Sanatçı Güneş Çınar’ın “Bulutlardan Başka Her Şey” adlı sergisi 10 Ekim Çarşamba akşamı gerçekleşen açılışla birlikte Adahan Otel’de İstanbullularla buluştu.
Güneş Çınar, kağıt işlerden heykele, resimden yerleştirmeye uzanan farklı tekniklerle üretilmiş çalışmalarında antroposen, yani insan çağını masaya yatırıyor.
Sergi, adını Walter Benjamin'in "Hikaye Anlatıcısı" başlıklı makalesinde geçen “Bir zamanlar okula atlı tramvayla giden bir kuşak, artık bulutlardan başka her şeyin değiştiği topraklarda, çıplak gökyüzünün altında buluverdi kendini” cümlesinden alıyor.
Çınar, ayrıca sergisini Adahan İstanbul’un mahzeninde bulunan kuyu etrafında şekillendirerek, Lewis Carroll’un “Alice Harikalar Diyarında” adlı romanındaki tavşan deliğine de atıfta bulunuyor.
Kente ait fragmanlar ve dokularla birleştirdiği fare, karga, kertenkele gibi hayvanlar ile insanın doğayla, kentle ve nihayetinde kendisiyle olan ilişkisini irdeleyen Güneş Çınar’la sergisi “Bulutlardan Başka Her Şey” üzerine konuştuk.
"Kentsel dönüşüm konusuna hayvanları da dahil ettim"
Sergide modern kent yaşamının canlılar üzerindeki etkilerini sorguluyorsunuz. Kente dair eleştirel bakışınızın ve serginin ana temasının olgunlaşmasında bireysel deneyimleriniz mi yoksa toplumsal dinamikler ve gözlemler mi etkili oldu?
Bu sergi fikrinin gelişmesinde hem bireysel deneyimlerin hem de toplumsal dinamiklerin etkisi var.
İstanbul’da yaşanan kentsel dönüşüm, aynılaşan sokaklar ve birbiri ardına dizilmiş inşaatlar referans noktalarımızı kaybetmemize yol açarak, bulunduğumuz konumu algılamamızı zorlaştırıyor.
En çok vakit geçirdiğimiz yerler, oturduğumuz sokaklar değişip aynılaştıkça, en iyi bildiğimizi sandığımız yerlerde bile kaybolmaya başladık.
Kentin bu gerçekliğinin içinden çıkamadığımız bir cangıl etkisi yaratmaya başladığını düşünüyorum. Bu yüzden kentsel dönüşüm gibi sıkça ele alınan bir konuyu anlatırken, hayvanları da dahil ettiğim bir sergi kurgulamaya çalıştım.
Serginin başlığı “Bulutlardan Başka Herşey”, Walter Benjamin’in İkinci Dünya Savaşı öncesinde yayımlanan Hikaye Anlatıcısı makalesine referans veriyor. Günümüzün neo-liberal dünyası ile Benjamin'in biraz hayret ve biraz da hayranlıkla resmettiği modern ve "katı olan her şeyin buharlaştığı" kent imgesi arasında nasıl bir ilişki öneriyor?
Hikâye anlatıcısının toplum içinde değişen rolünü sorguladığı bu yazıda Benjamin, “Bir zamanlar okula atlı tramvayla giden bir kuşak, artık bulutlardan başka her şeyin değiştiği topraklarda, çıplak gökyüzünün altında buluverdi kendini” der.
Benjamin, insanın özgürleşmesinin önemli araçlarından biri olan hikaye anlatıcısı ve dinleyicisinin, 20. ve 21. yüzyılda bilginin hızlı üretimi ve dağılımı sayesinde etkisini yitirdiğinden bahseder.
Günümüzde de sosyal, ekonomik, kültürel ve sanatsal değişimlerin en güçlü yansımalarını kentlerde görüyoruz.
Özellikle İstanbul gibi büyük ve sınırsız alana yayılan kentlerle ilgili aktarılan anıları neredeyse masal dinler gibi dinliyoruz; üstelik çok da eski tarihli anılar değil bunlar...
Ben de bu sergide, bu cümlede geçen "(...) Bulutlardan başka her şeyin değiştiği topraklar'' ifadesini yorumlarken, bulutların değişim ve dönüşüme referans veren algısını ve onların metaforik anlamını da kullanarak üç boyutlu nesneler ve resimlerle ifade etmeye çalıştım.
"Kentte yaşayabilen nadir türler"
Bu sergiyi bir “fabl-sergi” olarak tanımlıyorsunuz ve insan yerine hayvan figürlerini kullanıyorsunuz. Farklı mecralarda temsil edilen ve çini mürekkebi, tuval üzerine akrilik yanı sıra 3D baskı ve karışık tekniklerle üretilen hayvan türleri ne ifade ediyor?
