Erel, "Tekstilde ihracatımız giderek azaldı çünkü dış ülkelere girişte yüzde 14 vergi ödeniyordu. 12 Temmuz'dan itibaren gümrük ve fon ödemeden ihracat yapabileceğiz" dedi.
Avrupa Birliği Komisyonu'nun aldığı karar Kuzey Kıbrıs'ta üretilen "kontrollü malların" AB ülkelerine, Kıbrıs Türk Ticaret Odası'nın vereceği orijin belgesiyle ve sıfır gümrükle ihraç edilebilmelerine olanak sağlıyor.
Alınan kararla, 1994 yılında alınan ve KKTC'de üretilen malların AB ülkelerine girişine kısıtlamalar getiren "Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD) Kararı" yok sayılıyor.
Kıbrıs Türk Ticaret Odası, 12 Temmuz'da Brüksel'de "Kuzeyde üretilen malların serbest dolaşımı için orijin belgesi verme yetkisi" alacak.
Kıbrıs Türk Ticaret Odası Başkanı Ali Erel, "Şimdi özel sektörün ve hükümetin iş becerisini gösterme zamanı. Çözüm vizyonundan kopmadan, çözümü zorlamaya devam ederek önümüze çıkan bu fırsatı değerlendirmeliyiz" dedi.
AB Komisyonu'nun aldığı karardan sonra Kuzey Kıbrıs hükümetinin "güneyden mal akışını serbest bırakması"; Rekabet Yasası ve İhale Yasası'nı çıkartması bekleniyor.
Dış yatırımcıyı koruyan Tahkim Yasası'nın da uygulamaya konması bekleniyor. Ali Erel, özellikle tarım ürünlerinin ihracatı için Başbakan Mehmet Ali Talat ile görüştüklerini; Devlet Laboratuarı'nın eksikliklerinin süratle giderilerek Ticaret Odası'na akredite edilmesini istediklerini belirtti.
Ali Erel ile AB Komisyonu kararı üzerine yapılan röportaj:
Verheugen'in açıklamaları, 12 Temmuz Pazartesi günü AB Bakanlar Kurulu'na takılır mı?
Ali Erel: Açıklanan paketin bir kısmı ticareti kapsar, bir diğer kısmı da 259 milyon euroluk yardımı. Ticaretle ilgili olan kısım, Yeşil Hat Tüzüğü'nü ve uygulama kurallarını ve direkt ticareti kapsar. Bu konuda oybirliğine gerek yok. Konseyde takılma olasılığı azdır. Ancak mali yardım kısmı oy birliği gerektirecek. Bu konuda Kıbrıs hükümetinin tavrı önemli olacak.
Bizim için hangisi daha önemli?
Bana göre ikisi de çok önemli, birbirini tamamlıyor. Ucuz krediye, vadeli imkanlara ulaşabilme imkanından yoksun, bir de ürettiğini satabileceğini pazarlardan yoksun bir ekonomimiz var.
Şimdi ticaret tüzüğü ürettiğimiz malı satabileceğimiz bir düzeye getiriliyor. Bir de bunu verimli ve rekabet edebilir düzeyde yapabilmeyi sağlamak gerekir. Tabi ki ucuz kredilere ulaşmayı, alt yapının iyileşmesini sağlayacak 259 milyon euroluk bir paket iyi olur.
Bu ikisini yan yana getirebilirsek maksimum verimliliği alabiliriz. Hem mali yardım paketini, hem de ticareti mümkün hale getirsek bile bir de bizim yapacaklarımız var. Başarı sadece bir açılımla elde edilmez.
Peki, Verheugen, sık sık Kıbrıs Türk Ticaret Odası'na atıfta bulundu. Odanızın yeni süreçteki yeri ne olacak?
Ticaretin mümkün hale gelmesi için engellerin ortadan kalkması gerekir. Engelleri bir hatırlayalım: ABAD kararları ile, Kuzeyden giden malların dolaşımını mümkün hale getiren dokümanlar kabul edilmiyordu. Bu ortadan kalkıyor.
Burada, KTTO'nun vereceği belgeler bunu mümkün kılacak. Bizler, Ticaret Odası'nın özel bir konumu olduğunu üç yıl önceden gündeme getirmiştik. En önemli özelliğimiz uluslararası bir tanınmışlığımızın bulunması. Orijin sertifikalarını dünyanın birçok yerinde ticaret odaları veriyor.
Bizim de odamız da 40 yıldır bu sertifikaları veriyor. Bu güne kadar verdiğimiz orijin sertifikaları malların dolaşımını sağlar ama gümrük ve fonlardan muaf olmalarını sağlayamazdı. Artık malların dolaşımı yanında, gümrük ve fonların getirdiği olumsuzluklar da ortadan kalkacak.
Peki alt yapı olarak Ticaret Odası'nın bir eksiği var mı?
