Milli Güvenlik Kurulu (MGK) 30 Mart günü yapılan toplantı sonrası Fırat Kalkanı operasyonunun bitirildiğini duyurdu. MGK’ya göre operasyon “başarıyla” sonuçlandırılmıştı.
Aynı günün akşam saatlerinde Başbakan Binali Yıldırım, NTV-Star televizyonun ortak yayınında bitti ama başka isimle sürebilir şeklinde özetlenebilecek bir açıklama yaptı:
“Fırat Kalkanı Harekatı bitmiştir, bundan sonra ihtiyaç olması halinde artık yapılabilecek bir hareket artık başka bir isimle anılacak.”
3 Nisan günü SETA Strateji Araştırma Direktörü Hasan Basri Yalçın Takvim gazetesindeki köşesinde “Afrin, Menbiç ve Fırat'ın doğusu için atılacak adımlar planlanmalı” diyerek “Fırat Mızrağı" adını ortaya attı.
Bu konuda son açıklamayı dün gece NTV yayınına çıkan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yaptı. Onun açıklaması neler planlandığı konusunda daha açık ipuçları veriyordu.
“Fırat Kalkanı Harekatı’yla alakalı bu işin aslında isim olarak birinci etap diye nitelendirdiğim kısım bitti. Bu yol haritasının adı konmayan ikinci, üçüncü etapları olacak. Olay sadece Suriye boyutunda giden bir harekat değil. Bu olayın Irak boyutu var. Bir Telafer olayı var, Sincar olayı var, Musul’da aynı şekilde soydaşlarımız var.”
Hatta son günlerde Irak bayrağını göndere çekmeme ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne (IKBY) katılma için referanduma gidilmesi kararı alan Kerkük’ü de konu etti:
“Türkmen şehridir Kerkük. Şu anda yaptıkları iş bana göre bir işgal hareketidir çok çirkindir. Burası benimdir diye bir adım atarsanız bunun bedeli gelecekte farklı olur” diyerek cepheyi genişletti. Bu arada İdlib'de Suriye ordusunun sivillere karşı kimyasal silah kullandığına dair iddialar da gündeme oturdu.
Türkiye’nin Suriye’de politikasındaki değişimler, Suriye savaşında tarafların aldığı son pozisyonlar; Musul ve Rakka düğümlerinin bugünkü durumunu, savaşın başladığı günlerden itibaren Suriye sınırında gazeteci olarak izleyen Murat Utku’yla konuştuk.
Uluslararası basın için Antep’ten ve Suriye sınırından haberler yapan Murat Utku sorularımıza yanıt verdi:
Suriye son derece sıkıntılı bir süreçten geçiyor. Ülkede sürekli olarak değişen ittifaklar içerideki savaşın yol açtığı çözümsüzlüğü artırıyor. Bu koalisyonlar düğümleri karmaşıklaştırıyor gibi. Menbiç de bir düğüm oldu. Orada durum nedir?
Menbiç’te Suriye Demokratik Güçleri (SDG) var. Bu, Demokratik Birlik Partisi (PYD) ve Halk Savunma Güçleri’ne (YPG) başını çektiği bir koalisyon. Suriye’de başından beri savaşın seyrinin değişmesine paralel olarak hem askeri hem de siyasi işlevler gören çeşitli birliktelikler oluştu, zaman içerisinde ihtiyaçlara ya da değişen koşullara göre bileşenlerini ve isimlerini değiştirdiler. İşte SDG de böyle bir yapı. Menbiç’te PYD ve dolayısıyla silahlı yapısı YPG'ye yakın bir siyasi pozisyon alan, içinde kimi Türkmen, Müslüman ve Hristiyan Arap unsurların bulunduğu bir koalisyon var. Söylediğim gibi Rojava Kürtlerinin siyasi olarak belirlediği bir yapı bu tabii.
Bunu nasıl yapıyorlar?