Eserlerimde yer verdiğim kente ait fragmanlar ve dokularla birleştirdiğim hayvan figürlerinin distopik bir kurgunun kahramanları oldukları düşünülürse, “fabl” kelimesinin bu serginin anlatısına uygun olduğunu düşündüm.
Özellikle fare, martı, kirpi ve karga gibi hayvanlar, aslında hala kentte yaşayabilen nadir türlerden olmalarından dolayı seçtiğim hayvanlardı.
Bu sergide, kağıt kesme, heykel ve yerleştirme gibi daha önceki sergilerimde kulandığım tekniklere ek olarak tuval üzerine akrilik, kağıt üzerine çini mürekkebi gibi klasik tekniklerle ürettiğim işlerin yanı sıra üç boyutlu baskı gibi teknolojileri kullandığım işler de yer alıyor.
"Zaman yanılsaması..."
Sergideki işler post-apokaliptik bir dünyadan kesitler sunuyor. Bu işlerde umuttan ziyade umutsuzluk mu ön planda?
Çağımız insanının bugünün dünyasındaki pozisyonunu temel aldığımda ve geleceğin dünyasına ilişkin senaryoları düşündüğümde karanlık bir hikayeye yöneldiğimizi görüyorum. Dolayısıyla umut dolu işler ortaya koymak pek de mümkün gözükmüyor.
Kağıt kesme işlerinizde minyatür sanatına, Mehmed Siyah Kalem'in işlerine, Acaibü'l Mahlukat ve Garaibu'l Mevcudat'ta yer alan fantastik karakterlere, Osmanlı'da kağıt oyma sanatı Katı’ gibi geleneksel tekniklere ve mitolojik figürlere referans veriyorsunuz. Vinçler ve inşaatlar arasında gezinen bu figürler ne ifade ediyor?
Evet, kağıt işlerimde, Hint minyatürlerinden, Hollandalı sanatçı Pieter Brueghel’in “Babil Kulesi”nden ve Mehmed Siyah Kalem’in minyatürlerinden ödünç alınan imgeler mevcut.
Bu imgelere günümüz kentine özgü vinç, gökdelen inşaatı gibi görsel elemanlar ekleyerek, bir zaman yanılsaması oluşturmak, mitolojik figürlerin de yer aldığı bir masal, rüya hissini aktarmak istedim.
Habitatından kaçan iki kertenkele
Sergideki pek çok iş yersiz ve zamansızken, Kaçaklar serisi günümüz İstanbul’unu esir alan inşaat çılgınlığına ve kentsel dönüşüme dair gerçekçi kesitler sunuyor. Bu eserlerde yer alan ve kentsel dönüşümü -biraz da umursamaz gözlerle- izleyen iki kertenkele figürü neyi temsil ediyor?
Kaçaklar serisi, yaşadıkları habitattan kaçan iki ürkek kertenkelenin İstanbul macerası nasıl olurdu, diye düşünerek başladığım bir seri.
Kağıt üzerine çini mürekkebi ile yaptığım bu serinin baş kahramanı olan iki kertenkele, İstanbul’un Balat, Fikirtepe, Haydarpaşa Garı, Taksim Meydanı gibi hızlı değişim sergileyen semtlerinde geziniyorlar.
Bu gezinti esnasında da İstanbul’un kent belleğine dair izlerin git gide silikleşmesine tanık oluyorlar.
"Tüm renkler solduğunda"
Geçmiş ve gelecek arasındaki gerilimi işlerinizde nasıl yorumladınız? Mesela, Vanitas serisinde Aydınlanma döneminde ansiklopedik olarak incelenen, tasvir ve teşhir edilen hayvan iskeletlerine yer vermişsiniz. “Tüm Renkler Solduğunda” adlı yerleştirmede ise yine aynı dönemde popüler olan nadire kabinelerine referans verirken, öte yandan günümüze ve yakın geleceğe dair de bir söz üretiyor…
“Tüm renkler solduğunda” adlı yerleştirmede, distopik bir anın dondurulup saklanmış karesi gibi bir etki yaratmasını istedim.
Eski tip bir müze teşhir sehpasında yer alan bu yerleştirmede fare ve karga melezi bir iskelet, yıkılmış ağaç kütüğünün üzerinde vinç, kepçe gibi inşaat makineleriyle beraber sergileniyor.
Bu yerleştirme, doğa ile ilişkimizin giderek bulanıklaşması gerçeğine eklemlenen, yaşadığımız kente ait tüm anılarımızın da silikleşmesinin yarattığı boşluk ve hayal kırıklığının yansıması olarak düşünülebilir.
