Uluslararası hukuk açısından "tanıma"nın anlamı ve biçimleri üzerinde de yoğunlaşılan bu tartışmalar arasında, Brüksel Zirvesi Kararlarının doğru dürüst okunmadığı da hemen dikkati çekiyor.
Hükûmetin, tam üyelik görüşmeleri için somut bir tarih almak uğruna Kıbrıslıtürkleri "sattığı" türünden amiyâne deyimlerin dahi revaç bulduğu değerlendirmeler, konuyla ilgili 19. paragrafı yanlış okumaktadırlar.
İlgili paragrafta yer alan ve "Türk Hükûmeti, Ankara Anlaşması'nın uyarlanmasına ilişkin Protokolü, müzakerelerin fiilen başlamasından önce ve Avrupa Birliği'nin halihazırdaki üyelik durumu [current membership of the European Union] gözönüne alındığında zorunlu olan uyarlamalar üzerinde anlaşmaya varıldıktan ve bunlara son şekli verildikten sonra imzalamaya hazır olduğunu teyid eder" diye tercüme edilmesi gereken ifadeye göre Türkiye Cumhuriyeti, Ankara Anlaşmasını Avrupa Birliği'nin on yeni üyesine genişleterek uyarlayan Protokolü, görüşmelerin fiilen başlamasından önce ve üyelik durumuyla ilgili gerekli uyarlamalar üzerinde anlaşmaya varılması koşuluna bağlı olarak üstlenmektedir.
Bu durumda, halihazırda AB üyesi olan Kıbrıs Cumhuriyeti'nin bu Protokol üzerinden tanınması gibi bir yükümlülük, bu paragraftaki ifadeden açıkça anlaşılacağı üzere, bu üyelik durumu ile ilgili olarak bir anlaşmaya varılması ve bu yönde yapılacak uyarlamaların son şeklini alması şartına bağlanmıştır. (Hemen belirtelim ki AB Genel Sekreterliği'nin internet sitesindeki Türkçe tercüme de yanlış okumaya elverişlidir!). (1)
Kısacası, Brüksel Zirvesi Kararları'nın 19. paragrafı, Kıbrıs sorununun çözümü üzerinde bir anlaşma olmaması halinde, Türkiye Cumhuriyeti'ne, kararda öngörülen ikinci koşulun gerçekleşmediğini ileri sürme imkânını vermektedir.
Beklenmesi gereken gelişme, varlığı hem BM hem de AB tarafından tescil edilmiş bulunan Kıbrıs sorununun anlaşmayla çözülmesidir. Böyle bir çözüme varılmaması halinde ise Türkiye Cumhuriyeti, bu paragrafa dayanılarak Kıbrıs Cumhuriyeti'nin halihazırdaki üyelik statüsünü kabul etmeye zorlanamayacaktır.
Bu durumda, Türkiye'deki muhalefetin (hem AK Parti ve hem de -"taraftarız, ama" diyenler de dahil- AB karşıtlarının) ileri sürdüğünün aksine, Kıbrıs sorununda elini güçlendirmiş olan taraf Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile birlikte Kıbrıslıtürklerdir; Annan Planını referandumda reddeden ve bu redde neden olan siyasi tavırlar içindeki Kıbrıslırumlar, en başta da Papadopulos ve AKEL ise Kıbrıs'ta bir çözümü gerçekleştirmek için çaba gösterdiklerini şimdi daha fazla kanıtlamak durumundadırlar.
Tabii, Annan Planı'nın Kıbrıs'ın AB üyeliğinden önce devreye girmesini engelleyen ve bugün gelinen noktada hala çözümsüzlük siyasetini sürdürme kararlılığında olan Rauf Denktaş ve arkasındaki milliyetçi güçler, bundan önce olduğu gibi yine ve yeniden Kıbrıs sorununda Türkiye'nin tutumunu belirleme imkanı bulmazlarsa.
Brüksel Zirvesi kararlarının ısrarla yanlış okunması, kanımca Türkiye-AB ilişkilerinin içine girdiği yeni ve olumlu beklentilerin ağırlıkta olduğu bu döneminde, istenmeyen gelişmelere gebe önemli bir tehlikenin ilk işaretidir. (LK/YS)
(1) Meraklısı için not:
"In this light, it [the EU Council-LK] welcomed the declaration of Turkey that 'the Turkish Government confirms that it is ready to sign the Protocol on the adaptation of the Ankara Agreement prior to the actual start of the negotiations and after reaching agreement on and finalising the adaptations which are necessary in view of the current membership of the European Union."
"AB Konseyi bu bağlamda, "Türk Hükümeti, müzakerelerin fiilen başlamasından önce ve Avrupa Birliği'nin mevcut üyeliğine dair uyarlamalar üzerinde anlaşmaya varılarak sonuçlandırıldıktan sonra, Ankara Anlaşması'nın uyarlanmasına ilişkin Protokolü imzalamaya hazırdır" şeklinde Türkiye tarafından yapılan beyandan da memnuniyet duydu." (Avrupa Birliği Genel Sekreterliği sitesindeki metin.)
"AB Konseyi bu bağlamda, "Türk Hükûmeti, Ankara Anlaşması'nın uyarlanmasına ilişkin Protokolü, müzakerelerin fiilen başlamasından önce ve Avrupa Birliği'nin halihazırdaki üyelik durumu [current membership of the European Union] gözönüne alındığında zorunlu olan uyarlamalar üzerinde anlaşmaya varıldıktan ve bunlara son şekli verildikten sonra imzalamaya hazır olduğunu teyid eder" şeklinde Türkiye tarafından yapılan beyanı da memnuniyetle karşılar." (Levent Köker).