Eskiden bu yana orijin sertifikası verdiğimiz için hazırız.
Ama zaman zaman laboratuar incelemelerine de ihtiyaç var. Bu noktayı kastediyorum.
Şu anda Devlet Laboratuarımız var. Ancak devlet mührü ile olanak sağlamamız mümkün değil. Başbakan Talat ile konuştum, AB kanadı ile konuştum. Süratle Devlet Laboratuarı'nın eksikliklerini tamamlayarak, Ticaret Odası'na da akredite ederek, yine bizim ismimiz ve mührümüzle kullanılabilir hale getirmeyi sağlarsak, AB uzmanlarının yapacağı işi yaparız.
Hangi malların bu kurallar çerçevesinde satılması mümkün olacak?
Tarım ürünleri, narenciye, patates, yaş sebze meyve gibi. Ama et ve süt ürünleri halk sağlığına, hijyen standartlarına takılır. Bunu süratle halletmemiz gerekir. Yasal çerçeve gerekliyse yasal çerçeve, fiziki altyapıysa fiziki altyapı.
Örneğin mezbahaları süratle AB standartlarına getirmemiz lazım. Aksi halde bu alandaki fazlamızı faydaya çeviremeyiz. Güneyde de bu eksiklik var.
Mobilya sektörü süratle devreye girebilir. Güneyde mobilyaya talep var. Kuzeyde mobilya üretip üretemeyeceklerinin yollarını arıyorlar. Güneyden oldukça büyük miktarda AB ülkelerine mobilya ihracatı var. Üstelik maliyet girdileri de, özellikle işçilik açısından, bizden kötü durumdalar. Ama vergiler, girdiler Güneyde çok daha düşük.
Deri ihracatı yapabiliriz. Tekstilde ihracat yapıyoruz ama giderek azaldı. Çünkü dış ülkelere girişte yüzde 14 vergi ödeniyordu ama artık bizim vereceğimiz belgeyle bu ortadan kalkacak. AB'ye girerken yüzde 14 vergi ödeniyordu. 12 Temmuz'dan itibaren bu ürünlere gümrük ve fon ödemeden ihracat yapabileceğiz.
Bu uygulama, ABAD kararlarını hangi noktaya taşıyor?
ABAD kararları ortadan kalkmıyor ama baypas ediliyor.
Peki Güney Kıbrıs'ın bu noktadaki tavrı ne olabilir?
Güney Kıbrıs bizim ihracat yapmamızı istemiyor. Bunu açık açık da söylüyor. Ben Güney Kıbrıs yöneticileri ile halkını ayırıyorum. Arada ciddi bir fark var. Direkt ticareti engellemek için adım atmak ister ve fırsat bulursa da atacak ama konseyde buna fırsat bulacağını düşünmüyorum. Şu anda komisyondan bu karar çıkarken bile, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin gönderdiği komiser Markos Kiprianu orada oturacak.
Peki Güney Kıbrıs ile ilişki bu uygulamalardan sonra nasıl bir seyir alacak?
Bizim güneye mal satmamızı zaten Yeşil Hat Tüzüğü sağlıyor. Burada önemli olan biz güneyden mal alabilecek miyiz? Güneyden mal almazsak, mal almak isteyen birini bulabilecek miyiz? Bizim Bakanlar Kurulu süratle, Güneyden Kuzeye mal akışını serbest bırakmalı. Kuzeyden Güneye mal akışını zaten onayladı.
Ticaret, kişiler, kurumlar arasında yapılır. Siz karşıya "Ben senden mal almam ama siz benden mal alın" diyebilir miyiz? Bakanlar Kurulu, 12 Temmuz'dan önce yapacağı ilk toplantıda güneyden kuzeye mal akışını serbest bırakacak kararı almalı. Aksi halde güneye mal satmak hayal olacak.
Peki hükümetin tek yapması gereken bu mu? Başka neler beklemeliyiz?
Tabii ki yeterli değil. Ticarette birinci kural "karşılıklılık"tır. Rekabet de önemli. Haksız rekabetin ortadan kalkması için Rekabet Yasası önemli bir koşul. Ayrıca üretim yapabilmek için yatırım önemli. Artık yatırım dediğiniz zaman dış yatırımı da düşünmeniz lazım. Dış yatırımcı Tahkim Yasası arar. Yani yatırım yaptığı zaman haklarının korunmasını ister.
Haksız rekabete uğrayıp uğramayacağını tartar. Devlet alımlarının verimine bakar ki bu da İhale Yasası'nı gündeme getirir. Çalışanın sizi tercih etmesi için Sosyal Güvenlik Yasası'nın hazır olması gerekir. Hepsini yapıp çalışanı Güneydeki sosyal güvenlik sisteminin daha iyi olması nedeniyle kaybederseniz o da olmaz.
