Kaynak ve fotoğraf: AA
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında ekonomi, kayyım atamaları, Suriye politikası ve hapisteki gazeteciler hakkında konuştu.
Öte yandan Kılıçdaroğlu, Lösemili Çocuklar Vakfında (LÖSEV) tedavi gören çocuklarla Mecliste bir araya geldi. LÖSEV'in 2-8 Kasım Lösemili Çocuklar Haftası dolayısıyla başlattığı farkındalık kampanyasına destek veren Kılıçdaroğlu, çocuklarla "maskemi takarım farkındalık yaratırım" mesajını dile getirdi.
Kılıçdaroğlu'nun konuşmasından satır başları şöyle:
"Hapiste gazeteci, yazar, avukat olmaz"
Bazı gazetecilerin tahliye olduğunu ancak bunun yeterli olmadığını belirten Kılıçdaroğlu, "Hapiste gazeteci, yazar, avukat olmaz. Yani hapiste düşünce suçlusu olmaz. Bir insan farklı düşünüyor diye hapse atmak asla doğru değil. Hapse atılan bir ülkede demokrasi yok demektir. Oysa bizim savunduğumuz demokrasidir. Herkesin düşüncelerini özgürce dile getirdiği güzel bir Türkiye'den yanayız. Kendi içinde barışık bir Türkiye'den yanayız" dedi. Osman Kavala'nın da 735 gündür hapiste olduğunu anımsatarak onun da bir an önce özgürlüğüne kavuşmasını istediklerini dile getirdi.
Eren Erdem ve Kemal Kılıçdaroğlu
"Saray hükümeti devleti"
Eski CHP İstanbul Milletvekili ve Parti Meclisi üyesi Eren Erdem, tahliyesinin ardından Grup Toplantısını izlemek üzere Meclisteydi.
"Eren Erdem aramızda. Hoş geldin Eren Erdem. 490 gün hapiste kaldı. Bugünkü düzende çok yadırganacak bir şey değil. Çünkü saray hükümeti devleti var. CHP olarak adaleti sağlamak için her türlü mücadelemizi sonuna kadar yapacağız."
"Kayyımı hangi gerekçeyle atıyorsun?"
"Kayyım atamalarını eleştirdik. Savcıya, 'seçime gireceğim, engel var mı' diyorsun. Savcı 'engel yok, seçime girebilirsin' diyor. Kayyım atayıp görevden alıyorlar. Kayyımı hangi gerekçeyle atıyorsun? Seçimle gelen, halkın desteğini alan birisinin eline 10 saat kelepçe vuramazsınız. Üstelik sevk ettiğiniz araçta kelepçe vuracaksanız. Bu asla demokrasi açısından doğru değildir. Farklı düşüncelerdeyiz, farklı siyasi görüşlerdeyiz ama ben de insanım, onlar da insan, ben de demokrasi istiyorum, onlar da demokrasiyi istemek zorundalar, ben de bayrağımı seviyorum, onlar da bayrağımızı sevmek zorundalar, ben de vatanımı seviyorum, onlar da vatanlarını sevmek zorundalar. Dolayısıyla demokrasiyi sadece kendimiz için değil, bizim gibi düşünmeyen insanlar için de savunmak zorundayız."
"6 kişi Faruk Bildirici'nin üyeliğini düşürdü"
CHP'nin RTÜK üyesi Faruk Bildirici'nin "RTÜK Başkanının yasalara aykırı gelir sağlamasını, bir yolsuzluğu, yasadışılığı" dile getirdiği için üyelikten düşürüldüğünü söyleyen Kılıçdaroğlu, "RTÜK yönetiminden 6 kişi Bildirici'nin üyeliğini düşürüyorlar. Kim seçmişti? TBMM. Kaç kişi seçmişti? 600 milletvekili. Kim düşürdü? 6 kişi düşürdü. Yani Parlamentonun üstündeki bir gücü görüyor musunuz? Kendi kendilerine çalıp oynuyorlar." dedi.
"Sanıyorlar ki biz bundan vazgeçeceğiz. Sanıyorlar ki oradaki üyemiz aynı iddiaları sürdürmeyecek. Sanıyorlar ki bundan sonra gelen üyeler de aynı iddiaları sürdürmeyecek."
Kılıçdaroğlu, Suriye politikasının bir bataklık alanına dönüştüğünü ve bundan en büyük zararı Türkiye'nin gördüğünü söyledi.
Türkiye'nin, 3 milyon 600 bin Suriyeliye bakmak zorunda kaldığını belirterek, bütün bunlar olurken ABD Başkanı Donald Trump'tan, Türk milletinin şanını, şerefini ayaklar altına alan bir mektup geldiğini ifade etti.
"Sen mektup taşıyıcısı mısın?"
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, giderken mektubu götüreceğini söylediğini belirten Kılıçdaroğlu, şöyle dedi:
"Hani çöp sepetindeydi? Cebine koyacaksın, ABD'ye gideceksin, beraber götüreceksin. Sen mektup taşıyıcısı mısın? Sen mektup için iki satır yazı yazmaya cesaret edemiyorsun. Rıza Sarraf için iki nota veriyorsun ama Türk ulusunu, milletini aşağılayan bir mektubu yazan kişiye iki satır laf edemiyorsun. Mektubu vereceksen çok basit, aynı karşılıklılık ilkesine göre mektubu vereceksin. ABD Büyükelçisini çağıracaksın, 'Bu mektup şanımıza, şerefimize uymuyor, mektubu asla kendi devletimizin arşivlerinde tutmak istemiyoruz.' Mektubu alıp, kim yazdıysa oraya götürüp misliyle iade edilir, büyükelçiye vereceksin. Buradaki büyükelçiye vermeye cesaret edemeyebilirsin. O zaman mektubu ABD'deki Türk Büyükelçisine vereceksin, 'Saraydaki zata iade et, Türk milleti bunu istiyor' diyeceksin. Erdoğan yapabilir mi? Yapamaz. 'Mal varlığı ile ilgili araştırma yapacağız.' dediler, paniğe kapıldı. Niye paniğe kapılıyorsun? 'Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının mal varlığını araştırmazsanız namertsiniz' diyeceksin. 'Benim, ailemin, çocuklarımın yurt dışında 5 kuruşu bile yoktur çünkü bu paralar Türk milletinin güvencesindedir ve Türkiye'dedir.' diyeceksin. Eğer verilecek hesabınız varsa bunları söyleyebilirsiniz. Biz niye bunları söylüyoruz? Bizim verilmeyecek hesabımız yoktur, alnımız açıktır ve tertemizdir." (AÖ)