Kesmeşeker, 2017'yi bir son dakika sürpriziyle bitirdi. 1990'da çıkıp "Yani ki şişe ucuz şarap/ Bir tarih yazabilir/ Verdiğim tüm sözler
Bir anda uçabilir/ Sıcak bir bira/ Patlak bir sigara/ Metin Kurt gibi yalnızız ceza sahasında" gibi sözlerle kendi sarsılmaz kitlesini oluşturan rock grubu "Kadıköy" albümünde, temiz bir sound, yine basa basa geçen sözlerle 2018'de. Cenk Taner'i bulunca sorduk da sorduk...
1990'dan beri belli bir tarzınız var. 28 yılda ne eklendi müziğinize?
28 yıl bize de inanılmaz geliyor. Jetonlu telefon devrinden geliyoruz. Biriyle sözleştiğin zaman illa ki orada olmak durumunda olduğun yıllardan. Şimdi Whatsapp'tan yazıyorsun gecikiyorum vs. diye. Onun için daha elle tutulur, inanılır bir dönemden geliyoruz.
Bu bir nostalji değil tabii ki her zaman değişime açık yüzümüz grup olarak da, şarkı yazımı olarak da. Harika, güzel günlerdi demeyeceğim, burada da ayrı bir jenerasyon var artık. Tabii hem politik hem genel olarak dünyada bir sürü gelişmenin içinden geçtik.
Bunlar hep tortu olarak geliyor. Bu işi biraz şaraba benzetiyorum o yüzden. Biz 90 yılında kurulmuş bir şarap firması olsaydık, 2017 sonu itibariyle çıkardığımız ürün de bu. Onun içinde bütün tortular vardır.
Ama demlenmiş diyebilir miyiz?
Hem söz yazımında hem şarkı yazımında tabii bir olgunlaşma olacaktır. Zaten duruş ve tavrı bellidir grubun. 2017 Aralık'taki ürünümüz de bu.
Aslında Türkiye'de rock'ın İstanbul'daki merkezi Kadıköy, Kadıköy ne sizin için?
Kadıköy bu işin merkezlerinden biri, bu 1940'lardan beri böyle. Kadıköy bu konuda bir kaledir, şimdi de çok güzel genç arkadaşlar var. Kadıköy'den çıkıyorlar, Kadıköy'de konserler veriyorlar. İyi bir jenerasyon da geliyor. Bu Kadıköy'de bir bayram teslimi gibi oluyor.
Taksim mesela burada üretilen şeylerin gidip icra edildiği bir yerdi her zaman. Bir Taksim sound'dan bahsedilemez o yüzden. Şimdi hoş Taksim de kalmadı artık. Bu iş tamamen Kadıköy'e geldi. Dolayısıyla 60'lardan gelen güçlü bir rock damarı var Kadıköy'de o da güçlü bir şekilde devam ediyor.
"Kadıköy'le karşılıklı bir selamlaştık"
Albümün adına gelirsek bu Kesmeşeker'in bunca yılın ardından Kadıköy'e hakkını teslim etmesi mi?
Evet aynen öyle oldu. Tabii biz Kadıköy'e hakkını teslim edemeyiz de karşılıklı bir muhabbetleşme oldu diyelim. Kadıköy bizim şarkılarımızda her zaman geçer. Politik bir şarkı olmasa, aşk şarkısı olsa bile fonda bir Kadıköy, büyükşehrin bir havası vardır.
Havasından, suyundan mıdır, Kadıköy her şeyiyle bizim içimize çok işlemiştir. Kadıköy ismi aklımıza geldiğinde de grupta kimseden bir itiraz çıkmadı. Çok sade ve net, iddiasız gibi görünen ama iddialı bir isimde oldu. Biz onu hak ediyoruz diye düşünüyoruz.
Bir Kadıköy sound da var bizim üzerimizden giden. Dediler ki, "Kapakta niye Kadıköy yok?" aslında dikkatli bakılırsa var. Herkesin Kadıköy'ü kendine, İstanbul albümü olunca kapak fotoğrafına illa ki İstanbul fotoğrafı koymak zorunda değilsiniz. O da Kadıköy'de bir anın fotoğrafı.