Yatırımcı kar etmek ister. Edilen kardan Güneyde yüzde 10, kuzeyde de yüzde 25 civarında gelir vergisi alırsanız, Kuzeyi tercih etmez. Larnaka'ya gider. İşte bunları yan yana koyacaksınız. Maliyet girdilerini rekabet edilen pazarlara uydurmanız gerekiyor.
12 Temmuz'da AB Komisyonu bu kararı onaylarsa, hemen 13 Temmuz'da her şeyin
değişmesi beklenemez. Burada fayda sağlamak hükümetin, özel sektörün maharetine bağlı olacak. Özel sektör için Kuzey uygun hale gelmezse işimiz zor. Her şey birbirini besliyor. Liman masraflarımız fazla. Vinç yok.
Liman için ayrı bir parantez açmamız gerekiyor sanırım. Öneriniz nedir liman için?
Önümüzde bir Amsterdam örneği var. Devletten bağımsız bir liman otoritesi limanı yönetir, yatırım fazlasını da yine limana yöneltir. Bu kentin belediyesi, itfaiyesi, liman işçileri, sanayi, ticaret odaları hep birlikte çalışmalı. Öyle bir noktaya taşınırsak, devletin tanınmamasına rağmen büyük bir rahatlama sağlayacağız.
Uçak alanı için de bu aynı. İlle de devlet değil, sivil otorite de inisiyatif üstlenmeli. Kendi kurumları ile rekabet eden devlet yapımızı, kurumları ile paralel çalışan bir devlet haline getirmeliyiz.
Peki Mağusa Limanı için neler söylenebilir? Sıfırdan mı inşa edilmeli yoksa lokal müdahaleler mi gerekli?
Sıfırdan yapılması gibi bir ihtiyaç yok. AB uzmanları inceledi, ciddi bir ekipman yatırımı önerdi. Su yüksekliği ve rıhtıma bir yatırımla gayet rahat çalışan bir liman durumuna gelebilir. Üstelik, Larnaka ve Limasol limanlarına göre daha doğal bir limana sahibiz. Sıkıntımız az geminin gelmesi. Bu nedenle her birim yüke fazla masraf biner. Daha fazla gemi ile bu denge de sağlanır. Ekonominin büyümesi, refahın, maaşın yükselmesini sağlar.
Öne çıkan bir diğer önemli konu da toplumun beklentileri. Çok şey bekleyip hayal kırıklığına da uğramak olur mu?
ABAD kararları ile kesintiye uğrayan ihracat artık mümkün hale geliyor. Yani, bir sihirli değnekle bir günde değişim beklemek mümkün değil ama şu anda ihracatı devam eden narenciye yeni sezonda direk olarak AB ülkelerine satılacak. Patates de öyle. İhracatı yapılan tekstilin de yüzde 14 civarındaki vergisi kalkıyor. Güney Kıbrıs'a şimdiye kadar satamadığımız kum, çakıl, mozaik, tuğla, kiremit gibi malzemeleri kamyona yükleyip Güney Kıbrıs'a satacağız. Deri ürünleri ciddi bir pazar. Deri ürünlerini işleyip mamur haline getiren bir yatırım mümkün. Bu da gündemde.
O zaman, Ticaret Odası'nın gelişigüzel orijin belgesi vermesi mümkün değil. Denetleyici pozisyonuna da gelecek mi Ticaret Odası?
12 Temmuz'da biz Brüksel'de olacağız. Karar açıklandıktan sonra yetkilendirmeyi alıp döneceğiz. Çok geniş bir toplantı yapacağız. Turizmci, işadamı, esnaf. Pratiği açıklayacağız ama ciddi bir denetleme görevi de üstleniyoruz. Gelişigüzel orijin sertifikası vermemiz mümkün değil. Kıbrıs Türk Ticaret Odası'nın yapacağı bir hata KKTC'nin ciddi bir zarar görmesini sağlar.
Ya çözüm? Bu önlemler çözümün yerini tutar mı? Çözümsüzlüğe bir neden olur mu? Verheugen, "Bu KKTC'nin tanınması anlamına gelmiyor" diye ısrarla vurguladı
Bu açılımlar çok açık bir şekilde çözümü sağlama yönünde atılmış adımlar. Biz tanınma yönünde adım diye algılarsak ve öyle hareket edersek, izolasyonların açılması bir yerde geri döndürülebilecek. Yanlış algılayıp, uyguladığımız neticesini doğuracak. Israrla bunun taksime, ayrılığın devamına uygun bir adım gibi algılanmasından uzak durmalıyız.
Çözümü zorlamaya devam etmeli, Annan Planı temelinde ortak bir çatı altında AB'ye girme hedefinden kopmamalıyız. Bu karar belki geri alınmaz ama dondurulabilir ki bu sonuç da bizim için iyi olmaz. (EÜ/YS)