Hazan Pervin Yağcı. Sosyolog, özel sektör çalışanı. Sekiz yaşındaki kızının velayet hakkı için mücadele ediyor. Yağcı'nın anlatımına göre, velayet hakkını elinde bulunduran babası, 6 Eylül’de 8 yaşındaki kızlarını Kıbrıs’a kaçırdı.
O günden beri de Yağcı’nın hayatı Kıbrıs ve Türkiye arasında mekik dokumakla geçiyor. Tek isteği mahkemenin acil velayet tedbiri vermesi.
Babası insan hakları eğitmeni
Yağcı, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Eğitmeni olan eski kocası ile bundan sekiz yıl önce bir eğitimde tanıştı. İkisi de sivil toplum çalışanıydı. Kısa zamanda arkadaş ardından sevgili oldular. İki yıl sonra da evlendiler.
Ancak insan hakları eğitmeni eski koca, evliliklerinin ilk günlerinden itibaren Yağcı’ya psikolojik, ekonomik ve fiziksel şiddet uyguladı. Gerisini Yağcı'dan dinliyoruz:
“İlk fiziksel şiddeti çocuğumuza hamileyken bacağıma attığı tokatla yaşadım. Çocuğumuz iki yaşındayken ve kucağımdayken de kulağıma yumruk attı. Ama ben fiziksel değil daha çok psikolojik şiddet gördüm. O bana daha çok zarar verdi. Yaptığım her şey eleştiri konusu oldu. Çocuk bakımımdan iş hayatıma kadar. Boşandığımda domates kesmekten korkar hale gelmiştim.”
“Düşmanca bir boşanma istemedim”
Erkek şiddetine dayanamayan Yağcı, yaklaşık üç buçuk yıl evli kaldıktan sonra boşanmaya karar verdi:
“Ayrıyken iki güzel insanız. Sağlıklı biçimde boşanırsak çocuğumuzu sağlıklı büyütebiliriz. Böyle düşündüm. Düşmanca bir boşanma olmasın istedim. Bu nedenle her türlü öneriye de açıktım. Ben iyi niyetliydim onun da öyle olacağına inanmışım.
"Boşanma önerisini gündeme getirince tepki gösterdi. 'Bizim ailede boşanma yoktur. Sen boşanmış ailenin çocuğusun sana normal gelebilir. Ama boşanmak olmaz bizde' dedi. İkimizin ortak hukukçu bir arkadaşı 'anlaşmalı boşanmayı' önerdi. Anlaşmaya göre, velayet hakkı babanın olacak aama haftanın dört günü çocuk benimle kalacaktı..."
“Okula götürmesi için ona teslim ettim...
"Boşanma sırasında Ankara Aile Mahkemesi’ndeki ilk duruşmada mahkeme, 'Çocuğu kime veriyoruz?' diye sorunca, 'Babaya veriyoruz' dedi. Zaten dört gün bende kalacağı için sorun çıkarmadım. O zaman böyle olacağını bilmiyordum, bana böyle bir durum yaşamayacağım konusunda garanti verdi. Boşandıktan sonra beş yıl boyunca aynı mahallede oturduk. İkimiz de annelerimizle yaşıyorduk. Çocuğumuzun düzeni çok bozulmamıştı. Çocuğun iki evde de odası, düzeni vardı.
"Kızımız kreşten sonra ilkokula başladı. Karne günü, okulun ilk günü ve diğer önemli günler de bir kafede buluşup, törenlere hep birlikte gidiyorduk. Tüm mahalle de buna şahitti. Bu yıl okul açıldıktan bir gün sonra yine kafede buluştuk. Kızım bir gün önce benimle kalmıştı. Kafede kızımı babaya teslim ettim.
Yanıtsız kalan mesajlar...
"Sonra okul taksidiyle ilgili bir şey sormak için ona mesaj attım. Ama mesajım ulaşmadı. Annesini aradım ama ona da ulaşamadım. Okulu aradım. Çocuğum o gün okula hiç gitmemişti... Delirdim... Her yeri aradım, sordum. Sonunda bir gazeteci bir arkadaşım sayesinde Kıbrıs’a gittiklerini öğrendim. Kıbrıs’taki hiçbir adresine ise ulaşamadım.
"Sakın annene söyleme, beni tutuklatır"
"Meğer bunlar çok önceden planlanmış, evraklara ulaşınca öğrendik. Geçen yıl ocak ayından itibaren çocuğum içine kapanmıştı. Bir pedagoga bile götürdüm. Okulla ilgili bir sorun yaşadığını sanıyordum. Meğerse çocuğu ocak ayında şimdi okuduğu Kıbrıs’taki okulun sınavına sokmuş. Ona da ‘Sakın bunu annene söyleme yoksa annen beni tutuklatır’ demiş. Çocuğum o zaman bana sürekli ‘Anne çocuklar Afrika'ya gitse, Antartika’ya gitse anneleri onları bulur mu?' diye sorular soruyordu. Ben de 'Bulurlar tabii' diyorum. Meğer çocuğu korkutuyor.
