Kamu çalışanlarına yönelik kıyafet yönetmeliğinin nasıl olması gerektiğini kadınlara sorduk.
Demokratikleşme Paketi’nin açıklanmasıyla kamu çalışanları kılık kıyafet yönetmeliğindeki başörtüsü yasağının kalkacağı kamuoyuna duyuruldu. Yasak asker, polis, hakim ve savcı meslekleri içinse devam edecek. Paketin duyurulmasının ardından erkeklerde bıyık ve favoriyle ilgili kısıtlamaların da kalkacağı, kadınlara yönelik kısıtlamalara da “sosyal hayata uyum” kriteri getirileceği, böylece mini etek ve çarşaf giyilmesinin önüne geçileceği basına yansıdı.
Peki kamuda çalışan kadınların nasıl giyinmesi gerektiği hakkında kadınlar ne düşünüyor?
MAZLUMDER'den Mehtap Toruntay, Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Forumu’ndan Ayşe Gül Altınay, İlke İlim Kültür Dayanışma Derneği'nden (İlkder) Özden Sönmez, Eğitim Sen Merkez Kadın Sekreteri Sakine Esen Yılmaz, Uçan Süpürge’den Selen Doğan ve İstanbul Feminist Kolektif’ten Gülnur Elçik cevapladı.
"Erkekler istediği yerde çalışıyor, kadına yasak"
Mehtap Toruntay, MAZLUMDER: İnsan hakları bağlamında baktığımızda "sosyal kabul görme" çok değişken bir kavram. Bizim kabul ettiğimizi başkası kabul etmez, başkasının kabul ettiğini biz kabul edemeyiz. O yüzden böyle bir kriteri saçma buluyorum. İnanç bağlamında baktığımızda da belki çarşaf, peçe çok kabul görmeyebilir çünkü toplumsal olarak düşünüldüğünde insanlar karşısındakinin yüzünü görmek isteyebilir. Zaten bu kadar hassasiyeti olan bir kadın kamuda çalışmak istemez.
Ama yasa olarak bu bizi tatmin etmedi. Üniformalı meslekleri kapsamıyor olması size bir kısıtlama getiriyor. Bu hem insani hem vicdani hem de dini anlamda kabul edilemeyecek bir şey. Bunun daha önce başörtüsünün yasaklanmış olmasından bir farkı yok.
Kadın meselesinden bakınca da kadına ayrımcılık söz konusu. Maalesef erkek egemen bir toplumdayız ve erkekler ideolojileri ne olursa olsun herhangi bir kısıtlama olmaksızın istedikleri yerde çalışabiliyorlar. Uygulamaya baktığımızda diğer kısıtlamalar başörtüsü kadar katı uygulanmıyor. Ama moda dediğimiz üretken araçlar, insanların zevkleri bu kadar çeşitlenmişken bu neye göre kısıtlanacak? Şimdi etek boyu mu ölçecekler?
Yönetmelik hazırlanırken bir sosyal kabul görünürlük önemsenecekse hem sivil toplum kuruluşlarının hem de bu konuda çalışan akademisyenlerin görüşlerinin belirleyici olması gerektiğini düşünüyorum.
“AKP orduyu başörtüsü konusunda karşısına alamadı”
Gülnur Elçik, İstanbul Feminist Kolektif: Bunca yıl sonra bu paketle birlikte yine gördük ki, Ak Parti orduyu karşısında almak konusundaki gözü karalığını başörtüsü konusunda ortaya koyma gereği duymuyor; çünkü başörtülü Müslüman kadınları karşısına almayı o kadar da umursamıyor, bu kadınların çalışma özgürlüğünü, emeğini, bedenini tanımıyor.
Yanısıra, kendi adıma tesettür ile tesettür yasağının birbirinden ayrılması gerektiğini düşünüyorum. Bir feminist olarak; dindar olan/olmayan Müslüman kadınları Müslüman erkekler karşısında dezavantajlı bir konuma yerleştiren tesettür yasağı benim için istisnasız bir biçimde ortadan kalkması gereken bir şeyken, tesettür de genel olarak kadınları erkekler karşısında ikincil bir konuma yerleştirdiği, kadın bedeninin tahrik ediciliği tezini güçlendiriciliği itibariyle bir o kadar tartışılması gereken bir konu; elbette öncelikle kadınlar arasında tartışılmalı... Öte yandan tesettürlü kadın arkadaşlarımızın önündeki engellerin kısmen veya tamamen kaldırılması, Ak Parti'nin genel olarak kürtaj yasağı, kadın polislere yaptığı dekolte itirazı gibi kadınları hem bedenlerine hem birbirlerine yabancılaştıran söylemlerinden ayrı nasıl düşünülebilir?
Tesettür yasağı kamu özel ayrımı olmadan ortadan kalkmalı. Ancak bu sadece başörtüsünü kapsamıyor; kadınları -erkeklerin beğenisine göre- dikkat çekici hale getirecek bütün düzenlemeleri kapsıyor. Kadınlar takıları belli bir biçimde takmalı, belli şekillerde makyaj yapmalı vs... Bunlar da dindar olmayan kadınlar için "tesettür" yasakları olarak iş görüyor.
“Yasaklar insanı rencide eder”
Özden Sönmez, İlkder: Kılık kıyafet dediğimizde, tercihi kişinin kendine bırakmamız lazım. Anne-baba ve eşler dahil olmak üzere eğer müdahale edilirse bunun doğru olmadığına inanan biriyim. Biz dindarlar açısından baktığınızda bir ölçüsü vardır mutlaka ama bu yasalarla olacak bir şey değil. Akleden, fikreden birinin kendisinin karar vermesi lazım. Tarih boyunca da siyaset, ticaret her şey kadın üzerinden yürütülmüş ve kadına bu konularda hak tanınmamış. Din veya gelenek görenek adına kadın susturulmuş, sesi dahi yasaklanmış. Daha sonra giyim kuşamla kadın sanki kendisini koruyamıyormuş gibi kadın koruma altına alınmış.
