas zore
ketım kelekê yeman"
Kilim nedir ki; bir çoğumuza göre önünde, sonunda ayağımızın altına serdiğimiz bir ev eşyası.
Biraz daha duyarlı kent entelektüeli birilerimize göre ise, otantik, bir de etnografik özellikler taşıyan ve sahip olmaktan zaman, zaman gururlandığımız değerlerimiz.
Ama o ilmek, ilmek dokunan kilimlerin genç kızların emeğinde nasıl ortaya çıktığını ancak "Kızlar ve Kökler" belgeselini izledikten sonra, bir de yukarıda kendi ağızlarında türkü olan sevda türküsünde belki fark etmek mümkün.
Gün gelmiş güneş geçit vermez dağların ardına gizlemiş kendini. Bulutlar dolanmış o dağların zirvesinde. İşte Hakkari'nin, Van'ın, Muş'un kırsal coğrafyasından zorunlu göç nedeniyle kopup gelen genç kızlar; yüz yıllardan bu yana annelerinin geleneksel motiflerini sürdürmek uğraşındalar şimdilerde Van'da.
En iyi anneler biliyor
Her kilimin onu dokuyana yansıyan bir hikayesi var elbette. Ama hikayeleri en iyi anneler biliyor şimdilerde. Dokuyan genç kızlar ise öğrenebildikleri kadar bilmedeler.
Onlar şimdi dokudukları kilimlerin isimlerini bir de işledikleri motiflerin adlarını anlamlarını biliyorlar. Kıskançlık ve korkuyu; "Kurt ayağı" ve "Akrep" motifi ile. Sevgiyi, aşkı, dostluğu "Muhabbet kuşu" ile. Oraların vazgeçilmezi yiğitliği "Koç başı" ve "Koç boynuzu" ile.
Bu kadar mı? Elbette hayır. Bunların yetmediğini de bilerek envai çeşit bitki, çiçek ve börtü böcek motifleri ile süslemişler kilimlerini.
Ne varlıkları ne de hikayeleri
"Kesneker" demişler yüz yıllardan bu yana en albenili kilimin adına, şimdiye kadar kimse böylesini yapamadı, yapamaz demedeler belki de meydan okurcasına!
Bir başkasına "Şehvani", diğerlerine; "Şamari", "Canbezar", "Hevçeker", "Feqîyê Teyran", "Bovan" ve de bir dolu gülün üzerine işlendiği "Çılgul".
Büyük, kocaman şehirlerde yaşayan metropol insanının bir çoğunun ne varlıklarından, ne de hikâyelerinden haberdar olmadıkları genç kızlar onlar.
Köylerindeyken ceviz, armut topladıkları yaşamlarını, düşlerini Van'a taşımışlar. Kilim dokumak kendilerini aşmada aracı olmuş şimdilerde.
15 milyonla anneye diş
Urdiye kız gündelik üretime yansıyan hayatın hikâyesinin tanığı. "Tanrım diyor inşallah bu atölye kapanmaz." Çünkü baba evine taksitle koltuk almış.
Borçlarımı ödeyemezsem halim ne olur telaşında. Bir diğeri Cemile, her ay maaşından arttırdığı 15 milyon lirayla annesinin dişini yaptırmak istiyor.
Ama diş yapılıncaya kadar babasının haberinin olmaması gerek ! Bir başkası en çok ailesine iyi bir gelecek sağlama arzusunda. Bir de filmi hazırlayanlara gönderme kabilinden, "Sizin gibi gezip görmek isterdim, ama mümkün değil. Hayat bize böyle öğretiyor," diyor.
Telaşla gösterilmeyen belgesel
Denildi ya her kilimin bir hikâyesi var. Elbette var. Bir de belgesele yansıyan hikâyeleri. Kısa kolla kilim dokuyan genç kızla, kahve falına bakan kız; büyüklerimiz bu filmi izlerse halimiz ne olur telaşındalar. İşte bu telaştır ki, "Kızlar ve Kökler" belgeseli Van'daki yerel televizyonlarda bile izlettirilememiş.
"Kızlar ve Kökler" binlerce yıllık kültürel köklerin Van ve Hakkari kilimlerine yansıyan yüzü. Kök boyanın doğadan gelen bitkilerle hazırlanışını, çocukların Enver amcaları anlatıyor.
Zaten uzun yıllar önce genç bir işçiyken Diyarbakır'ından Hakkari'ye göçen Liceli Enver Özkahraman atölyenin her şeyi.
Festivalde ikincilik
Kilimler dokunurken çıkan doğal sesler ritim gibi müzikal alt yapı oluşturmuş belgeselde. İki genç kız Zeynep'le Altun'un okuduğu türküler değme sanatçılara taş çıkartacak olgunlukta.
Ve ışık! Atölyenin elektriklerinin, borç nedeniyle kesik olduğu bir dönemde doğal gün ışığı kullanılarak filmin çekilmesi ayrı bir orijinallik katmış belgesele.
Ümit Kıvanç'ın yönetim, kamera ve kurgusu; Burcu Aktaş ve Ender Özkahraman'ın görüşmeleri ve Van güneşinin ışığında izleyicisiyle buluşmuş belgesel.
Biz geçtiğimiz günlerde Diyarbakır Sanat Merkezi'nde "Kızlar ve Kökler"i izlerken Ankara'dan mutlu bir haber geldi. Tanıl Bora iletti.
Ankara 15. Film Festivalinde belgesel dalında ikinci olmuş. Ama ilginç bir tesadüf birinciliğe layık eser bulunamadığı için ikinci olmuş!
Atölye ve evlilikler
Ama olsun bu ödül sanki Diyarbakır'ın şahsında belgesele, yapımcılarına ve gönüllü oyuncularına verilmişti. Bu da Diyarbakır'ın sürprizi olmuştu "Kızlar ve Kökler"e.
Şimdi ne mi yapmak lazım ! Standart kalıpları aşmanın zamanıdır. Batılı yaklaşımı gibi bu kilimlerde çocuk işçiliği filan var yaklaşımını aşarak bu üretilenlere pazarlama anlamında sahip çıkmak gerek.
Çünkü bu 70 genç kızın çalıştığı atölyenin sürmesi, aynı zamanda feodal ilişkiler nedeniyle 13-14 yaşlarında evlendirilmelerinin önünü de kesecek belki de!
Son sözü elbette yine kendi sesleriyle yine kızlar kendileri söyleyecek. Bu kez bir sürgünlük, kavuşamama türküsüyle.
"Vez bımrım dayê, vez bımrım dayê
Te çıma şiyandın vê xeribiyê
Xeribi zore, çı kes nızane
Evi kê şiyandın vê xeribiyê" (ŞD/NM)