Covid-19 salgını nedeniyle ertelenen KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimleri 11 Ekim’de yapılıyor. Adaylar yarışa başlamış görünüyor. Başkan adayları genel olarak neler söylüyorlar? Kıbrıs üzerine Türkiyeli politikacı, gazeteci akademisyen dostlarımıza da sorular sormak mümkündü ama tercihimiz bir Kıbrıslı’dan yana oldu.
Eski Cumhurbaşkanlarından Mehmet Ali Talat döneminde ‘Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü’ de olan, gazeteci ve televizyoncu Hasan Erçakıcı, yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi sorularımızı yanıtladı.
Öncelikle Yüksek Seçim Kurulu’na başvurusunu tamamlayan ve belirli bir iddia taşıyan adaylar kimler?
Adaylarımız her zamanki gibi çok. Toparlayarak şöyle sayabilirim: Bağımsız aday ve Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Cumhuriyetçi Türk Partisi'nin (CTP) cumhurbaşkanı adayı Tufan Erhürman, Ulusal Birlik Partisi'nin (UBP) cumhurbaşkanı adayı ve Başbakan Ersin Tatar ile Başbakan Yardımcısı, Dışişleri Bakanı ve bağımsız cumhurbaşkanı adayı Kudret Özersay, başvurularını sırasıyla YSK'ye yaptı.
Bağımsız aday Akıncı, "5 yıllık hizmet dönemimi kendi içimde de değerlendirerek, kendi vicdan muhasebemi de yaparak ve halkımızın çeşitli kesimlerinden gelen mesajları da değerlendirdikten sonra bu adaylığın gerekli olduğuna inanarak başvuruyu yapmış bulunuyorum” ifadelerini kullandı.
CTP'nin adayı Erhürman da adaylık başvurusunun herkese hayırlı olmasını diledi.
Seçimin kolay bir dönemde yapılmadığını, Covid-19 tehdidi altında bir seçim olacağını kaydeden Erhürman, şahsı ve partisi olarak bu süreçte alınması gereken önlemlere azami olarak dikkat edeceklerine işaret etti.
UBP'nin adayı ve Başbakan Tatar, adaylık başvurusunun ardından yaptığı açıklamada, önemli olanın KKTC'nin esenliği ve geleceği olduğunu kaydetti.
Tatar, "11 Ekim'de 45'inci yıldönümünü kutlayacak olan UBP'nin cumhurbaşkanı adayı olmak benim için bir şeref meselesidir" dedi.
Bağımsız aday Özersay ise "Kıbrıs Türk halkının bu topraklarda yıllardır devam eden var olma mücadelesini çok daha ileri bir noktaya taşımak için, haklarımızı uluslararası alanda çok daha iyi bir şekilde savunmak için, sesimizi dünyaya duyurmak için, değişen dünya düzeninde, Doğu Akdeniz bölgesinde biz de varız diyebilmek için cumhurbaşkanlığına adayım" şeklinde konuştu.
Sanırım. Daha bir bu kadar adayımız daha olacak.
"Adayların ne söylediğinin hiçbir önemi olmayacak"
Bu seçim döneminde de anladığımız kadarıyla gerilim ve çekişme sürecek gibi. Paylaşılamayan bir şey var da biz mi kaçırıyoruz yoksa, seçim ortamı hep mi böyle olageldi?
KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimleri beş yılda bir yapılıyor. KKTC Anayasası’na göre yetkileri sınırlı olsa da KKTC Cumhurbaşkanlığı, dünyanın belli başlı devletleri, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği tarafından “Kıbrıs Türk toplum lideri” olarak tanındığı ve Kıbrıslı Rumlar tarafından da muhatap alındığı için önemli bir makama dönüşüyor. İcra yetkisi olmayan, önemli bir makam! Kimilerimiz buna ‘lider’ demeyi tercih etse de, bilinen liderlerden çok farklılar: Sözleri dinlenmiyor, vaatlerini veya daha sonraki düşüncelerini hayata geçirme şansları da yok.
Bu makam için yapılan seçimler, her dönem farklı bir konjonktürde yaşanmaya başlandı. Mehmet Ali Talat, referandumdan hemen sonra 2005’te 2’nci Cumhurbaşkanı olarak Denktaş’ın yerini almıştı. Görüşmelerden bir sonuç çıkmaması etkili oldu ve bir sonraki seçimi Dr. Derviş Eroğlu ilk turdan kazandı. 2015’te, dikkate alınacak bir partisel gücü olmayan bugünkü Cumhurbaşkanı Akıncı, ikinci turda Eroğlu’nu geçmeyi başardı.
Şimdi yeni bir seçim ve bambaşka bir siyasal ortam var. Doğu Akdeniz’deki gerilim veya paylaşım mücadelesi ister istemez Kıbrıs’ı da etkiliyor. Üstelik Cumhurbaşkanı Akıncı ile Türkiye’deki iktidar arasındaki ilişkiler şimdiye kadar hiç olmadığı kadar kötüleşti. Türkiye ile Akıncı arasında hiçbir ilişki kalmamış görünüyor. Türkiye Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Akıncı için “Ben böylesine dürüst olmayan bir siyasetçiyle ne Türkiye’de ne de başka bir yerde çalıştım” diyebildi ve Akıncı’nın “teröre destek olduğu” anlamında cümleler kullanabildi.
Doğu Akdeniz’deki durum bu haldeyken Türkiye ile kavgalı bir Cumhurbaşkanı seçmek Kıbrıslı Türklerin işine ne kadar yarayacak?
Diğer bir soru da şu ama: Kıbrıslı Türkler, kendi yaşam tarzlarına tam anlamıyla aykırı şeylere imza atan Türkiye’deki iktidarla içli-dışlı olacak bir Cumhurbaşkanı isterler mi?