Şimdi de aynı. Ben 30 yıldır yasak kalksın diye uğraşıyorum. Tamam, paket açıklandı ama oradaki üniformalı bölümüne geldiğimiz zaman durduk. Nihayetinde ne isek, oyuz. Ama kadınların önünde o kadar çok engel var ki; seçme hakkı var, seçilme hakkı yok; çoluğa çocuğa saçını süpürge etme hakkı var ama evin reisi olma hakkı yoktur. Kadın hep yasaklarla mücadele etmek zorunda kalmış. Baktığımız zaman İslam’da dahi uygulanmamış şeyleri bugün uygulamalarda görüyoruz. Biz “yetmez ama evet” demiyoruz, yasak kalkacaksa tamamen kalksın.
Ben dindar bir kadınım ve önümde başörtüsü yasağı var, kalkmasını istiyorum. Ama öbür tarafta benim gibi düşünmeyen insanlar da var. Ben onların önündeki engellerin de kalkmasını istiyorum. Yasak insanı rencide eder. Kadın sanki aklını kullanamıyormuş gibi sürekli yasaklarla karşılaşıyor.
Yasaksız bir dünya istiyorum ve kendim için istediğimi bütün insanlar için istiyorum.
“Kıyafete devletin karar vermesi abesle iştigal”
Sakine Esen Yılmaz, Eğitim Sen Merkez Kadın Sekreteri: Eğitim Sen olarak öğrencilerle ilgili kılık kıyafet yönetmeliği değiştiğinde bir dava açtık ve “Eğer bir inanç grubunun kılık kıyafetleri serbest bırakılıyorsa, diğer grupların da serbest bırakılsın” demiştik. Yani belli bir kesimin kılık kıyafetini yasaklayarak, mini etek giyemezsiniz, şortla gelemezsiniz, transparan giyemezsiniz, denildiğinde bu bir özgürlük olmaktan çıkıyor ve ideolojik bir yönelime ve baskı aracına dönüşüyor. Biz sendika olarak özgürlüğü bu açıdan ele alıyoruz.
Artık devletin insanlara ne giyeceğini ne giyemeyeceğini söylemesi abesle iştigaldir. İnsanlar buna kendileri karar verebilir. Toplumsal yaşama da bu anlamda müdahale olduğuna inanıyorum.
“Memurlar da kendine yakışanı giymeli”
Selen Doğan, Uçan Süpürge: İki gün önce bir işim için emniyete gittim; 25 derece sıcakta gömlek üzeri kazakla çalışan memurlar vardı. “Emirle giyip çıkarıyoruz” dediler. Ardından bankaya girdim; yüksek topuklu pabuç giymek zorunda olan fakat yürüyemeyen, büyük olasılıkla birkaç yıla kadar omuriliği hasar görecek kadınlar vardı. “Böyle isteniyor” dediler. Ertesi sabah bir resmi kurumdaki toplantıda, nefes almakta zorlandığı için kravatını gevşeten bir çalışanın uyarıldığına tanık oldum; belki de kalp krizi geçirecekti, “Mevzuata uy!” dediler…
Kamuda giysi rejimi düzenlenirken rahatlık, sağlık, özgüven, doğallık ve şıklık değil, mevzuata itaat önemli! Bıyık hizasından yırtmacın milimetresine her şeyi didikleyecek kadar bol vakti olan kamu idaresi ‘gündelik’ olana kör bakmamalı. Saatlerini masa başında geçiren insanların konforu işin niteliğini belirler. Kadınlar açısında da kısaca şunu söylemek isterim: Kadınlar hep etek giymek zorundaysa, toplumsal bir dayatma olarak bacaklarındaki tüyleri sürekli temizlemek durumunda kalıyor. Hep pantolon giyme zorunluluğu varsa regl dönemlerinde rahatsız olabiliyor. Başörtüsü takıyorsa saç derisi güneş görmediğinden dökülmeler ve hatta yaralar oluşabiliyor. Ülkeyi yöneten erkekler bunu nereden bilsin!
Kamuda elbette bir düzenleme olmalı ama kılık kıyafet yönetmeliği, çalışanları rahatlık ve sağlık açısından zora sokan, kadın bedenini denetleyici, üniformayı yani tektipleştirmeyi öven bir içerikte olmamalı. Resmi kıyafet dendiğinde akla koyu ve can sıkıcı renkler gelmemeli. Tıpkı klişe moda tarifi gibi; memurlar da kendine yakışanı giymeli. Ankara'nın rengi lacivert olmamalı mesela. Renklilik toplumsal çeşitlilikle barışmanın bir unsuru olarak görülmeli.
“Tüm kamuya tek kriter getirmek absürt”
Ayşe Gül Altınay, Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Forumu: Demokratikleşme adına yapılacak bir şeyse tartışılması gereken çok az şey var. Yapılması gereken, işini engellemediği sürece herkesin her türlü kıyafeti giyebilmesi, , ki o zaman da kıstas işini yapıp yapmadığıdır. Buna bir kısıtlama getirmek, üstelik bunu ahlaki bir kısıtlama olarak belirlemek kendi başına sorunlu bir devlet uygulaması. Şöyle mi olmalı, böyle mi sınırlandırılmalı gibi şeyler bana çok uzak bir tartışma. Kamu zaten o kadar geniş bir alanı kapsıyor ki, iklimsel olarak çok farklı yerlerde çalışanlar var… Bunlara tek bir kriter getirilmesi çok absürt. Bu kadınlar için de erkekler için de geçerli. (ÇT)