İsmet İnönü, Mustafa Kemal Atatürk'ün emriyle 1935’te Güneydoğuyu gezdikten sonra hazırladığı raporda Kürt sorununa çözüm önerileri göstermişti.
70 yıldır süregelen bir iddia nihayet bizzat zamanın Başbakanı İsmet Paşa tarafından doğrulanmış oldu. Demokrat Parti'li (DP) eski milletvekilimiz merhum avukat Fikri Şendur 1935 yılında Siirt'te ortaokul öğrencisiyken Siirt'i ziyaret eden zamanın Başbakanı İsmet İnönü'ye bir kısım gençle birlikte çıkarak, o yıllar şehrimizde trahomdan çok kişinin kör olduğunu belirterek kendisinden Siirt'e Botan'dan tatlı su getirilmesini istemiş ve “Siirt bu işe harcanacak 500 bin liraya değmez” cevabını aldığını söylemişti.
Uzun yıllar bu cevap tartışılmış ve doğru olmadığı savunulmuştu. Ancak İsmet İnönü, Atatürk'ün emriyle 1935'te Güneydoğu'da çıktığı geziden sonra hazırladığı “Şark Seyahati Raporu”nda bu olayı doğrulamış ve tarihi bir gizemi açıklığa kavuşturmuştur.
Aynı raporda günümüzdeki Kürt sorununa da cesaretle değinen İsmet İnönü'nün her iki konudaki görüşlerini Fikri Şendur'un derlemesinden okuyucularımızın bilgilerine sunuyoruz:
İsmet İnönü'nün Şark Seyahati Raporu (1935)
"Kürtler, 1923'te Türk - Kürt ortak vatanı olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nden beklediklerini bulamamış ve ilk meclisin feshinden sonra yer yer ayaklanmaya başlamışlardı. 1925'te Şeyh Said liderliğinde başlayan ve kısa bir süre içerisinde Kürdistan'ın birçok bölgesine sıçrayan Kürt ayaklanması, Kemalist iktidarın Kürt milli iradesine karşı yaptırımlarını sertleştirerek çoğalttı. Aynı yıl Takrir-i Sükün kanunun yürürlüğe girmesi ve Şark Islahat Planı'nın uygulanmaya başlaması, Kürt yurdu açısından yeni ve zorlu bir dönemin başlangıcı oldu. Toplu infazlar, zorunlu göçlerle yerinden edilmeler, kısırlaştırılma, dilsel ve kültürel yasaklar ile Kürt coğrafyasının etnik yapısını bozmak gibi yaptırımların olduğu bu süreç, 1927'de Umum Müfettişlikleri'nin kurulmasıyla başka bir hal almıştı. Projenin mimarlarından İsmet İnönü başbakanlığında gerçekleşen bu uygulamalar, küçük çaplı ayaklanmaları saymazsak, 1930'da Ağrı, 1937 yılındaysa Dersim'de patlak verecek yeni isyanlara sebep olacaktı.
1925'te uygulamaya konulan Şark Islahat Planı çerçevesinde 'ehlileştirilmeye' çalışılan Kürt coğrafyasına Mustafa Kemal'in isteği üzerine 1935 yılında Başbakan İsmet İnönü tarafından bir seyahat düzenlenir. Bu seyahatın amacı şüphesiz 10. yılında planın sonuçlarını yerinde görmek, Kürt coğrafyasının nasıl daha iyi elde tutulabileceğini ve asimile edilebileceğini incelemekti. Nitekim Dersim'le ilgili de görüş bildiren İnönü, daha sonraları Kazım Orbay ve Abdullah Alpdoğan'ı Dersim'e gönderecek ve burada çeşitli etüdler yaptıracak ve Tunceli Hakkında Kanun çıkarılacaktı. İsmet İnönü, Adana'dan başlayarak, Antep, Urfa, Malatya, Elaziz, Diyarbekir, Mardin, Siirt, Hakkari, Bitlis, Van, Muş, Ağrı, Kars, Ardahan, Artvin, Erzurum, Erzincan ve Dersim gibi Kürt illerini dolaşır, Suriye, Irak, İran ve SSCB sınırlarında tahkikatlarda bulunurak Kürt illerinin nasıl yönetilmesi ve asimile edilmesi gerektiği ile ilgili düşüncelerini yazar. Kürtler tarafından iyi okunması gereken raporda başlıca şu noktalar dikkat çekmektedir:
Kürtlerle ilgili tam metnini yayınladığımız bu rapor, 1935 yılında İstanbul Başvekalet Matbaası'nda Şark Seyahati Raporu adıyla basılmıştır. Raporun aslına sadık kalınmış ve bazı yazım yanlışları düzeltilerek, raporda Kürt illeri dışında bulunan Rize, Trabzon, Gümüşhane ve Bayburt ile ilgili bölümler çıkarılmıştır.”