Menbiç’te Menbiç Askeri Konseyi var. Konsey sivil yapıyla birlikte bölgenin yönetimini belirleyen bir idari yapı. Konseyin amblemleri, kullandıkları renkler, bayrakları, sembolleri YPG’den de SDG’den de farklıdır. Üstelik farklı olması için özel ihtimam gösterirler. Diplomatik anlamda işlerini kolaylaştıracak bir tavır olarak yapıyorlar bunu. Daha özerk bir yapı olduklarını göstermek için seçtikleri diplomatik bir yol.
Menbiç’teki bu yapının Esad ile yani Suriye hükümetiyle ilişkisi nedir?
Savaş süresince PYD yani Kürtler, Suriye hükümetiyle ilişkilerini bir düzeyde tuttu ve yürümesine müsaade etti. Bunun PYD açısında bir çok siyasi faydası oldu. Mesela Suriye ordusuyla hiç savaşmadan bugüne geldiler; böylece diğer saldırılara karşı konsantre biçimde durabildiler, bilhassa IŞİD’e karşı.
Şengal meselesi
Ama son dönemde Peşmerge ile sorun yaşıyorlar? Türkiye bağlantılı bir baskı olarak alınabilir mi bu?
Şengal meselesi var tabii. Şengal Ezidilerin dağı ve çevresindeki kutsal saydıkları toprakları. Şöyle oldu, IŞİD bölgede ilk saldırıya geçtiğinde Kürdistan Demokratik Partisi’nin (KDP) desteğiyle Şengal savunuldu. Bu uzun ve acılı bir mücadeleydi. Bölgedeki etnik ve kültürel yakınlık Kurmanclarla yani Türkiye’deki Kürtlerle daha fazla. Suriye’deki Kürtler de Kurmanc. Peşmerge’nin Şengal savunmasında yer aldı, PKK de bu yakınlıktan dolayı Şengal’de.
Bugünlerde PKK’nin Şengal’deki etkinliği gerekçe gösterilerek Türkiye’nin Fırat Kalkanı harekatı sonrasındaki hedefinin Irak’ın kuzeyi olabileceğine dair gerek iktidara yakın medya organlarından, gerekse yetkililerin ağzından imalar duyuyoruz. Bu ne kadar mümkün?
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Türkiye’nin yeni dış politika vizyonunu Ortadoğu’da müdahale yeteneklerine sahip bir yapı üzerinden kurmak istiyor. Hem diplomatik hem de askeri olarak Suriye’deki operasyon sonrasında yeni bir hedef belirlemek için Şengal, Ankara’nın gerekçe üretebilmesi için pek çok imkan sunuyor.
Başta PKK’nin bölgedeki varlığı olmak üzere Türkiye bölgede söz sahibi olmanın yollarından birisi olarak bu tür mazeretler bulmanın gerekli olduğunu düşünüyor. Fakat tam da bu durum ortaya çıkmışken araları son döneme kadar gayet iyi olan Kürddistaan Deokrat Partisi (KDP) ve Ankara arasına Kerkük nedeniyle bir soğukluk girdi. Malum Kerkük’te resmi binalara Irak Bölgesel Kürt Yönetimi bayraklarının da asılması yani bir sorun olarak ortaya çıktı.
Irak Kürdistanı’nın bağımsızlığına dair referandumun gündeme gelmesi de gerginliği biraz daha artırdı. Bu nedenle Türkiye’nin Irak’ta bundan sonraki siyaseti daha zor olacak gibi görünüyor. KDP desteği olmaksızın Türkiye ordusunun bölgede adım atabilmesi hiç kolay değil. Eğer atarsa bölgede kuvvetli bir askeri gerginlik olacak demektir.
31 Mart 2017 itibariyle Suriye'de durum. (Kaynak AA) |
Biz Suriye’ye geri dönelim o halde... Irak Kürtlerinin, özelde KDP’nin Rojava üzerindeki etkisi nedir?