"Alice harikalar diyarında"
Hem “Bulutlardan Başka Her şey” isimli iş, hem de Vanitas serisi Lewis Carroll’un Alice Harikalar Diyarında eserine referanslar taşıyor. Sergi kent insanına başka bir dünyaya kaçış mı vadediyor?
Gerçek ve gerçekdışı dünya arasındaki geçişin en bilindik metaforlarından biri Alice Harikalar Diyarında'ki tavşan deliğidir. Sergi mekanında yer alan kuyu-sarnıcın bu tavşan deliğini anımsattığını düşünüyorum.
Gerçek dünyayla kurguyu bağlayan bir tünel işlevi gördüğünü düşündüğüm bu deliğin-kuyunun etrafında şekillenen sergide, kentlerin, hem fiziksel hem sosyal değişimlerinin içinde yaşayan bireyler üzerindeki etkilerine odaklanan bir hikaye anlatmaya çalıştım.
Sergi, kent insanına başka bir dünyaya kaçış vadetmiyor aslında. Tam tersi, ne kadar kaçmaya çalışırsa çalışsın, zihnine kazınan imgelerin silinmesinin zor olacağını hatırlatıyor diyebiliriz.
Yıkılıan Galata surlarının taşları da mekanda
İşlerinizi Adahan’ın mahzenlerinde sergiliyorsunuz. Sergide mekana özel yerleştirmeler de yer almakta. Bu tarihsel mekanın işlerinizin içeriğine veya kürasyonuna etkisi nasıl oldu?
19. yüzyılda, yıkılan Galata surlarının taşları da kullanılarak inşa edilen Adahan binasının zamanında sarnıç olarak kullanılan bölümü, çok etkileyici bir mekan.
Mekanın güçlü etkisi, sergiyi yerleştirirken bunu göz önünde bulundurmamızı gerektirdi.
Bir zamanlar işlevi olan ancak şu an üstü kapatılmış olan kuyunun üzerine astığımız bulut heykelleri üzerinden yükselen vinçler, bu mekan için özel olarak ürettiğim bir yerleştirme ve bir yandan da artık İstanbul’a ait bir manzara.
"Kentle-doğayla ilişkimizi gözden geçirmeliyiz"
Sergideki işler kentimizin ve gezegenimizin geleceğine dair ne söylüyor?
Bu sergide vinçler, bulutlar, araba lastikleri, hayvanlar ve hayvan iskeletlerine eşlik eden kent manzaraları var.
Bütün bu figürleri bir arada sergilerken düşündüğüm şey, insanın yaşam alanını daha da genişletme arzusuyla ciddi bir doğa tahribatına yol açan eylemlerinin içerdiği negatif sonuçları aktarmaktı.
Küresel ısınma, iklim değişikliği, biyolojik çeşitliliğin azalması ve türlerin yok olması gibi sadece kentimizi değil tüm gezegeni etkileyen ekolojik yıkımın boyutları tüm insanlığı etkiliyor. Sergide yer alan işler, yaşadığımız kentle ve doğayla ilişkimizi bir kez daha gözden geçirmemiz gerektiğini hatırlatmayı amaçlıyor.
* “Bulutlardan Başka Her Şey” sergisi, 31 Ekim tarihine dek 12:00-19:00 saatleri arasında Adahan İstanbul’da ücretsiz ziyaret edilebilir.
Güneş Çınar hakkındaKent ve kent yaşantısı içindeki bireyin korkuları, kaygıları, çelişkileri ve metropollerin getirdiği belirsiz, hiyerarşik ve karmaşık yapı üzerinden sorgulayan sanatçı, 1998-2006 arasında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Heykel Bölümü'nde önce lisans ardından yüksek lisans eğitimini tamamladı. 2008-2013 yılları arasında aynı bölümde sanatta yeterlilik programını tamamladı. İlk kişisel sergisini 2010 yılında, ikinci kişisel sergisini 2014 yılında Çağla Cabaoğlu Galeri'de açtı. Yurtiçi ve yurtdışında çeşitli grup sergileri ve fuarlarda yer aldı, sempozyum ve workshoplara katıldı. "Sanatçı Yapıtlarında Bir Esin Kaynağı Olarak Nadire Kabineleri" başlıklı makalesi, 2016 yılında Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Yayınları'nda yer aldı. Rüyalar, kabuslar, masallar ve kentten kesitler, Çınar'ın çalışmalarının çıkış noktasını oluşturan ana temalar. |
(NÖ/EKN)
* Fotoğraflar: Kayhan Kaygusuz