Şimdiki durumda Cumhurbaşkanı Akıncı birinciyi, Başbakan Tatar ise ikinciyi temsil ediyor. Bazı anketler, ikinci tura bu ikilinin kalacağını belirtiyor.
Elbette diğer bir üçüncü seçenek, KKTC seçmenlerinin bu ikili dışında, hem Türkiye ile iyi ilişkiler kuracak, hem de Kıbrıslı Türklerin özgünlüğünü koruyabilecek bir üçüncü adaya yönelmeleridir. Bunun için birden fazla aday var: CTP Genel Başkanı Erhürman, Başbakan Yardımcısı Özersay ve Serdar Denktaş’ı bu kapsamda değerlendirmek gerekiyor.
Dikkatinizi çekmiş olmalıdır. Adayların neler söylediğinden çok, Türkiye karşısındaki tutumlarını dikkate alan bir değerlendirme yaptım. İnancım odur ki, bu seçimde, adayların ne söylediğinin hiçbir önemi olmayacak.
Kıbrıs veya KKTC, ne zaman “bağımsız ve özgür” olabilecek? Bu seçimler Türkiye’deki politikacıları ilgilendirdiği kadar Rum tarafını da ilgilendiriyor mu?
Bu bağımsızlık meselesi iyice arkaik kalmaya başladı galiba... Dünyanın bir numaralı askeri ve ekonomik gücü olarak Amerika Birleşik Devletleri’ne bile “bağımsız” diyemiyoruz. Seçimlere karışmama anlamında da bir bağımsızlık yok artık. Dört yıl önceki ABD başkanlık seçimlerine Rusya’nın karıştığına ilişkin tartışmalar bitmedi ama yeni tartışmalar başladı bile... Kaldı ki, bu çok liberal devletlerin Çin menşeili Huawei’yi engellemek için ortaya koydukları gerekçeler, kendilerinin de elektronik casusluğu yapmakta olduklarının itirafı değil mi? Siyasetçiler ve iletişimciler olarak manipülasyonun ne olduğunu da çok iyi biliyoruz zaten. Manipülasyonun bu kadar yaygın ve örtük olarak kullanıldığı bir dünyada özgür seçimler yapılabildiğinden söz etmek aptallık olarak bile algılanabilir.
İşin bir de başka yönü var tabii... Şimdiye kadar hangi devlet, yanı başındaki gelişmelere kayıtsız kaldı ki Türkiye de, Kıbrıs’taki gelişmelere kayıtsız kalsın? Anladığımız kadarıyla Türkiye’deki iktidar, Akıncı’nın yeniden seçilmesinden ve yeni beş yıllık dönemde bölgeye ilişkin Türk politikalarına karşı çıkmasından ciddi şekilde korkuyor. Bu korkunun etkisi altında kendine özgü önlemleri almaya çalışıyor.
“Savaş ilanı” gibi konuşmaların yapıldığı, denizlerin savaş gemisinden geçilmediği bu bölgede Kıbrıslı Türklerin istedikleri gibi davranacaklarını ama bu arada Türk ordusu tarafından korunarak, Türkiye maliyesi tarafından destekleneceklerini düşünmek de hayalcilik değil mi?
Sorunuzun bir de Rum tarafı ile ilgili yanı vardı... Evet, KKTC’deki seçimler Kıbrıslı Rumlar tarafından da yakından izleniyor. Kıbrıslı Rum Dışişleri Bakanı Hristodulidis, seçimlerin kendileri için taşıdığı önemi bizzat ifade etti zaten... Bu gibi açık konuşmalar KKTC’deki milliyetçiliği yükselteceğinden Akıncı’nın aleyhine oluyor. Sanırım bu nedenle Rum yetkililer, ifade ettiklerinden çok daha fazla KKTC’deki Cumhurbaşkanlığı seçimlerine konsantre olmuş durumda.
"Bir girdaba sürüklenmiş durumdayız"
Dünyanın ilgisi hangi noktada? Barışcıl bir çözüm olasılığı için, barış adına söylenecekler tükenmemiş mi?
Dünyanın KKTC seçimlerine ilgi gösterdiğine henüz daha tanık olmadık. Cumhurbaşkanı Akıncı’nın yeniden seçilmesini isteyebilirler ama bunu ifade edecek kadar amatör olduklarını düşünmüyorum.
Barış adına söylenecek tek bir söz aklıma geliyor: Makul olmak gerekiyor. Dünyanın nimetlerinden tek başımıza yararlanamayız. Başka insanlarla ortaklık kurmak zorundayız. Siyasal, ekonomik, kültürel ortaklıklar... Aslında insanı diğer canlılar karşısında güçlü yapan da bu ortaklıklardır ama ne yazık ki insanoğlu ve oluşturduğu devletler açgözlülüklerinden de vazgeçmiyorlar.
Doğu Akdeniz’de haritaya bakmak, bu makul çözümlerin ne olması gerektiğini anlamak için yeterlidir sanıyorum. Bugünkü durumda, Rum-Yunan tarafının, Türkiye’nin, özellikle de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bölgedeki ve uluslararası alandaki olumsuz imajını kullanarak yeni kazanımlar peşinde koştuğunu düşünüyorum. Buna gösterilen tepki de büyük oluyor tabii... Uluslararası alanda zayıf kaldığınız ölçüde “sahada güçlü olmaya” çalışıyorsunuz. Bir girdaba sürüklenmiş durumdayız. Bundan nasıl kurtulacağımızı ise bilmiyoruz. Dilerim savaş olmaz.
Son sözümün şu olmasını tercih ederim: Barış için makul olmalıyız. (AG/EMK)