Bugün Rojava Peşmergeleri olarak adlandırılan unsurun siyasi yapılanması Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) ve silahlı unsurları Barzani’ye yakın duruyor. Bu yapı Erbil ve Selahattin toplantılarındaki istişarelerin ardından askeri eğitimini Peşmerge’den aldı. Dolayısıyla Rojava Peşmergeleri böylece oluşturuldu.
Ama kuvvetli bir yapı değil. KDP ile Türkiye arasındaki yakınlaşma sonrası ismi gündeme geldi. Fakat çok büyük etki güçleri yok. Rojova’da Kürtlerden müteşekkil onlarca etkin güç var. Bunların içinde zamanla YPG öne çıktı. Çünkü liderlik ve ideolojik sorunları yok; Abdullah Öcalan ideolojisi ve sahadaki hazır silahlı gücü ve yıllar içinde biriken gerilla tecrübesi ile bu noktaya geldi. Dolayısıyla bu yapı domine etti Kürtleri.
Bu gücün Menbiç ve Rakka’da ne yapacağı sorusu var? Ama önce Cerablus deneyimi var? Menbiç’teki yapıya benzer bir idare kurulmuştu, Cerablus Askeri Konseyi vardı?
Cerablus Türkiye sınırında, bu nedenle stratejik olarak çok önemliydi Ankara açısından. Türkiye kuvvetli bir askeri yığınak yaptı ve bölgedeki Türkmen – Arap gruplar Cerablus’ta çok baskın oldu. Fakat derine indikçe Türkiye’nin işi zorlaşıyor. 98 kilometrelik Cerablus -Mare hattını ve El Bab’a kadar Özgür Suriye Ordusu (ÖSO), TSK desteğiyle aldı. Ama bu çok uzun süren bir operasyon oldu. Ben bizzat sınırda gözlemledim bunu.
Neticede Türkiye sınırına en yakın bazı köylerin bile alınması altı aydan fazla sürdü. Hiç kolay değil; çünkü IŞİD gibi yeraltı taktikleri uygulayan; düzenli ordu gibi değil, bir tedhiş örgütü gibi bubi tuzakları, bombalı araçlar, tüneller kullanarak savaşan bir örgütle karşı karşıyaydılar. Çok daha kolay olması beklenebilirdi bu harekatın, çünkü sonuçta 30-35 kilometreden bahsediyoruz, ama uluslararası koalisyonun hava desteğine rağmen öyle olmadı. Tabii burada bu uluslararası desteğin ne kadar etkin olduğu da tartışma konusu. Türkiye bu işbirliğinden pek memnun değil.
Rusya ve ABD'nin pozisyonları
Musul’a yapılanla ya da Rusya’nın Halep operasyonuna desteğiyle karşılaştırıldığında yok gibi denilebilir. Belki de karışmayarak destek verdiler mi demek gerekir?
Doğru. Mesele şu Türkiye bu operasyona geç başladı. Rusya uçağının düşürülmesi ve Başbakan Ahmet Davutoğlu döneminde izlenen politika nedeniyle Rusya ile uçuruma devrilen diplomatik ilişkiler... Rusya ile sorununuz varsa otomatikman Suriye’de alan kaybedersiniz. Bunun başka bir izahı yok.
Nitekim Türkiye Rusya ile ilişkilerini düzeltene kadar Suriye meselesini Kilis’ten izlemek zorunda kaldı, hemen her hafta bir kaç kere Suriye sınırlarından IŞİD’in attığı bombalara maruz kaldı. Siviller, çocuklar öldü. Türkiye ise hiçbir şey yapamadan beklemek zorunda kaldı.
Türkiye’nin Rus jetini düşürmesinden sonra ilişkilerin yeniden rayına oturması zaman aldı. Diplomatik yoldan atılan adımlar, işbirliği mesajları sonrası Rusya Türkiye’ye alan açtı. Ama bu alan limitli. Toplamda 40 kilometre derinlik, 100 kilometrede doğu batı ekseninde, toplam 4 bin kilometrekarelik bir alanı ÖSO ile birlikte kontrol etmek istiyor Türkiye. Rusya tek başına müsaade ediyormuş gibi görünüyor; çünkü ABD Obama döneminde bölgede savaşa asker yollama politikasından hep uzak durdu.