Bazı şarkılar yazılırken, bazı sözler nereden geldi siz de anlamazsınız. Metin Kurt Yalnızlığı da öyle olmuştu bizde. O şarkıyı yazarken birden Metin Kurt geldi. Bu albümde de Kadıköy'le karşılıklı bir selamlaştık, saygılarımızı sunduk...
"Barış Manço 'asfalt ozanı' derdi, şu an 'kent ozanı' yürürlükte"
Metin Kurt Yalnızlığı'nı hatırlamışken, soru atlamak istiyorum. Sizin için kent ozanı tanımı yapıyorlar. İnsanın kendine tanım yakıştırması zordur ama siz ne düşünüyorsunuz?
O tanımlamalar her zaman vardır. Bu çağa ait tanımlamalar da değil sadece. Trovador diyorlarmış Avrupa'da 16. Yüzyıl'da. Elinde enstrümanıyla gezip hikaye anlatan sanatçılar. Kent ozanı da aslında onun büyük şehre uyarlanmış hali. Biz büyük şehir müziği yapıyoruz tabii. Buradaki insan hallerini anlatınca kent ozanı dediler.
O tip tanımlamalar insanların hoşuna gidiyor. Öyle bir tanımlama sağ olsunlar yaptılar, ben de memnuniyetle karşılıyorum.
Rahmetli Barış Manço da "asfalt ozanı" derdi mesela. O da şehir müzisyenlerini anlatan güzel bir tanımlama. Kent ozanı yürürlükte şu anda... (gülüyor)
"Gezi şarkısı yapmak için biraz demlenmesini bekledik"
Gezi direnişine selam çakan başta "Dahi Çocukları Düşlerinden Vururlar" var. Başka bir şarkıda da "Güzel şehirlerde, güzel isyanlar var" diyorsunuz. Direniş bu albüme nasıl yansıdı?
Gezi'den sonra arkadaşlar hemen şarkılar yaptılar. Bir hafta sonra şarkılar çıktı. Biz de olayları izliyorduk tabii ama bu tip olaylarda biraz demlenmesini beklemek gerekir. Filmi mi çekilecek bir 10 yıl aslında ona mesafe koymak gerekir ki daha net gözüksün her şey, ya da açığa çıksın...
Dolayısıyla bizden de 4 sene sonra geldi ilk kez. Aslında o gençlere yakılmış bir ağıt gibi de... Gençlerle hep çok uğraşırlar ya bütün dünyada temsil edilen değerlerden ötürü. Gençlik her zaman korkutur.
"En önemlisi gençleri hep düşlerinden vururlar"
Gençlere şiddet de uygularlar işkence de yaparlar ama en önemlisi düşlerinden vururlar. O düşleri her zaman canlı tutmak gerekiyor. Bu şarkıdaki gizli mesaj o diyelim...
"Güzel şehirlerde, güzel isyanlar var" sözü de "Değişti Zaman" şarkısından. 90'lardan yola çıkışımızı anlatıyor aslında biraz bu şarkı. Zaman değişti ama güzel insanlar var, güzel isyanlar var. Bunlar değişmeden kaldılar ve hep de kalacaklar. Bu insanlık tarihinde var zaten.
Gezi direnişinde sizi en etkileyen ne olmuştu?
Orada tabii o dayanışmayı görmek güzel oldu. Taksim'de para pul ortadan kalktı bir yandan, komüne geçildi. O tarafı güzeldi. Tabii en kötü tarafı gençlerin hayatlarını kaybetmesiydi. O da unutulmaz bir durum. En önemlisi de o, giden arkadaşlar... Onları arkadaşımız olarak kabul ediyoruz tabii... Onlar hep akılda kalacak...
Sizin için şarkı yazma süreci nasıl gelişiyor?
Bu değişen bir süreç oluyor. İlk başka müzik ve sözü bir arada yazıyordum ben. Herkesin tabii ayrı bir tarzı var. Yıllar içinde başka şeylere evriliyor o. Artık daha önce sözleri yazıyorum müziği sonra yapıyorum. Hatta A4 kağıtlara yazıyorum uzun uzun, oradan şarkı süzüyorum. Kitaplar da öyle çıkmıştı hatta.