Aşağıda bu rapordan Siirt'le ilgili bölüm:
Siirt
“Midyat'tan Siirt'e, doğru bir yoldan ve Hendük'te Dicle'yi sal ile geçerek geldik. Yol acele hazırlanmış, tesviyeden ibaretti ve çok sarp, çok tehlikeli güzergâhtan geçiyordu. Mardin ve Midyat'ın doğru Siirt üzerinden şimale bağlanmasında fayda olduğunu zannederim. Kışın karla kapanmayacağını tahmin ediyorum. Zaman ile bu yolu bir şose olarak tabiî, daha iyi keşfolunmuş bir güzergâhta, vücuda getirmek lâzımdır.
Siirt'in şehre ait ve vilâyete ait, iki hususiyeti vardır: Siirt, Türklüğe hevesli bir Arap şehridir. Fırka merkezimizdir. Tüccar ve hükümete yakın, muti halkı vardır. Havası gayet iyi olan Siirt, susuz, pis bir trahom merkezidir. Şarkından Botan Çayı, garbinden Kezer, Başur Çayları, gür nehirler halinde akarken, Siirt'e su getirmek büyük paralara ihtiyaç göstermektedir. Subaylar ve işyarlar bugünkü muvasalasızlıktan, hastalıktan, tozdan ve susuzluktan, gümüş para sürümünden pek muzdariptirler.
Botan'dan su ve elektrik getirmek, bir keşfe göre 750 bin lira masraf istermiş; bütün Siirt 750 bin lira değmez. Taşla alçıdan 10-15 günde yapılan evler nihayet 20 sene dayanırmış. Ben öyle gördüm ki, Siirt'in doğusunda veya batısında yakın bir su başına nakli en doğru karar olacaktır. Halk, kolayca yeni Hükûmet merkezine geçecek ve şehrini az zamanda yeniden kuracaktır.
Siirt'in doğuya naklini tercih ederim. Som Kürt'le meskûn olan Siirt vilayetinde başlıca kuvvetimiz idare merkezlerimiz, memurlarımız ve zabitlerimizdir. Bu merkezin içerde bulunması hululümüzü kolaylaştırır.
Vilayet olarak, Siirt, Şırnak, Eruh, Pervari, Şirvan, Garzan, Beşiri kazalarından mürekkeptir. Bunların hepsi Kürt'tür. Siirt daha şarka alınırsa Beşiri'nin Diyarbekir'e alınması düşünülecektir.
Siirt Vilayeti'nde idare merkezlerimiz çok kuvvetli olmalıdır. Çok kuvvetli idareyi şöyle hulâsa ederim: Muktedir idare amirleri; hiç bir zaman münhal yok; memur ve subayların evleri ve devlet daireleri yapılmış; icabında konup kaldırılmak üzere özel adliye rejimi; hudut teşkilatı tamam; kafi yol.
Halkın içine girmek, Mutki ve Sason gibi, bütün Siirt Vilayeti'nde önemli iştir. Halkın içine behemehal girmeliyiz. Şimdiki halde halk daha çok kendi ağaları elindedir. Halkın içine girmek için buralarda seyyar doktorları tesirli bir tedbir olarak göz önüne almalıyız.
Siirt Vilayeti bu günkü halinde en su yüzünde bulunduğumuz bir mıntıkadır.”
Yeni şefkat döneminde...
Devlet dağdakini düze indirme projeleri üretirken, şehrimizdeki olaylarda "sanık" olarak yakalanan kişilerin durumuna şefkatle yaklaşılmalı ve topluma kazandırılmalıdır.
Son günlerde gündeme oturan dağdakilerin düze indirilmesi ve suç işlememiş olanların affedilmeleri konusunda çıkış yolları aranırken, bir süre önce şehrimizde düzenlenen toplumsal olaylarda “sanık” olarak tutuklanıp mahkemeye verilenlerin daha mahkeme sonucu beklenmeden asgari ücretle çalışan, dört çocuklu, kirada oturan birinin bir kamu kurumundaki geçici görevine son verilmesinde acele edilmesi, hukuk ilkeleri ve yeni düşüncelere ters düşmüştür.
Demokratik Toplum Partisi (DTP) iki hafta önce Siirt'te "Yeter Artık" mitingi yapmak istemiş, Siirt Valiliği'nden istediği yer konusunda izin alamayınca mitinginin yapılmasından vazgeçti.
Yaklaşık 1000 kişinin katıldığı basın açıklamasında konuşan Siirt DTP milletvekili Osman Özçelik de "Biz katiyen ayrılıkçı değiliz. Türkiye'nin bütünlüğü içinde kardeşçe bir arada ama tek şartla eşit koşullarda bir birlikteliği yaşamak istiyoruz. Bu söylediklerimize tepki doğabilir. Ama alışacaklar" demişti.
Benzer bir başka yanlışlık yıllar önce Atatürk anıtı önünde HADEP'in düzenlediği bir mitingte araç üzerindeki ses cihazına dükkanından cereyan vermek durumunda kalan bir yurtsever esnafın o tarihten beri dükkanına serbest giriş levhasının iptal edilmesidir.
Yeni başlayacak şefkat dönemi için önlemler düşünülürken bu hususların da dikkate alınmasını gerekli bulduğumuzu belirtiyoruz.
Çünkü son bir hafta içinde çeşitli nedenlerle de çok sayıda üniversite öğrencisi de takibata uğramış, 18 öğrenciden dördü tutuklanmıştır. (CK/NZ)