Rusya bölgedeki hakimiyetini Türkiye’ye de batılı ülkelere de Suriye üzerinden gösterdi. Suriye’de yaşanan savaşın acımasızlığının, yol açtığı sivil kayıpların yanı sıra, özellikle Rusya açısından bölgesel iktidarın ilamı niteliği taşıyor. Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) sahneden uzak durduğu bir dönemde Türkiye gibi ülkeler ancak Rusya’nın kurduğu iktidar alanına ortak olabildikleri, Moskova ile iyi geçinebilecekleri sürece etkinlik sağlayabileceklerini gördü.
Şimdilerde Trump yönetimi de tavrını netleştiriyor. Bölgede Rakka da dahil olmak üzere atacakları adımları için ortak arayışını sonuçlandırmış görünüyorlar; tıpkı Ruslar gibi ABD’de askeri adımlarını YPG ile birlikte atacakmış gibi görünüyor.
Peki bu alan hakimiyetine gelmişken Membiç’e dönelim; çünkü bu alanda Türkiye’nin baştan beri istemediği bir oluşum var. Membiç’te ne olur?
Hatırlayın, El Bab alındıktan sonra ertesi gün yaşanan gelişme ile Rusya Menbiç yolunda Türkiye’nin önünü kesti. Hemen El Bab’ın güneyinden kuzey doğusuna doğru Suriye ordusu geldi ve Rakka yolunu da böylece tıkadı. Taktik temellerini Rusya’nın attığı bir adımdı bu.
Çünkü Rusya özetle SDG ile anlaştığını, Menbiç’in çevresindeki köylerin yönetimini devraldığını söyledi. Böylece Menbiç’in etrafında sınır çizilmiş oldu. Bu ne demek? Rusya Türkiye’nin Rakka’ya yürümesine ve Menbiç’e de girmesine izin vermeyecek. Suriye ordusunun El Bab’ın güneyinden Türkiye’nin önünü kesmesinin bir başka anlamı daha var.
Cezire kantonunda bulunan petrol yatakları ve rafinerilerden üretilen akaryakıtın artık Şam’a götürülebileceği bir ticari yol açmış da oldular. Ne ÖSO’nun ne de IŞİD’in içinde olduğu bir hat kuruldu. Her iki unsurun da elini rahatlatan bir durum bu. Baştan beri hiç çatışmadılar; hatta Haseke’nin Kawkab bölgesinde Suriye ordusunun hava üssü var başından beri. Her iki taraf da bölgedeki insanların yaşamlarını sürdürmelerinin önünü açabilecek bir ilişki içinde birbirlerinin hamlelerini de kollayan bir pozisyon belirlediler.
Sonuçta Türkiye başka bir hamle yapamayacağını gördü, bölgeden çekilmekten başka çaresi kalmadığını anladı, en resmi ağızlardan ‘Fırat kalkanı operasyonu bitti’ açıklamasını yaptı.
ABD de benzer bir hareket yaptı sanırım…
Aynen öyle… Menbiç’in kuzey sınırına 600-700 asker gönderdi. Bu sembolik bir hareket ve diplomatik bir mesaj. ABD askerleri Menbiç’in kuzeyde Türkiye ve ÖSO’nun bulunduğu alana gönderdi çünkü. 700 değil, bir kişi olsa bile burada verilen mesaj açık.
IŞİD nerede?
Menbiç neden önemli?
Rakka yolunun üzerinde. Üstelik Fırat’ın batısında. En kilit kasaba. Rakka’nın giriş noktası, Menbiç lojistik destek ikmal yollarının merkezinde. Su, elektrik var; hastanesi var; yiyecek sağlayabilecek yeterliliği olan bir yerleşim. Üçüncü nokta Türkiye’nin “Fırat’ın batısına geçirmeyiz” tezine rağmen Kürtlerin desteğiyle IŞİD’den kurtarıldı ve Kürt siyasetinin etkisi altında.