Artık daha çok söz yazıyorum. Bizde söz her zaman çok ağırlıklı. Oradaki en önemli şey radarları açık tutmak. Sokakta yürürsünüz birisi bir laf eder o şarkıya girer hemen o. Ya da gazetede bir şey okursunuz o girer. Biraz algıda seçicilik oluyor artık.
"Bizim için sahne arkadaş ortamında söylemek gibi"
Peki sahne açısından konuşursak, sahnede aynı heyecan oluyor mu ya da farklı bir şeye mi evrildi?
Heyecanlanıyorsunuz tabii... Meşhur bir laf vardır, müzisyenlerle aslında sahneye çıkmadan yarım saat önce ve sahneden indikten yarım saat sonra pek konuşmaya gelmez. Çünkü adrenalin işin olmazsa olmazı zaten. Sadece biz değil bütün çalan arkadaşlar hissediyordur çünkü o olmazsa olmaz.
Ama sahneye adım attığınız anda biter öyle bir güzelliği var. Biz Türkiye'de yıllardır çaldığımız için üç aşağı beş yukarı biliyoruz hangi sahneye nasıl bir seyirci gelir. Nisan'da Londra'ya gitmiştik, iyi bir deneyim oldu. Oradaki konserde doluydu, harikaydı, orada da gördük dünyadaki en önemli şey üretmek. Hangi dilde üretirseniz üretin, bunun bir önemi kalmıyor artık. Hatta Londra'ya gidip Türkçe söylemek bizim için çok keyifli bir deneyim oldu. Sahne bizim için biraz da muhabbet gibi. Kesmeşeker'in belli bir kitlesi var. Sanki bir arkadaş toplantısı var da biz de arada çıkıp çalıyormuşuz gibi.
İstanbul'da son senelere kadar daha keyifli bir müzik ortamı vardı. Konserler daha çoktu, iyi yabancı gruplar gelirdi. Şimdiki durağanlığa nasıl bakıyorsunuz? Taksim dediğiniz gibi bitti...
Londra'da çaldığımız mekan mesela 1963'ten beri haftanın 7 günü müzik olan bir mekan. Bunlar tabii ülkenin ekonomisiyle de birebir ilgili durumlar. Bir ara, 90'larda birçok yer açıldı hakikaten. Ama onun da şu durumu oldu.
Canlı müzik barlara sıkıştı, üniversite konserleri çok vardı ama. Şimdi üniversite festivalleri de bitmiş durumda, bitmediyse bile belli isimler gidiyor, popçular daha çok. O zaman bütün üniversitelerin rock festivalleri vardı. Şimdi öğrencileri baz alalım, gidecek orada bir iki bira içecek kız arkadaşıyla, erkek arkadaşıyla gittiyse rakam ikiye katlanacak, oradan dönülmesi vs. zor.
Koskoca İstanbul'da iki üç tane konser salonu var. Mekanlar daralıyor, Taksim gitti, Beşiktaş'ta birkaç mekan kaldı, şimdi tek ortam Kadıköy'de var, bakalım burada da durumlar nasıl olacak.
"Neye inanıyorsan, onu yazacaksın, bu kadar basit, bu kadar zor"
Az önce yeni jenerasyondan da bahsettiğiniz ama şimdi popüler müzik ağırlıkta gibi. Rock müzik açısından gidişatı nasıl görüyorsunuz?
Her jenerasyonun tabii kendi müzikleri oluyor. Biz de 90'larda kendi müziğimizi çalarken belki Türkiye'de görülmüş en büyük pop furyasıyla beraber çıktık. Biz oradan çıktıysak bu genç arkadaşlar da buradan çıkacaktır diye düşünüyorum. Burada duruşlar çok önemli. Plak şirketi onlar ne dayatıyor? Bir kere taviz verirsen onun sonu gelmez. Tabii popun da iyisi iyidir, arabeskin de... Neye inanıyorsan onu yazacaksın, dinleyicin, kendi kitlen hep yanında olacaktır. Bu kadar basit, bu kadar zor...
Kesmeşeker'in albüm tanıtım konseri 16 Şubat'ta Kadıköy Sahne'de. (PT/AS)