"Uzun yıllar süren, kimi zaman silahlı çatışmaya dönen Kıbrıs'taki toplumlararası çatışmaların ardından 1974 temmuzunda başlayıp ağustosta tamamlanan operasyonla bugünkü statüko ortaya çıktı ve adamız, anavatanımız bölündü. 36 yıllık işgalle gelen bu bölünmüşlük Kıbrıslıtürkleri zaman için yok olma aşamasına getirdi."
Türkiye'nin Kıbrıs çıkartması törenlerle kutlanırken Yeni Kıbrıs Partisi (YKP) başkanı Murat Kanatlı, adadaki tüm yabancı askelerin geri çekilmesini, paramiliter güçlerin dağıtılmasını istedi. "Askerler, sivillerin önünde diz çöksün barışa bir fırsat verelim!"
Kıbrıs işlerinden de sorumlu devlet bakanı ve başbakan yardımcısı Cemil Çiçek'se, çıkartmanın yıldönümünde "Bu yılın sonuna kadar Rum tarafı ve onu destekleyenler, bu meseleyi bir çözüme kavuşturamazlarsa herkes kendi yolunda gitmeye devam edecektir" dedi.
Adanın güneyindeyse çıkartma protestolarla anıldı.
Türkiye'nin vilayeti gibi...
Kanatlı "İşgal yalnızca Kıbrıs'a askeri müdahaleyi değil, etnik temizliği, nüfus taşınmasını, demografik yapının değişmesini getirdi" dedi.
Türkiye, harekatı Zürih ve Londra Antlaşması'nın 4. maddesine dayanarak gerçekleştirdi. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi'yse durumu işgal olarak tanımlıyor. Harekatla 200 bin Kıbrıslırum güneye, 60 bin Kıbrıslıtürk de kuzeye göçmek zorunda kaldı. 1981'de Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu kararı uyarınca kurulan "Kıbrıs Otonom Kayıp Şahıslar Komitesi"ne sunulan bilgilere göre, hareket öncesi ve sonrasında 1493 Kıbrıslırum ile 500 Kıbrıslıtürk'ün kaybedildiği belirlendi.
Kanatlı, Kuzey'in nüfusunun Türkiye'den gelen insanlarla 500 bine ulaştığını, bunun Kıbrıslıtürk nüfusun dört katı olduğunu belirtti.
"işgal ile birlikte Kıbrıslıtürklerin kendi ana yurtlarında köksüzleştirilmesi süreci de başladı. Yer isimlerinin değiştirilmesi hızlandı, soyadı yasası ile aile kökleri yabancılaştırıldı, Türkiye radyo ve TV'leriyle kendine özgü dilinden/lehçesinden koparıldı, eğitim sistemi Türkiye'ye entegre edildi; buralardaki Kıbrıslıların izleri silindi.
Son dönemde hızlandırılan cami yapımları yanına Kuran kurslarının da eklenmesi bugünlerde moda oldu. Burayı kendine ait gören Türkiyeli yöneticiler, sanki konu Türkiye'nin bir vilayetiymişçesine, buralardaki hayat ve yaşam seviyeleri Türkiye'deki seviyelere çekilmesini hiç çekinmeden medya önünde dile getirebilmektedirler.
Bu rejimin bekçisi ise, hala savaş pozisyonundaki ordu, yer altı teşkilatı ve Türkiye'nin yardımlarından beslenen paramiliter örgütlerle hemşehri dernekleridir. Polis hala bu orduya bağlıdır. Adaya giriş çıkışların tamamı Türkiye tarafından kontrol edilmektedir. Tüm finansal kaynaklar Türkiye Elçiliği ve Türkiye yardım heyeti kanalı ile yine TC tarafından kontrol edilmekte, ihalelerin çoğu Ankara'da açılmaktadır. Tüm bunlara rağmen Kıbrıs'ın kuzeyinde yaşananlardan TC'li yetkililer sahte bir tavırla hala tek sorumlu Kıbrıslı yöneticilermiş gibi medya önünde afra tafra atabilmekteler..." (EÜ)