Suriye’de ateşkesin konuşulacak hale gelmesi IŞİD’in köşeye sıkıştırılıp zayıflatılmasıyla mümkün oldu gibi görünüyor. IŞİD şu an ne durumda. Kuzeye gelindikçe IŞİD’e rastlanmıyor artık.
IŞİD bulunduğu bölgeyi, Rakka’yı ve Deyrezzor’u sağlamlaştırıyorlar, oraya çekiliyorlar. Rakka lojistik, idari, ekonomik anlamda önemli IŞİD için. YPG de güçlerini ikiye ayırarak hem Rakka hem de Deyrezzor’a yöneldi. Türkiye’nin katılmayı arzu ettiği Rakka operasyonu fiilen Kürtler tarafından sürdürülüyor, Kürtler köy köy ilerliyor.
Rusya’da havadan bombalıyor. Ama uluslararası güçler henüz ne yapacağına karar veremediği için ki bunda Türkiye’nin de karmaşık pozisyonunun katkısı var, büyük Rakka operasyonu gecikiyor. YPG bu iki kenti tek başına alabilir mi, herhangi bir güç Kürtleri durduracak mı soruları geçerliliğini koruyor.
Bu iki kentin düşmesi IŞİD’in büyük oranda bitirilmesi anlamına gelecek ve Suriye’de işlerin daha da kolaylaşacağı anlamına gelecek. Kalıcı çözüme doğru atılmış önemli bir adım olacak. Ama Suriye’de kimse bir grubun tek başına bu kadar öne çıkmasını ve alan hakimiyeti kurmasını istemiyor.
Dolayısıyla bir yerde zaten uluslararası güçlerden bir tanesi YPG’yi durduracaktır. Bu arada Irak’ta da Musul operasyonu devam ediyor. Orada sıkıştı IŞİD. Orayı boşaltıp kaçan unsurların gideceği adres Rakka olursa -ki bu çok muhtemel- yakın zamanda Rakka’ya silahlı bir güç akabilir. Bu durumda büyük bir kent savaşından bahsediyoruz.
"İdlib'den yeni bir göç olabilir"
Bir yanda Rakka operasyonu devam ederken Suriye hükümeti ve Rusya’nın bundan sonraki hamlesi İdlib olacak gibi. Çatışmalar yoğunlaşıyor bölgeden kimyasal saldırı iddiaları geliyor. Daha önce Rusya da bölgeye askeri birliklerini yollamıştı. Neler bekliyor İdlib’i?
İdlib meselesi gerçekten kritik. Bir vilayet olarak IŞİD haricindeki çeşitli muhalif grupların bütünüyle elinde tutmayı becerdiği tek alan. Bölgede ayrıca Halep’in tahliye edilmesinin ardından çok sayıda evinden edilmiş siviller var. Tabii yine Halep’teki çatışmalar sonrası silahlı grupların bölgedeki etkinliğini de göz önünde tutmak lazım. Bu nedenle çatışmaların yakın bir zamanda yoğunlaşacağını ve sert geçeceğini de söyleyebiliriz.
Zira Astana ve Cenevre süreçlerinden taraflar şimdilik bir sonuca ulaşabilmiş değiller. Kırılgan ateşkes koşulları tarafları sahada zorluyor, diğer yandan Hama ve Şam çevresinde çatışmalar giderek yoğunlaşıyor. Bu şartlar altında İdlib’de zor zamanlar Türkiye'yi bekliyor.
Ama asıl olarak bölgedeki sivillerin durumunu unutmamak lazım. Bilhassa evlerini terk etmiş ve bu bölgede kamplarda yaşamak zorunda olanları maalesef yeni bir göç daha bekliyor olabilir. Türkiye’nin de İdlib’in hemen kuzey komşusu olarak bu insani krizden etkilenebileceğini buna göre hazırlıklı olmak gerektiğini de söylemek gerek. (HK)
Fotoğraf: Mahmoud Faisal – Halep/AA