Kıbrıs Türk Basın Emekçileri Sendikası Yönetim Kurulu üyesi Hüseyin Yalyalı, Kıbrıslıların birlikte yaşama olanağı olup olmadığı sorusuna, "Elbette var. Bu gelecek projenizle ilgili bir sorundur; 'Nasıl bir ülke istiyorsunuz' sorusuna verdiğiniz yanıtla ilgilidir" diyor.
"Kıbrıs'taki büyük mesele etnisite gibi görülüyor;.ama alttaki asıl neden ekonomiktir; paylaşım modelidir. Kıbrıslıtürkler ve Kıbrıslırumlar birbirlerine mahkum iki halk. Ekonomi politiğimizi buna doğru dönüştürmemiz gerekiyor. Zahmetli ve zaman alacak bir süreç bu."
Gazeteci Sami Özuslu da, birlikte yaşamak denince anlaşılanın farklılığından söz ediyor.
"Kıbrıslıtürklerin büyük bir bölümü, federal bir devleti anlıyor birlikte yaşamak denince, Kıbrıslırumlardaysa üniter devlete geri dönüşü anlama eğilimi yüksek."
Yalyalı ve Özuslu'yla birlikte yaşama çabalarını, engelleri, Güney Kıbrıs'ın Avrupa Birliği'ne girmesiyle birlikte ortaya çıkan "orijinal Kıbrıslılık" kavramını, Türkiye kökenlilerin karşı karşıya olduğu ayrımcılığı konuştuk.
Özuslu: Kıbrıslıtürkler sıkışmışlık hissi içinde
Özuslu, "Kıbrıslıtürkler kapana kısılmışlık hissinde" içinde diyerek açıklıyor.
"Her şeyden önce uluslararası ilişkilerde tanınmamışlık birçok şeyi kısıtlıyor. Ticaret, turizm, eğitim, sanayi, eğitimde bir sürü sıkıntı var. Kıbrıslıtürkler ürettiğini başka ülkelere, özellikle de önemli ve yakın bir pazar olan Avrupa ülkelerine satarken büyük sıkıntı yaşanıyor.
"Bu durum kısılmışlık hissini pekiştiriyor. 32 yılın ardından Kıbrıslıtürkler hâlâ çözüm için istekli."
Yalyalı'ysa çözüm olanağına ve isteğine karşın, durumun kötüye gittiğini söylüyor.
"Pratikte durum daha kötüye gidiyor. Çünkü hâlâ bir çözüm yok. Bunun bir nedeni Rumların Annan planıyla ilgili referandumda hayır demesiyse, ikincisi de TC devletinin AB üyelik sürecinde Kıbrıs'ın bu halde tutulmasına çalışması."
Müdahalenin iki yüzü: Kurtarma ve yalnızlaşma
Özuslu da, Yalyalı da, Türkiye'nin 1974'teki müdahalesinin iki anlamlı olarak algılandığına dikkat çekiyor.
Yalyalı, "Bugün baktığımızda, müdahale hem kurtuluş hem daha kötü bir noktaya geliş olarak görünüyor" diyor.
"Bir yanıyla kurtuluş, çünkü Kıbrıslıtürkler ırkçı bir saldırı altındaydılar. Ama ondan sonraki süreçte, müdahale TC'nin devlet otoritesinin etkisiyle, Kıbrıslıtürklerin kendi kendilerini yönetmemesinin aracı oldu."
Türkiye'deki 12 Eylül darbesinin Kıbrıs'ı nasıl etkilediğini örnek olarak veriyor Yalyalı.
"1960 garanti ve ittifak anlaşması TC'ye bozulan anayasal düzeni kurmak amacıyla müdahale hakkı veriyordu; ama bu ilelebet müdahale anlamına gelmiyor.
"12 Eylül Türkiye için bir trajediydi; ama Kıbrıs için yaşamsal bir trajedi oldu. Çünkü bugün statükocu dediğimiz sağ partileri yükseltti. Bütün sol kesimlerin birleşmesini engelledi. Oysa Toplumcu Kurtuluş Partisi'nin önderliğinde büyük bir başarı sağlanmıştı. İlk kez bir sol parti hükümeti kurma olanağı yakalamıştı. Ama bu engellendi."
Özuslu: Güney'in şovenistleri çözüme en büyük engel
Bugün Kıbrıslıtürklerin çözüm için istekli olduğunu vurgulayan Özuslu, en büyük engel olarak Güney Kıbrıs'taki şovenist politikaları gösteriyor.
"2003'e, 2004'e kadar en büyü engel, Kıbrıs'taki Türk liderliği ve Türkiye Cumhuriyeti siyasetiydi. Ama 2004 24 Nisan'ından itibaren, Kıbrıslırum şovenistleri bunu yerini aldı. Papadopulos'un adıyla özdeşleşen ama AKEL'in de destek verdiği şovenist, statükonun devamını arzulayan güçler artık çözüm önünde en büyük engel."
Kuzey Kıbrıs'taysa, federal bir çözüme karşı çıkan Denktaş taraflarının iyice marjinelleşmiş olduğunu anlatıyor Özuslu.
"Federal bir çözüme açıktan karşı çıkan bir tek Denktaş ve çevresindekiler kaldı. Federalizmi ideolojik olarak reddederek ayrılıkçılığı öngören çok marjinal bir sağ kesim bu. Onların da büyük bir tabanı yok."
Yalyalı da yurttaşlık algısının farklılığından söz ediyor.
