Haberin Kürtçesi için tıklayın
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) ve Türk Tabipleri Birliği (TTB), Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu'nun Barış Akademisyenlerinin işe iade başvurularına verdiği ret kararlarına ilişkin basın açıklaması yaptı.
Barış Akademisyenleri'nin başvurularına ret kararı verilmesi ile ilgili olarak Mülkiyeliler Birliği Genel Merkezi'nde yapılan açıklamada "Retleri reddediyoruz, barışa sahip çıkıyoruz" denildi.
Basın açıklamasına TTB Genel Sekreteri Prof. Dr. Vedat Bulut, KESK eş genel başkanları Şükran Kablan Yeşil ve Mehmet Bozgeyik, Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) Genel Başkanı Prof. Dr. Nejla Kurul, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Eş Genel Başkanı Hüsnü Yıldırım, İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Av. Öztürk Türkdoğan ve KESK avukatı Asuman Tokgöz Sucu katıldı.
Söz alan Prof. Dr. Bulut, "Fikirlerin özgürce ifade edilmediği ülkelerde ne demokrasiden ne de eşitlikten bahsedilebilir. Biz, TTB olarak arkadaşlarımızın haklı mücadelelerinde her zaman yanlarında olacağız. Düşünce ve ifade hürriyetinin yanında olmaya devam edeceğiz" dedi. Öztürk Türkdoğan ise, OHAL'in resmi olarak kaldırılmış olsa da zihinlerde sürdüğünü, Anayasa'ya ve hukuka göre değil, iktidarın ihtiyaçları doğrultusunda kararlar alındığını belirtti.
Şükran Kablan Yeşil'in okuduğu açıklamada özetle şu ifadeler yer alıyor:
"Öğrenme hakkına ağır bir sınırlama"
"Açıklanan bir düşüncenin yetkilileri sert biçimde eleştirmesi, suçlayıcı keskin bir dil kullanması ve hatta tek taraflı, çelişkili ve subjektif olması; şiddete yönlendirdiği, topluma, devlete ve demokratik siyasal düzene yönelik olarak bir tehlike ortaya çıkarttığı ve buna bağlı olarak kişileri kanunlara aykırı eylemler yapmaya teşvik ettiği anlamına gelmez.
"Başvurucuların imzaladığı bildirideki düşüncelerin toplumun büyük çoğunluğundan açıkça farklı olduğu ortadadır. Ancak tam da bu sebeple bu tür açıklamalara karşı yargısal tepki verilmesi noktasında daha hassas davranılması gerekir. Çünkü bu tür müdahaleler kamuoyunun ülkede meydana gelen son derece önemli olayların farklı bir bakış açısından -onların büyük çoğunluğu için bu bakış açısının kabul edilmesi ne kadar zor olursa olsun- öğrenme hakkına ağır bir sınırlama getirmektedir.
(...)
"Komisyon Füsun Üstel kararının adını bile anmadı"
"Hukukun üstünlüğü ilkesine riayet edilen bir ülkede AYM'nin ilgili kararının ardından metni imzalayan akademisyenlerin vakit kaybetmeden görevine iade edilmesi gerekirdi.
"Ancak, OHAL Komisyonu uzun bir süre Barış Akademisyenleri hakkında karar vermemiştir. Ne var ki, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) Barış Akademisyenleri hakkında yapılan başvuruları hükümete bildirmesinden sonra, OHAL Komisyonu, hükümetin vereceği cevaba malzeme sağlamak üzere, 28 Ekim 2021 tarihinden itibaren peş peşe ret kararları vermiştir. Bugüne kadar toplamda 81 ret kararı veren OHAL Komisyonu 325 akademisyenin başvurusunu halen sonuçlandırmayarak oyalamaya ve hukuki sürecin önünü tıkamaya devam etmektedir.
"Anayasa Mahkemesi kararları tüm devlet organları gibi OHAL Komisyonu'nu da bağlar. Buna rağmen, OHAL Komisyonu'nun kararlarında Anayasa Mahkemesi'nin Füsun Üstel kararının adını bile anmaması anayasal düzenin hiçe sayılması anlamına geldiği gibi Türk Ceza Kanunu anlamında da suç oluşturabilecek nitelikte kasıtlı bir eyleme vücut vermektedir. Anayasa Mahkemesi'nin kararı ihraçların ILO'nun temel 87, 98 ve 111 no'lu sözleşmelerine aykırılığı da bir kez daha ortaya koymaktadır.
(...)
"Bu kararları tanımıyoruz"
"Buradan basına ve kamuoyuna sesleniyoruz. Anayasa Mahkemesi kararlarının hiçe sayıldığı bir ortamda hukukun üstünlüğünden, demokrasiden ve adaletten bahsedilemez. OHAL Komisyonu'nun nasıl çalıştığını, hangi keyfiyetle kararlar verdiğini sorguluyoruz. Bu Komisyon adaleti geciktirmeden ve akademilerde hükümete aykırı düşünen bilim insanlarının mağduriyetini artırmaktan başka bir şeye yaramamıştır. 10 Ocak 2022 tarihinde AİHM'e savunma verecek olan Türkiye uluslararası insan hakları karnesinde notunu en aşağılara düşürmüş durumdadır.
"Barış akademisyenlerinin haklarını gasp edenler hukuku çiğnemekte olduklarının elbette farkındalar. Hukuk tanımazlıklarıyla, insan haklarını, çalışma özgürlüğünü ve seyahat hakkını engellemekle bir kazanç elde edeceklerini düşünen bedbahtlar tarihin kara sayfalarında yerlerini şimdiden almıştır. Unutmadık, unutturmayacağız. OHAL Komisyonu'nun açıkça suç olan bu kararlarını tanımıyoruz ve bu suça ortak olmayacağız."
(AÖ)