"Hepsini planlamış. Ben çocuğumun kaçırıldığını anladıktan sonra hemen Kıbrıs’a gittim. Aradım bulamadım orada da. Ankara’da mahkemeye başvurdum ‘acil velayet değişikliği’ istedim ama vermediler. ‘Beş sene öne velayeti verirken aklın neredeydi’ diye bir bakış var. Üç kere talep ettim. Ankara, 15, 18 ve 20 Aile Mahkemelerine başvurdum. Hepsinden olumsuz yanıt aldım. Görmediler.
‘Çocuğumun kaçırılmasını meşrulaştırıyorsunuz’
“Adliyede çalışan bir arkadaşı gördüm. Seni arayacaktım ‘kocan kızına altı ay yaklaşmama kararı çıkarmış’ dedi. O an dünya başıma yıkıldı. Bu kararı çıkaran mahkeme, benim watsup mesajlarım üzerinden karar vermiş. Hemen dilekçe yazdım. Mahkemeye durumu anlattım. 'Adam 6 Eylül’de çocuğu kaçırdı bugün 9 Eylül siz bu kararı nasıl çıkarıyorsunuz’ dedim. ‘Bu şekilde çocuğumun kaçırılmasını meşrulaştırıyorsunuz’ dedim.
“Kaçırıldığında karakola verdiğim dilekçeyi ve taleplerimi yazıp mahkemeye ilettim. Uzaklaştırma kararı kaldırıldı. Acil velayetin değiştirilmesi davası açtım. Davamız Aralık’ta görülecek. Kıbrıs’ta Türk Büyükelçiliği bana hiç destek olmadı. Çocuğun yurtdışına çıkışında ve okula kayıt ettirilmesinde konsoloslukta çalışan çok yakın arkadaşının etkisi var.”
“Feminist avukat sayesinde çocuğuma ulaştım”
Yağcı, yaşananları şöyle anlatıyor:
"Çok umutsuzdum. Kıbrıs'ta kimse adreslerini bilmiyor. Telefonlar kapalı. Sokak, sokak çocuğumu arıyorum. Konsolosluğa eposta atıyorum, orada bir arkadaşı çalışıyor. Başvurumu Büyükelçi'ye CİMER'den geldi diye iletiyorlar. Ben Büyükelçiye telefonundan ulaşana kadar, elçilik görevlileri bir şey yapamayız, velayeti babasında dediler bana. Yine aynı elçilikte çalışan arkadaşları ile çocuğumu annesinin imzası olmadan okula kaydettirdiler. Daha sonra arkadaşlarımın bulduğu Kıbrıslı Feminist bir kadın avukat ile mahkemeye başvuru yaptık. Aynı gün okuluna ulaşıldı. Adres bildirimi yapması sağlandı. Mahkeme çocuğun bana verilmesi için karar aldı. Aynı gün polislerle okula gittim çocuğu aldım. Daha sonra Kıbrıs mahkemeleri Ankara'daki boşanma protokolü şartlarımı tanıdı ve çocuğu görebileceğim şekilde Çarşamba –Pazar olacak şekilde düzenledi. Yani Kıbrıs mahkemesi, 'Bu kadının Ankara'daki annelik hakları burada da geçerlidir' dedi. Yine aynı mahkeme, 'bu baba, velayeti kötüye kullandı çocuğu annenin izni olmadan Kıbrıs dışarısına ve çocuk düzenli Devlet Psikyatrına gidecek' dedi.
“Baba velayet hakkını kötüye kullandı”
"Şimdi benim hayatım şöyle geçiyor. Her Çarşamba akşamı Ankara’daki işimden çıkıp havaalanına sonra Kıbrıs’a gidiyorum. Pazartesi sabah tekrar Ankara’ya işe geliyorum. Çocuğum başka bir ülkede, her hafta 3 gün aylarca kendisine baskı uygulayan, yalan söyleten, Kıbrıs’ta işi, gücü, sağlık güvencesi olmayan bir adamla kalıyor. Çocuğum burada dizanteri oldu, hastaneye bile gelmedi.
"Aklım sürekli onda. Velayet değişikliği davası sürsün, adalet karar versin ama bu süreçte çocuğum zarar görmesin diye geçici velayet tedbiri bana verilmeli, çocuğumu kaçırır korkusuyla mahkemenin sosyal inceleme görüşmesi için Türkiye’ye bile getirmesine izin veremiyorum. Söz de boşandım, maddi-manevi şiddetinden ne ben, ne çocuğum kurtulamıyoruz." (EMK)