"Kıbrıslırumların büyük kesimi, 'Kıbrıslıtürkler bizim yurttaşımız, ama biz onları böyle, uzakta, yönetimi paylaşmak istemeyen halleriyle seviyoruz' gibi bir yaklaşıma sahip. Bu, yaklaşık 30 yıldır insanlara verilen anlayışın, eğitimin dayatılan ideolojinin ürünü."
Özuslu tamamlıyor.
"Güney'deki bu tavır, Kıbrıslırumların çözüm iradesinde zayıf kalması, üniter devlete geri dönüş politikaları, Kuzey'deki çözüm isteklerini yıpratıyor."
"Birlikte yaşayamama emperyalizmin işini kolaylaştırıyor"
Fakat değişim de var Yalyalı'ya göre.
"Bugün Güney'de neden hayır dediğini anlamaya çalışanlar, 'hayır dedik ama hata mı ettik' diyenler var.
"Kapıların açılmasıyla birlikte Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin birbirilerini yeniden tanıma süreci başladı. Siyasi gruplar karşılıklı ilişkiye geçiyor. Merkez sağdaki bir parti her şeye rağmen Annan planına evet demeye devam ederken, soldaki AKEL'in Talat'ın başında olduğu CTP'ye rağmen hayırdan yana tavır alması, karmaşık görünüyor. Aslında bütün bu karmaşayı ekonomi-politik tanımlıyor.
"Bu durum, emperyalizmin bölgedeki etkisinin sonucu. Birlikte yaşayamama emperyalizmin işini kolaylaştırıyor. Aynı şekilde yaşayan insanlar, dil yüzünden birlikte hareket edemiyor."
Her şeye rağmen mayınlar temizleniyor
Yalyalı, her şeye rağmen mayın temizleme çalışmalarının sürmesinin olumlu olduğunu vurguluyor.
"Bu işlem taraflardan bağımsız bir şekilde sürüyor. Çünkü AB 'topraklarımda mayın istemiyorum' diyor."
Yeni ayrımcılık: "Orijinal Kıbrıslılık" ve ötekiler
Her iki gazeteci de, Kuzey'de de Güney'de çözüm için çabaların varolduğuna dikkat çekiyor.
Yalyalı, birlikte yaşamakla ilgili umudunun gençlerde olduğunu söylüyor, ama Kıbrıs'taki büyük bir probleme de dikkat çekiyor.
"Kıbrıslıtürkler ve Türkiye'den göç edenler arasında gerilim yaşanıyor. Bunun temel nedeni elbette TC'nin politikaları. Ama bu da bir başka ayrımcılığa, büyük bir tehlikeye dönüşüyor."
Özuslu "Çözüm bir anlamda yasal bir pasaporta sahip olmak demek. 'Orijinal Kıbrıslı Türkler'in Kıbrıs Cumhuriyeti'nden kaynaklanan böyle bir hakları var. Ama başka bir gerçek de var" diyor.
"1974'ten sonra Türkiye'den gelen nüfus bu haktan yararlanamıyor. Nüfusun yüzde 25-30'u gibi önemli bir oranı oluşturuyor bu insanlar. Güney Kıbrıs AB'ye girince, 'orijinal Kıbrıslılar', 'orijinal olmayan Kıbrıslılar' bölünmesi yaşandı.
"Oysa Annan planı referandumunda KKTC vatandaşı olan herkesin oy kullandığını anımsamak gerek.
Yalyalı: Kıbrıs insanlarındır demek gerek
Yalyalı'ysa, "Kıbrıs Kıbrıslılarındır" yaklaşımının tersten bir milliyetçilik olduğuna dikkat çekiyor.
"Bunu dile getiren gençler 'Kıbrıs Rumlarındır' ve Kıbrıs Türklerindir' diyenlerin nasıl kapıştığını anımsamak durumunda. 'Kıbrıs insanlarındır' demek gerek. Kıbrıs yurttaşlığı bütün kimliklere açık olmalı.
"Aslında Kıbrıs iki halk arasında kurulmuş gibi görünüyor ama, Latinler ve diğer unsurlar da var. Bizim dışımızda da halklar var. Zaman içinde Kıbrıs'ın nüfusuna başka halklar da eklendi; Kürtler, üçüncü dünya ülkelerinden gelenler gibi."
Özuslu da, ""Milliyetçiliğin körüklenmesi nedeniyle yaşanan bir sorundur Kıbrıs sorunu" diyor.
"Yurttaşlık konusunu konuşurken, Türkiye kökenli insanların da burada yaşama hakkı olduğunu mutlaka görmek gerekiyor. Tartışmaya bile gerek yok, Kıbrıs'ta yurttaşlık AB hukukuna, uluslararası hukuka, insan haklarına uygun olmalı."
"Seni kabul ediyorum" demek
"Kıbrıs'ın geleceği projesi bir yurttaşlık esası üzerine kurulu olmak zorunda" diyor Yalyalı.
"Paylaşımı kabul edebilmek gerekiyor. Bunun önkoşulu 'Ben seni kabul ediyorum' demek. Eskiden en solda duran Kıbrıslırumlar bile yalnızca 'Kıbrıslıtürkler gelsinler, vatandaşımızdır' diyorlardı. Ama şimdi 'Vatandaşımızdırlar ve farklılıklarını dile getirmeliler' diye konuşuluyor. 'Ayrılabilirler' diyenler bile var. Ama bu ağır işleyen bir süreç." (TK)